Gülen öldü ya sonrası?

Gülen öldü, peki örgüt tamamen yok olur mu? Şimdi örgütü kimler yönetecek? Örgütü yönetmek için rekabet eden MÖZ, Cevdet Çetesi ve Abdullah Aymaz grubu hakkında neler biliniyor? Gülen’in ölümü FETÖ ile mücadeleyi nasıl etkiler? Prof. Hilmi Demir yazdı.

Fethullah Gülen öldü. Çok zamandır beklenen bir haberdi. Ve hemen akla şu soru geldi: Bundan sonra ne olacak?

FETÖ’nün mankurtları için beklenti cemaati Nil’e sürükleyecek birinin başa geçmesi. Nil’e sürüklemekle kasıt Hz. Musa’nın kavmini Mısır’dan çıkarması gibi bunları da içine düştükleri çukurdan kurtaracak kişi beklentisi elbette. Kült yapılar için gerçekleşmemiş kehanet olmaz denir. Geleceğe ilişkin kehanetleri tutmasa da her hayal kırıklığı yeniden yorumlanır ve geleceğe ilişkin yeni bir umut olarak yeniden pazara sürülür. Bu yüzden Gülen öldüğünde örgütün tamamen yok olmasını beklemek büyük bir saflık olur.

Peki neden bu yapılar için gerçekleşmemiş kehanet olmaz? Liderin ölümü kolay kolay örgütü dağıtmaz? Bunun için FETÖ gibi kült cemaatlerin nasıl bir dünya inşa ettiğini bilmek gerekir.

Dünyanın en tehlikeli silahı; adanmışlıktır. Adanmış bir birey canlı bomba olabilir, adanmış biri adandığı grup için katil olabilir; adanmış biri kendi ülkesinin en hassas bilgilerini çalabilir. Adanmış biri kaybetmemek için her şeyi göze alabilir. Eğer ayrılırlarsa, yıkıcı grupların içinde doğanlar genellikle kötü, “inançsız” ya da “mürted” olarak dışlanırlar. Mürted, kaybeden, yolda kalan, dökülen, zaiyat, münafık, üstü çizilendir. Ayrılırsanız mürted olursunuz zaten FETÖ içinden olduğunuzdan toplum size hep öteki olarak bakar. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranırsınız yani. Bu yüzden de kolay değildir ayrılmak.

Adanmış ruhlar nasıl inşa edilir?

Bir koza gibi çok küçük yaştan aldıkları bireyleri kapalı grup içinde endoktrine ederek, uzun zihin kontrolü mekanizmalardan geçirerek, düşmanlaştırdıkları, şeytanlaştırdıkları dışarıya karşı grup içinde sıkı aidiyet oluşturarak ona geçmişinden kopardığı yeni bir kimlik vererek adanmış bir ruh inşa edilir.

Yurt, okul, dershane, ışık evleri ve 24 saat abi ve ablalarla kontrol edilen bir sistem içinden geçmiş bu insanların adandıkları liderlerinin Tanrı tarafından korunduğuna, özel, doğa üstü yetenekleri ve bilgisi olduğuna inanmaları kimi şaşırtabilir ki?

Sosyal psikolog Leon Festinger Kehanet Boşa Çıktığında (When Prophecy Fails) adlı çalışmasında, dünyada kıyametin geleceğine ilişin onlarca kehanetin gerçek çıkmadığında dahi taraftarların inanmaktan vazgeçmediğini ortaya koyar. Tıpkı Gülen’in onlarca kez geleceğini söylediği o kutlu günlerin gelmemesi gibi bir grup liderinin olacağını haber verdiği kehanetler gerçekleşmediğinde, adanmış ruhlar asla liderin yalan söylediğini ya da söyleyeceğine inanmazlar. Kişi bir inanca ne kadar yatırım yaparsa, o inanca o kadar sıkı sıkıya bağlı kalır, sonuç olarak bu inançla çelişen kanıt ve hatta gerçekliğe karşı direnç gösterir. Festinger Bilişsel Uyumsuzluk Kuramı başlıklı meşhur olan çalışmasında, bize kesin inançlıların önüne, inançlarının yanlışlığına dair inkar edilemez kanıtlar sunulsa bile, onları yollarından çevirmenin pek kolay olmadığını aksine inançlarını ayakta tutmak adına akıl almaz rasyonelleştirmelere başvurarak onları pekiştirme yoluna gidebileceklerini gösterir. Yıllarca hapishanedekiler hep böyle yapmadılar mı? İçerde yatanlara yıllarca “Gülen ölmeden hepimiz affedileceğiz, göreve döneceğiz” mesajları gönderdiler. Ahmet Kurucan dahil örgütün fetvacıları çıkacak ve Gülen sonrasına hazırlamak için yeni yorumlar, rüyalar anlatacaklar.

Gülen yıllarca insanların beynini nasıl yıkadı?

Gülen örgütü yıllarca bağlılarına Atatürk ve Cumhuriyeti şeytanlaştıran bir inanç enfekte etti. Ona göre, Atatürk Deccal’di, Cumhuriyet din düşmanları tarafından kurulmuştu ve ele geçirilmişti. Eğer Devlet’i ele geçirmezseler zaten kendilerine asla yaşam hakkı tanınmayacaktı.

Kült grupların kullandıkları iç grup-dış grup dilinde mağduriyet, kırgınlık ve intikam için her türlü yolun mubah olduğuna inanılır. Yıllarca cemaat içinde kalmış gazeteci Ahmed Dönmez’in örgütün mahrem kaymakam yapısı ile ilgili çektiği videoda, kendilerini gizlemek için nasıl içki içtikleri, abiler tarafından içki içip içilmediğinin nasıl denetlendiğini, görev yaptıkları yerlerden devlete ait resmî evrakları nasıl dışarı çıkardıkları detaylı biçimde anlatılır.[1]

Suçluluk bu tür yapılarda örgüt üyeliğini sıkılaştırmanın en kolay yoludur. FETÖ dinî manipülasyonlarla yıllarca Cumhuriyet’e karşı her türlü suç işlemeyi meşrulaştırdı aslında. FETÖ’ye göre takiyeye (cemaatten görünmemek için Atatürkçü, ulusalcı görünme söz gelimi) semavi aldatmadır. Bunu şeytanın silahıyla silahlanma olarak görürler. Batı’da Osmanlı sultanlarının papaz kılığında Vatikan’a soktuğu casuslar gibi tarihte olmamış birçok kurmaca anlatı oluştururlar.

Laik-anti laik çatışması üzerinde tepinen ve sisteme karşı yıllarca köpürtülen hınç kültürü ile koza içinde özel seçilmiş mahrem yapılarla Devlet’inn tüm güç araçlarına sızan örgüt elde ettiği tüm verilerle yurt dışında Türkiye’ye karşı oldukça kullanışlı aparatlara dönüştüler. Hınç, öznenin “intikam, nefret, kötülük, kıskançlık, kötüleme dürtüsü ve kin” gibi duygu ve duygulanımlarla tüketildiği bir zihnin kendi kendini zehirlemesidir.

Bu yüzden örgüt 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası yurt dışına çekilmedi aslında yurt dışında hınçlarını ve kinlerini kusacakları yeni bir kuluçka buldular.

15 Temmuz’dan sonra örgütte neler oldu?

Örgüt 15 Temmuz öncesi yurt dışına kaçırdığı yönetici insan gücü ve ekonomik kaynakları ile Amerika’da yeniden yapılandı. Fakat Gülen’in sağlığı gitgide kötüye gittiğinden yapıyı kontrol etmesi mümkün olmadı.

Zaman geçtikçe, Türkiye’de silahlı ve mahrem kanadı büyük oranda tasfiye dilen örgüt içinde muhalif sesler de ortaya çıkmaya başladı.

FETÖ gibi kült yapılar için dışardan gelen eleştirilerden daha çok içerde başlayan huzursuzluk çok daha tehlikeli ve önemlidir. Daha önce burada yazdığım yazıda da ifade ettiğim gibi dünyadaki bütün kült örgütler içerideki ifşalarla çözülmüş ve büyük davalara konu olmuştur.  Gülen’de de en büyük ifşa kendi öz yeğeni Ebuseleme Gülen’in konuşması oldu. Ebuseleme’nin örgüt içindeki ifşaatları ile neleri öğrendiğimizi tek tek yeniden hatırlayalım:

  1. 15 Temmuz’dan önce Adil Öksüz ve ekibine 30 milyon dolar darbe fonu ayrıldığını,
  2. Gülen’in 15 Temmuz’dan önce kendisine “Arkadaşlar bir şey düşünmüş, yakında bütün kurumlarda siz olacaksınız. O zaman da kendinizi belli etmeyin” dediğini,
  3. Siyasileri karalamak için OYUN BİRİMİ diye hususi/mahrem bir birim kurulduğunu,
  4. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemek için Meral Akşener’i hedef alan “Meral’i Gıdıkla” animasyonunu Hüseyin Dalan’ın teklifiyle hazırladıklarını,
  5. Temmuz’dan sonra Gülen’e “Neden müdahale etmiyorsunuz?” diye sorduğunda “Ne yapayım beni de aldattılar” dediğini,
  6. Pensilvanya’daki ‘kamp’ denen çiftlikte sadece Cevdet Türkyolu ve belli kişilerde giriş kartı olan özel odada defalarca “büyü” bulunduğunu
  7. Toplanan himmetlerden bazı hadimlerin ve büyük abilerin kendilerine yüzde 10-20 komisyon aldığını/ayırdığını
  8. Türkiye’de hapis yatanlar için Gülen’in “Ben yattım, onlar da yatsın” dediğini öğrenmiş olduk.

Ebuseleme Gülen’in açıklamalarından aynı zamanda FETÖ’yü aslında uzun süredir Cevdet Türkyolu ve Mustafa Özcan’ın kontrol ettiğini de öğrenmiş olduk. Gerçi Ahmed Dönmez ve yine kampta bulunan ve abilerden olan Osman Şimşek’in dövülüp kamptan uzaklaştırılması olaylarından da çok önce Cevdet Türkyolu’nun örgütü kontrol etme mücadelesine başladığını biliyorduk.

Örgütte güç mücadelesi

Şimdi bildiklerimizi isterseniz bir toparlayalım. Uzun süredir örgüt içinde yaşanan ciddi bir güç mücadelesi var. Gülen’in sağlığı yerinde olmadığı için onun tutulduğu Pensilvanya’daki kampta ipleri Cevdet Türkyolu ve Mustafa Özcan geçirmiş durumda.

Sözde Âli Heyet diye bir üst organ bulunsa da bütün kararlarda bu ikili çok etkili gözüküyor. Âli Heyet örgütün en eski ‘abileri’nden oluşuyor. Kimlerden oluştuğu konusunda farklı bilgilere sahibiz. Mustafa Özcan, Cevdet Türkyolu, Suat Yıldırım, Ekrem Dumanlı, Naci Tosun, Muhammet Çetin, Mustafa Yeşil, Bahattin Karataş, Ali Ursavaş Suat Yıldırım, Halit Esendir, İsmail Büyükçelebi, Ahmet Kurucan, Barbaros Kocakurt ve Recep Uzunallı’nın isimleri geçiyor.

MÖZ ve Cevdet Çetesi

Mustafa Özcan 1975 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde vaizliğe başlamış ve 1977’de müftü yardımcısı olarak atandığı İzmir’de Gülen ile tanışan bir isim… O günden itibaren de hep Gülen’in yanındaydı. 2003’te Türkiye İmamlığı görevini üstlenmişti.

Cevdet Türkyolu ise 1974’te İzmir Bozyaka öğrenci yurdunda Gülen ile tanışmıştı. O tarihten itibaren hep yanındaydı ve Gülen’in özel kalem müdürlüğü görevini üstlendi. Türkyolu o kadar güçlü ki kamptaki mollalardan Osman Şimşek daha önce Cevdet Türkyolu’nun yolsuzluk yaptığına ilişkin Gülen’e şikayette bulunmuştu ama Gülen suskun kalmıştı. Sonuçta Osman Şimşek Cevdet Türkyolu tarafından dövülerek kamptan atılmıştı.

Anlayacağınız Âli Heyet uzunca bir süredir Mustafa Özcan, cemaat içindekilerin isimlendirmesi ile MÖZ ve Cevdet Çetesi tarafından yönetiliyor ve ekonomik kaynaklar bu kişiler tarafından kontrol ediliyor.

Örgütün ekonomik gücü

Ekonomik kaynak deyip geçmeyin yine içerden bir ifşaatla öğrendiğimize göre ABD’deki sadece bir eyalette Cemaat’in sahip olduğu servet 1 milyar doları buluyormuş.[2]

ABD’deki Âli Heyeti bu kadar güçlü kılan da aslında ellerinde tuttukları ekonomik kaynaklar.

15 Temmuz sonrası örgüt Türkiye içinde çökertildi ama ekonomik kaynakları maalesef yurt dışına transfer edildi. Yurt dışında örgüt yöneticileri hâlâ zarf (aylık maaş) almaya devam ediyorlar. Okulları ve ticari işletmeleri de faaliyetlerine devam ediyor. Bu da örgütün devamını sağlıyor.

Fakat örgüt içinde yolsuzluk, çalma hat safhada bunlar dışarıya sızdıkça da ciddi bir iç kavga başlamış gözüküyor. Bu yüzden 15 Temmuz sonrası ilk itiraz İngiltere kaynaklı Münferit[3] çevresinden gelmişti.[4]

Bu çevre, örgütün liberal kanadı olarak anılabilir hem yapıyı hem yapının siyaset ve devlet içindeki mahrem oluşumlarını ciddi eleştiriye tuttu. Hatta belki de ilk çıkışı bu kanadın yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Örgütün Avrupa’daki gücü Abdullah Aymaz grubu

Örgütün ikinci büyük gücü Avrupa merkezli Hollanda, Almanya, İsveç, Belçika ve Danimarka’da gibi ülkelerde etkili olan Abdullah Aymaz grubudur.

Abdullah Aymaz 1960’da İzmir İmam Hatip Lisesi’ne başladı. Ardından İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. 1966’da örgütün kuruluşunda yer alan 14 kişiden biridir. 1990’da Zaman gazetesinin genel yayın yönetmenliği görevine başladı. Örgütün Avrupa teşkilatını kurdu, yönetti, hâlâ da yönetmeye devam ediyor.

Aslında Gülen’in en eski arkadaşı ve büyük abilerden. Din adamı kimliği ile de örgütün başına geçmesi konuşulan isimlerdendi. Fakat Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu ikilisi Aymaz’ı asla başa getirmez.

Bu durumda Abdullah Aymaz Avrupa’da Almanya merkezli bir yeni baş çekebilir mi? Bu seçeneği şimdilik dışarda tutmamak gerekiyor.

Özellikle örgütün Amerika kontrolü dışında başka bir kanadı olması Almanya’nın işine yarayabilir. Sonuçta bu örgüt diasporada yaşadığı ülkelerin istihbarat birimleri tarafından sıkı kontrol ediliyor ve destek görüyorlar.

Aymaz’ın uzun zamandır Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu ikilisinden rahatsız olduğu ve yolsuzluk nedeniyle bunlardan ayrılmak istediği biliniyordu. Gülen’in ölmesi Aymaz için bir fırsata dönüştürülebilir.

Üçüncü kanat

Tüm bunlarla birlikte bir de üçüncü kanat var. Bu kanat Ahmed Dönmez, Ebuseleme Gülen ve Münferit Çevresi olarak bilinen üçüncü yolcular. Bunlar uzunca bir süredir Gülen’e Adil Öksüz ve darbe ile ilgili gerçekleri anlatması gerektiğini söylediler.

Gülen öldü artık konuşmaz. O halde muhtemelen örgütün içindeki darbeci kanadın temizlenmesini talep edecekler.

Bunlar açıkça Gülen’in darbeden haberi olduğunu ve yöneticilerin bu işe karıştığını kabul ediyorlar. Cemaatin içinin temizlenmesini ve Türkiye’de bunlar yüzünden yatan insanların da kurtulmasını talep ediyorlar. Ebuseleme’nin Gülen’in öldüğü gün bana söylediği gibi “Evrim geçirmeliyiz, dönüşmeliyiz” diyorlar.

Olur mu, şimdilik pek emin değilim.

Üçüncü yolun en büyük sorunu bir liderleri ve ekonomik kaynakları yok. Lidersiz ve parasız bu tür hareketlerin etkili olması çok zor. Şu an için para ve güç Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu ve Abdullah Aymaz kanadında.

Gülen’in ölümü FETÖ ile mücadeleyi nasıl etkiler?

Fakat en azından artık Türkiye’de Gülen sonrası sürecin FETÖ ile mücadeleyi daha da rahatlatacağını söyleyebilirim.

Bu, hem iyi hem kötü.

İyi, en azından kehanet gerçekleşmedi ve Mehdi’nin gelişi beklenmeyecek. Buna inanan büyük bir kitle şimdi iç hesaplaşmaya dönecek.

Kötü, zaten uzun süredir FETÖ ile mücadelede dikkat çeken rehavet daha da artacak. Terörle mücadelede tekrar edilen yanlışı burada da yaptık. Teröristle mücadele ederken terörizmle mücadeleyi eksik bıraktık. Bu sefer de diasporadaki kanatların içeride yeniden örgütlenmesine şahit olmaya başlayacağız.

Gülen gidecek, MÖZ ya da Aymaz gelecek. İçeride FETÖ’den korunmuş ve askerî mahrem kanatları dışında hâlâ kinlerini diri tutan gruplar bunlar adına hareket etmek isteyeceklerdir. Ve maalesef girilen rehavet iklimi bunu kolaylaştırabilir.

Ama sonuçta artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü kült yapılar içerden çürür. FETÖ artık kendi yaralarını içerden alacak. Kim bilir Nil’e götürecek Musa beklenirken kamplarını başlarına yıkacak bir Musa çıkacak ve her şeyi ortaya dökecek.

Bundan sonra daha fazla ifşaat daha fazla iç hesaplaşma göreceğiz. Yerleşik bir dogmayı parçalamak atomu parçalamaktan zordur. Ama atomu parçalayan da içerde biriken enerjidir.

Bekleyip göreceğiz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 21 Ekim 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=kluaDmw5vYQ.

[2] https://www.youtube.com/watch?v=GSlu1Fvvwx4.

[3] Münferit Fikir Platformu (MFP)

[4] https://www.munferit.net/.

Hilmi Demir
Hilmi Demir
Prof. Dr. Hilmi Demir, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Orta Asya ve Orta Doğu Araştırma Enstitüsü Direktörü, Radikalleşme, Selefilik, İslami Hareketler Uzmanı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Gülen öldü ya sonrası?

Gülen öldü, peki örgüt tamamen yok olur mu? Şimdi örgütü kimler yönetecek? Örgütü yönetmek için rekabet eden MÖZ, Cevdet Çetesi ve Abdullah Aymaz grubu hakkında neler biliniyor? Gülen’in ölümü FETÖ ile mücadeleyi nasıl etkiler? Prof. Hilmi Demir yazdı.

Fethullah Gülen öldü. Çok zamandır beklenen bir haberdi. Ve hemen akla şu soru geldi: Bundan sonra ne olacak?

FETÖ’nün mankurtları için beklenti cemaati Nil’e sürükleyecek birinin başa geçmesi. Nil’e sürüklemekle kasıt Hz. Musa’nın kavmini Mısır’dan çıkarması gibi bunları da içine düştükleri çukurdan kurtaracak kişi beklentisi elbette. Kült yapılar için gerçekleşmemiş kehanet olmaz denir. Geleceğe ilişkin kehanetleri tutmasa da her hayal kırıklığı yeniden yorumlanır ve geleceğe ilişkin yeni bir umut olarak yeniden pazara sürülür. Bu yüzden Gülen öldüğünde örgütün tamamen yok olmasını beklemek büyük bir saflık olur.

Peki neden bu yapılar için gerçekleşmemiş kehanet olmaz? Liderin ölümü kolay kolay örgütü dağıtmaz? Bunun için FETÖ gibi kült cemaatlerin nasıl bir dünya inşa ettiğini bilmek gerekir.

Dünyanın en tehlikeli silahı; adanmışlıktır. Adanmış bir birey canlı bomba olabilir, adanmış biri adandığı grup için katil olabilir; adanmış biri kendi ülkesinin en hassas bilgilerini çalabilir. Adanmış biri kaybetmemek için her şeyi göze alabilir. Eğer ayrılırlarsa, yıkıcı grupların içinde doğanlar genellikle kötü, “inançsız” ya da “mürted” olarak dışlanırlar. Mürted, kaybeden, yolda kalan, dökülen, zaiyat, münafık, üstü çizilendir. Ayrılırsanız mürted olursunuz zaten FETÖ içinden olduğunuzdan toplum size hep öteki olarak bakar. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranırsınız yani. Bu yüzden de kolay değildir ayrılmak.

Adanmış ruhlar nasıl inşa edilir?

Bir koza gibi çok küçük yaştan aldıkları bireyleri kapalı grup içinde endoktrine ederek, uzun zihin kontrolü mekanizmalardan geçirerek, düşmanlaştırdıkları, şeytanlaştırdıkları dışarıya karşı grup içinde sıkı aidiyet oluşturarak ona geçmişinden kopardığı yeni bir kimlik vererek adanmış bir ruh inşa edilir.

Yurt, okul, dershane, ışık evleri ve 24 saat abi ve ablalarla kontrol edilen bir sistem içinden geçmiş bu insanların adandıkları liderlerinin Tanrı tarafından korunduğuna, özel, doğa üstü yetenekleri ve bilgisi olduğuna inanmaları kimi şaşırtabilir ki?

Sosyal psikolog Leon Festinger Kehanet Boşa Çıktığında (When Prophecy Fails) adlı çalışmasında, dünyada kıyametin geleceğine ilişin onlarca kehanetin gerçek çıkmadığında dahi taraftarların inanmaktan vazgeçmediğini ortaya koyar. Tıpkı Gülen’in onlarca kez geleceğini söylediği o kutlu günlerin gelmemesi gibi bir grup liderinin olacağını haber verdiği kehanetler gerçekleşmediğinde, adanmış ruhlar asla liderin yalan söylediğini ya da söyleyeceğine inanmazlar. Kişi bir inanca ne kadar yatırım yaparsa, o inanca o kadar sıkı sıkıya bağlı kalır, sonuç olarak bu inançla çelişen kanıt ve hatta gerçekliğe karşı direnç gösterir. Festinger Bilişsel Uyumsuzluk Kuramı başlıklı meşhur olan çalışmasında, bize kesin inançlıların önüne, inançlarının yanlışlığına dair inkar edilemez kanıtlar sunulsa bile, onları yollarından çevirmenin pek kolay olmadığını aksine inançlarını ayakta tutmak adına akıl almaz rasyonelleştirmelere başvurarak onları pekiştirme yoluna gidebileceklerini gösterir. Yıllarca hapishanedekiler hep böyle yapmadılar mı? İçerde yatanlara yıllarca “Gülen ölmeden hepimiz affedileceğiz, göreve döneceğiz” mesajları gönderdiler. Ahmet Kurucan dahil örgütün fetvacıları çıkacak ve Gülen sonrasına hazırlamak için yeni yorumlar, rüyalar anlatacaklar.

Gülen yıllarca insanların beynini nasıl yıkadı?

Gülen örgütü yıllarca bağlılarına Atatürk ve Cumhuriyeti şeytanlaştıran bir inanç enfekte etti. Ona göre, Atatürk Deccal’di, Cumhuriyet din düşmanları tarafından kurulmuştu ve ele geçirilmişti. Eğer Devlet’i ele geçirmezseler zaten kendilerine asla yaşam hakkı tanınmayacaktı.

Kült grupların kullandıkları iç grup-dış grup dilinde mağduriyet, kırgınlık ve intikam için her türlü yolun mubah olduğuna inanılır. Yıllarca cemaat içinde kalmış gazeteci Ahmed Dönmez’in örgütün mahrem kaymakam yapısı ile ilgili çektiği videoda, kendilerini gizlemek için nasıl içki içtikleri, abiler tarafından içki içip içilmediğinin nasıl denetlendiğini, görev yaptıkları yerlerden devlete ait resmî evrakları nasıl dışarı çıkardıkları detaylı biçimde anlatılır.[1]

Suçluluk bu tür yapılarda örgüt üyeliğini sıkılaştırmanın en kolay yoludur. FETÖ dinî manipülasyonlarla yıllarca Cumhuriyet’e karşı her türlü suç işlemeyi meşrulaştırdı aslında. FETÖ’ye göre takiyeye (cemaatten görünmemek için Atatürkçü, ulusalcı görünme söz gelimi) semavi aldatmadır. Bunu şeytanın silahıyla silahlanma olarak görürler. Batı’da Osmanlı sultanlarının papaz kılığında Vatikan’a soktuğu casuslar gibi tarihte olmamış birçok kurmaca anlatı oluştururlar.

Laik-anti laik çatışması üzerinde tepinen ve sisteme karşı yıllarca köpürtülen hınç kültürü ile koza içinde özel seçilmiş mahrem yapılarla Devlet’inn tüm güç araçlarına sızan örgüt elde ettiği tüm verilerle yurt dışında Türkiye’ye karşı oldukça kullanışlı aparatlara dönüştüler. Hınç, öznenin “intikam, nefret, kötülük, kıskançlık, kötüleme dürtüsü ve kin” gibi duygu ve duygulanımlarla tüketildiği bir zihnin kendi kendini zehirlemesidir.

Bu yüzden örgüt 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası yurt dışına çekilmedi aslında yurt dışında hınçlarını ve kinlerini kusacakları yeni bir kuluçka buldular.

15 Temmuz’dan sonra örgütte neler oldu?

Örgüt 15 Temmuz öncesi yurt dışına kaçırdığı yönetici insan gücü ve ekonomik kaynakları ile Amerika’da yeniden yapılandı. Fakat Gülen’in sağlığı gitgide kötüye gittiğinden yapıyı kontrol etmesi mümkün olmadı.

Zaman geçtikçe, Türkiye’de silahlı ve mahrem kanadı büyük oranda tasfiye dilen örgüt içinde muhalif sesler de ortaya çıkmaya başladı.

FETÖ gibi kült yapılar için dışardan gelen eleştirilerden daha çok içerde başlayan huzursuzluk çok daha tehlikeli ve önemlidir. Daha önce burada yazdığım yazıda da ifade ettiğim gibi dünyadaki bütün kült örgütler içerideki ifşalarla çözülmüş ve büyük davalara konu olmuştur.  Gülen’de de en büyük ifşa kendi öz yeğeni Ebuseleme Gülen’in konuşması oldu. Ebuseleme’nin örgüt içindeki ifşaatları ile neleri öğrendiğimizi tek tek yeniden hatırlayalım:

  1. 15 Temmuz’dan önce Adil Öksüz ve ekibine 30 milyon dolar darbe fonu ayrıldığını,
  2. Gülen’in 15 Temmuz’dan önce kendisine “Arkadaşlar bir şey düşünmüş, yakında bütün kurumlarda siz olacaksınız. O zaman da kendinizi belli etmeyin” dediğini,
  3. Siyasileri karalamak için OYUN BİRİMİ diye hususi/mahrem bir birim kurulduğunu,
  4. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemek için Meral Akşener’i hedef alan “Meral’i Gıdıkla” animasyonunu Hüseyin Dalan’ın teklifiyle hazırladıklarını,
  5. Temmuz’dan sonra Gülen’e “Neden müdahale etmiyorsunuz?” diye sorduğunda “Ne yapayım beni de aldattılar” dediğini,
  6. Pensilvanya’daki ‘kamp’ denen çiftlikte sadece Cevdet Türkyolu ve belli kişilerde giriş kartı olan özel odada defalarca “büyü” bulunduğunu
  7. Toplanan himmetlerden bazı hadimlerin ve büyük abilerin kendilerine yüzde 10-20 komisyon aldığını/ayırdığını
  8. Türkiye’de hapis yatanlar için Gülen’in “Ben yattım, onlar da yatsın” dediğini öğrenmiş olduk.

Ebuseleme Gülen’in açıklamalarından aynı zamanda FETÖ’yü aslında uzun süredir Cevdet Türkyolu ve Mustafa Özcan’ın kontrol ettiğini de öğrenmiş olduk. Gerçi Ahmed Dönmez ve yine kampta bulunan ve abilerden olan Osman Şimşek’in dövülüp kamptan uzaklaştırılması olaylarından da çok önce Cevdet Türkyolu’nun örgütü kontrol etme mücadelesine başladığını biliyorduk.

Örgütte güç mücadelesi

Şimdi bildiklerimizi isterseniz bir toparlayalım. Uzun süredir örgüt içinde yaşanan ciddi bir güç mücadelesi var. Gülen’in sağlığı yerinde olmadığı için onun tutulduğu Pensilvanya’daki kampta ipleri Cevdet Türkyolu ve Mustafa Özcan geçirmiş durumda.

Sözde Âli Heyet diye bir üst organ bulunsa da bütün kararlarda bu ikili çok etkili gözüküyor. Âli Heyet örgütün en eski ‘abileri’nden oluşuyor. Kimlerden oluştuğu konusunda farklı bilgilere sahibiz. Mustafa Özcan, Cevdet Türkyolu, Suat Yıldırım, Ekrem Dumanlı, Naci Tosun, Muhammet Çetin, Mustafa Yeşil, Bahattin Karataş, Ali Ursavaş Suat Yıldırım, Halit Esendir, İsmail Büyükçelebi, Ahmet Kurucan, Barbaros Kocakurt ve Recep Uzunallı’nın isimleri geçiyor.

MÖZ ve Cevdet Çetesi

Mustafa Özcan 1975 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde vaizliğe başlamış ve 1977’de müftü yardımcısı olarak atandığı İzmir’de Gülen ile tanışan bir isim… O günden itibaren de hep Gülen’in yanındaydı. 2003’te Türkiye İmamlığı görevini üstlenmişti.

Cevdet Türkyolu ise 1974’te İzmir Bozyaka öğrenci yurdunda Gülen ile tanışmıştı. O tarihten itibaren hep yanındaydı ve Gülen’in özel kalem müdürlüğü görevini üstlendi. Türkyolu o kadar güçlü ki kamptaki mollalardan Osman Şimşek daha önce Cevdet Türkyolu’nun yolsuzluk yaptığına ilişkin Gülen’e şikayette bulunmuştu ama Gülen suskun kalmıştı. Sonuçta Osman Şimşek Cevdet Türkyolu tarafından dövülerek kamptan atılmıştı.

Anlayacağınız Âli Heyet uzunca bir süredir Mustafa Özcan, cemaat içindekilerin isimlendirmesi ile MÖZ ve Cevdet Çetesi tarafından yönetiliyor ve ekonomik kaynaklar bu kişiler tarafından kontrol ediliyor.

Örgütün ekonomik gücü

Ekonomik kaynak deyip geçmeyin yine içerden bir ifşaatla öğrendiğimize göre ABD’deki sadece bir eyalette Cemaat’in sahip olduğu servet 1 milyar doları buluyormuş.[2]

ABD’deki Âli Heyeti bu kadar güçlü kılan da aslında ellerinde tuttukları ekonomik kaynaklar.

15 Temmuz sonrası örgüt Türkiye içinde çökertildi ama ekonomik kaynakları maalesef yurt dışına transfer edildi. Yurt dışında örgüt yöneticileri hâlâ zarf (aylık maaş) almaya devam ediyorlar. Okulları ve ticari işletmeleri de faaliyetlerine devam ediyor. Bu da örgütün devamını sağlıyor.

Fakat örgüt içinde yolsuzluk, çalma hat safhada bunlar dışarıya sızdıkça da ciddi bir iç kavga başlamış gözüküyor. Bu yüzden 15 Temmuz sonrası ilk itiraz İngiltere kaynaklı Münferit[3] çevresinden gelmişti.[4]

Bu çevre, örgütün liberal kanadı olarak anılabilir hem yapıyı hem yapının siyaset ve devlet içindeki mahrem oluşumlarını ciddi eleştiriye tuttu. Hatta belki de ilk çıkışı bu kanadın yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Örgütün Avrupa’daki gücü Abdullah Aymaz grubu

Örgütün ikinci büyük gücü Avrupa merkezli Hollanda, Almanya, İsveç, Belçika ve Danimarka’da gibi ülkelerde etkili olan Abdullah Aymaz grubudur.

Abdullah Aymaz 1960’da İzmir İmam Hatip Lisesi’ne başladı. Ardından İzmir Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldu. 1966’da örgütün kuruluşunda yer alan 14 kişiden biridir. 1990’da Zaman gazetesinin genel yayın yönetmenliği görevine başladı. Örgütün Avrupa teşkilatını kurdu, yönetti, hâlâ da yönetmeye devam ediyor.

Aslında Gülen’in en eski arkadaşı ve büyük abilerden. Din adamı kimliği ile de örgütün başına geçmesi konuşulan isimlerdendi. Fakat Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu ikilisi Aymaz’ı asla başa getirmez.

Bu durumda Abdullah Aymaz Avrupa’da Almanya merkezli bir yeni baş çekebilir mi? Bu seçeneği şimdilik dışarda tutmamak gerekiyor.

Özellikle örgütün Amerika kontrolü dışında başka bir kanadı olması Almanya’nın işine yarayabilir. Sonuçta bu örgüt diasporada yaşadığı ülkelerin istihbarat birimleri tarafından sıkı kontrol ediliyor ve destek görüyorlar.

Aymaz’ın uzun zamandır Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu ikilisinden rahatsız olduğu ve yolsuzluk nedeniyle bunlardan ayrılmak istediği biliniyordu. Gülen’in ölmesi Aymaz için bir fırsata dönüştürülebilir.

Üçüncü kanat

Tüm bunlarla birlikte bir de üçüncü kanat var. Bu kanat Ahmed Dönmez, Ebuseleme Gülen ve Münferit Çevresi olarak bilinen üçüncü yolcular. Bunlar uzunca bir süredir Gülen’e Adil Öksüz ve darbe ile ilgili gerçekleri anlatması gerektiğini söylediler.

Gülen öldü artık konuşmaz. O halde muhtemelen örgütün içindeki darbeci kanadın temizlenmesini talep edecekler.

Bunlar açıkça Gülen’in darbeden haberi olduğunu ve yöneticilerin bu işe karıştığını kabul ediyorlar. Cemaatin içinin temizlenmesini ve Türkiye’de bunlar yüzünden yatan insanların da kurtulmasını talep ediyorlar. Ebuseleme’nin Gülen’in öldüğü gün bana söylediği gibi “Evrim geçirmeliyiz, dönüşmeliyiz” diyorlar.

Olur mu, şimdilik pek emin değilim.

Üçüncü yolun en büyük sorunu bir liderleri ve ekonomik kaynakları yok. Lidersiz ve parasız bu tür hareketlerin etkili olması çok zor. Şu an için para ve güç Mustafa Özcan ve Cevdet Türkyolu ve Abdullah Aymaz kanadında.

Gülen’in ölümü FETÖ ile mücadeleyi nasıl etkiler?

Fakat en azından artık Türkiye’de Gülen sonrası sürecin FETÖ ile mücadeleyi daha da rahatlatacağını söyleyebilirim.

Bu, hem iyi hem kötü.

İyi, en azından kehanet gerçekleşmedi ve Mehdi’nin gelişi beklenmeyecek. Buna inanan büyük bir kitle şimdi iç hesaplaşmaya dönecek.

Kötü, zaten uzun süredir FETÖ ile mücadelede dikkat çeken rehavet daha da artacak. Terörle mücadelede tekrar edilen yanlışı burada da yaptık. Teröristle mücadele ederken terörizmle mücadeleyi eksik bıraktık. Bu sefer de diasporadaki kanatların içeride yeniden örgütlenmesine şahit olmaya başlayacağız.

Gülen gidecek, MÖZ ya da Aymaz gelecek. İçeride FETÖ’den korunmuş ve askerî mahrem kanatları dışında hâlâ kinlerini diri tutan gruplar bunlar adına hareket etmek isteyeceklerdir. Ve maalesef girilen rehavet iklimi bunu kolaylaştırabilir.

Ama sonuçta artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü kült yapılar içerden çürür. FETÖ artık kendi yaralarını içerden alacak. Kim bilir Nil’e götürecek Musa beklenirken kamplarını başlarına yıkacak bir Musa çıkacak ve her şeyi ortaya dökecek.

Bundan sonra daha fazla ifşaat daha fazla iç hesaplaşma göreceğiz. Yerleşik bir dogmayı parçalamak atomu parçalamaktan zordur. Ama atomu parçalayan da içerde biriken enerjidir.

Bekleyip göreceğiz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 21 Ekim 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=kluaDmw5vYQ.

[2] https://www.youtube.com/watch?v=GSlu1Fvvwx4.

[3] Münferit Fikir Platformu (MFP)

[4] https://www.munferit.net/.

Hilmi Demir
Hilmi Demir
Prof. Dr. Hilmi Demir, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Orta Asya ve Orta Doğu Araştırma Enstitüsü Direktörü, Radikalleşme, Selefilik, İslami Hareketler Uzmanı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x