Popülizmin sancılı pandemi molası sona mı eriyor? İspanya’nın Barselona kentindeki Pompeu Fabra Üniversitesi’nin felsefe profesörlerinden Santiago Zabala’ya göre özellikle İspanya, İtalya ve Fransa’nın siyaset sahnesindeki gelişmeler buna işaret ediyor. Popülist siyasetin şimdi de pandemi kısıtlamalarının yarattığı yılgınlık ve öfkeden beslendiğini kaydeden Prof. Zabala, tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bu yükselişe karşı dikkatli olunması yönünde uyarıyor:
“Donald Trump, Jair Bolsonaro ve dünya genelindeki diğer sağ kanat popülistler, COVID-19 pandemisi boyunca yürüttükleri günlük retorik ve siyasetlerinin kriz zamanı ne kadar ölümcül olabileceğini kanıtladılar. Ancak işler daha da kötüleşmek üzere.
Yavaş yavaş pandemiden çıkıp normalleşme sürecine girilirken, Avrupa’da yeni bir popülizm türü ortaya çıktı. Bu yeni tür popülizmde, koronavirüs gerekçesiyle halka uygulanan kısıtlamalara “özgürlük” gerekçesiyle karşı çıkılıyor.
Gerçi, hem iktidar hem de muhalefet partileri pandemiyi kendilerine göre siyasileştirme çabası içine girdilerse de pek başarılı olamadılar. Sağlık sistemleri üzerinde büyük baskı oluşturan ve 10 binlerce kişinin ölümüne yol açan virüs, topluluklar arasında yayılmaya devam ederken, Avrupa vatandaşlarının kendilerini yönetenlerden bekledikleri, sadece dikkat ve sorumluluktu çünkü.
Gelgelelim son aylarda bu manzara belirgin şekilde değişti. Avrupa, aşının bulunuşu ve etkili aşılma sayesinde krizi kontrol altına alınca, pandemi kısıtlamalarına karşı ses giderek arttı. Bunu gören popülistler, şimdi yeni bir sözde düşman yaratıp, kontrollü ve güvenli normalleşmeyi sağlamaya çalışan yetkililere karşı halkı harekete geçirip siyasi güçlerini artırmaya niyetlendiler.
“Özgürlük popülistleri”, ilk seçim zaferlerini İspanya’nın 17 özerk bölgesinden biri olan Madrid’de bölge idaresi başkanlığını kazanarak elde ettiler.
Halen Madrid Bölge Yönetimi Başkanı olan Halk Partisi’nden (Partido Popular, PP) sağcı Isabel Diaz Ayuso, Madrid halkını, iktidardaki sosyalist hükümetin COVID-19 kısıtlamalarından “kurtarma” vaadiyle kampanya yürüttü ve bölgesel seçimi ezici bir farkla kazandı.
“Özgürlük popülizmi”nin İspanya ve çevresindeki yükselişini anlamak için popülizmin neden son yıllarda başarılı bir siyasi strateji olarak geri dönüş yaptığını, bunun sağcı, solcu ve dijital şekilleri arasında ne fark olduğunu ve başarılı olmak için neden her zaman bir “düşman”a ihtiyaç duyduğunu hatırlamamız gerekiyor.
Popülizmin nasıl geri döndü?
Son 10 yılda popülizm, Avrupa’daki düzen partilerinin ideolojilere meşruiyet kaybettirmek, iktidarda kalmaları adına kamusal işlerin teknokratik tarzda yönetimini desteleyerek, uygulanabilir bir siyasi strateji olarak döndü. Bu eğilim sonucunda ortaya koalisyonlar çıktı ve merkezi statükonun yararına sağcı ve solcu ideolojik duruşları kenara itti. Çok sayıda insanın siyasete ilgisini yitirmesine neden oldu.
Popülistler, yürüttükleri politikalar toplumsal ve ekonomik eşitsizlikte görülmemiş artışa yol açan bu dünyadan habersiz teknik koalisyonlara düzen partilerince uzun zamandır ihmal edilen hoşnutsuz kitlelerle doğrudan ilişki kurarak halkçı siyasete dönüşü önerdi.
Popülistler halkla onların korkularını, arzularını ve öfkelerini sömürerek bağlantı kurdu. Sağdaki popülistler, nefret ve kayıtsızlıktan kaynaklanan yabancı korkusunu sömürdüler. Soldaki popülistler ise daha iyi, daha eşit bir gelecek arzusunu sömürdüler. İtalya’nın Beş Yıldız Hareketi[efn_note]Beş Yıldız Hareketi, 4 Ekim 2009’da popüler bir aktivist, komedyen ve blogger olan Beppe Grillo ile web stratejisti Gianroberto Casaleggio tarafından İtalya’da kurulan siyasi bir partidir. Parti, popülist, yolsuzlukla mücadeleci, çevreci ve kısmen AB karşıtı…[/efn_note] gibi benim ‘dijital popülizm’ olarak adlandırdığım siyaseti uygulayanlar da hem sosyal medyanın kamuya açık bir forum olarak yükselişini hem de geleneksel demokratik sisteme güvensizliğini sömürdü.
Bir süreliğine de olsa popülistler, sadece Avrupa’da değil, dünyada da uzun soluklu bir başarı yakalayacakmış gibi göründüler. Ancak koronavirüsün küresel sağlık tehdidi olarak ortaya çıkmasının ardından siyasi yelpazedeki kamu desteğini korumakta güçlük çekmeye başladılar.
Pandemi popülizmin yükselişini nasıl sekteye uğrattı?
Bir siyasi strateji olarak popülizm, her zaman gerçek veya hayali bir düşmana ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç insanları birleştirir. Son yıllarda popülistler siyasi güç elde etmek için farklı düşmanlar yarattılar: Göçmenler, feministler, azınlıklar, düzen, seçkinler vs.
Pandemi vurduğunda ve halkın önceliklerini değiştirdiğinde siyasi yelpazedeki popülistler ilgiyi üzerlerine çekebilmek ve halk desteğini sürdürebilmek için yeni bir düşman bulma ihtiyacı hissettiler. Bolsonaro’dan (Brezilya ) Trump’a (ABD ) birçok sağcı demagog, Çin’i yeni halk düşmanı olarak sunmaya çalıştı. Bu arada İspanya’da Pablo Iglesias ve Fransa’da Jean-Luc Melenchon gibi solcu popülistler, salgını ve neden olduğu yıkımı her ne pahasına olursa olsun, özellikle çevre pahasına büyüme ideolojisine yüklemeye çalıştılar. Ancak her iki taraf da destekçilerinin çoğunluğunu ikna etmeyi başaramadı.
Kitleler bir ‘düşman’a karşı, ancak kendi özel taleplerinin ve şikâyetlerinin o düşmanın yenilgisiyle giderilebileceğine inandıklarında birleşirler. Pandemi sırasında halk, Çin’e veya ne pahasına olursa olsun büyüme ideolojisine karşı birleşmenin kısa vadede sorunlarını çözeceği iddiasını yutmadı.
Kriz durulunca harekete geçtiler
Ancak işler hızla değişiyor. Şimdi pandemi sonrası döneme girdiğimizde popülistler halkın süren pandemi kısıtlamalarına karşı öfkesini iktidara yeniden yükselebilmek için kullanabileceklerinin fark ettiler.
Geçen yıl boyunca COVİD-19 açıkça toplumlara acil bir varlıksal tehdit oluştururken, hükümetler kapanma uygulamayı, maske zorunluluğu getirmeyi ve sosyal mesafe düzenlemelerine başvurmayı görece kolay buldu. Ama şimdi aşı sayesinde pandemi en azından Batı’da, ‘mağlup edilmiş’ göründüğünden, yetkililerin daha fazla salgını önlemek için kısıtlamaları yavaş ve sorumlu bir şekilde kaldırma çabalarına karşı kamuoyunda artan bir öfke var.
Popülistler, özellikle de siyasi yelpazenin sağındakiler için bu bir fırsat. Şimdi ‘baskıcı’ yetkililere karşı bir araya geliyorlar ve insanların özgürlüklerini kendi çıkarları için kısıtladıklarını iddia ediyorlar. Bu özellikle İtalya, Fransa ve İspanya’da pandeminin zirvesi sırasında düşük bir profil sürdüren sağcı popülistler için söz konusu.
Yine de insanların özgürlüğünü keyfi olarak sınırlayan ‘baskıcı’ hükümetlere karşı sözde direnişlerinin meyvelerini alıyorlar.”
Özgürlük popülisti Diaz Ayuso nasıl seçim kazandı?
Prof. Zabala, özgürlük popülizmini temsil etmesi amacıyla ülkesinden örnek seçiyor ve Madrid Bölge İdaresi Başkanı Isabel Diaz Ayuso’nın ikinci kez seçilmesinin nedenlerini sıralıyor. Pandemi sırasında merkezi hükümetin önderliğini reddedip Madrid bölgesinde kısıtlama uygulamayan Diaz Ayuso’nun başlangıçta esnaf ve işletmelerin desteğini aldığını, ancak bölgece vaka ve ölü sayısı patlayınca kamuoyundan büyük eleştiri topladığını anlatan yazar, buna rağmen popülist siyasetçinin erken seçimleri kazanmasını şöyle açıklıyor:
“İspanya’yı yöneten sosyalistlere karşı, ‘Madrid’in özgürlüğünü savunmaya’ odaklanan bir seçim kampanyası başlattı vakit kaybetmeden. Aynı sıralar gülünç biçimde İspanya’nın sosyalist federal liderleri, ülkede kalan pandemi kısıtlamalarını hafifletmek için güvenli yollar bulmaya çalışıyorlardı.
Kısa süre sonra, İspanya’nın ikinci başbakan yardımcısı, sol görüşlü Podemos partisinden Pablo Iglesias, Madrid’de Diaz Ayuso’ya karşı yarışmak için federal hükümetten ayrıldı. Buna karşılık, görevdeki Madrid başkanı, Iglesias’ın radikal sol görüşlerine atıfta bulunarak, seçimlerin ‘komünizme karşı özgürlük’ mücadelesi verdiğini iddia etmeye başladı.
Kampanyası boyunca, önde gelen rakibini İspanyolların temel hak ve özgürlüklerini elinden almaya kararlı bir komünist olarak sunmanın yanı sıra, Diaz Ayuso sürekli tekrarlarla seçmenlerin pandemi kısıtlamalarıyla artan hayal kırıklıklarından yararlanmaya çalıştı. Twitter’da Madrid’in ünlü bar ve restoranlarının sahiplerini gösteren, ‘Madrid özgürlüktür’ ve ‘Her zamankinden daha canlıyız’ videolarını yayınladı. Madrid’in hizmet sektöründeki destekçileri, seçim için onun adını taşıyan özel bir bira bile üretti ve bunu ‘Kimse yaşam tarzımızı elimizden almasın’ sloganıyla tanıttı.
Sonunda, Diaz Ayuso’nun popülist taktikleri inanılmaz derecede başarılı oldu; Iglesias’ı ve diğer solcu adayları ezici bir üstünlükle mağlup etti. Şimdi aşırı sağ parti Vox’ın desteğiyle bölgeyi en az iki yıl yönetecek.
Yeni popülizm daha yıkıcı olabilir
Avrupa ve çevresinde Diaz Ayuso ve onun gibi birçokları tarafından desteklenen ‘özgürlük popülizmi’, pandeminin başlangıcında iktidarda olan popülizminden daha ölümcül ve daha yıkıcı olma potansiyeline sahip.
Özgürlük popülistleri, ‘salgını özgürlükleri kısıtlamak için bir fırsat olarak kullanan’ düzenin politikacılarına, uzmanlara ve kamu kurumlarına karşı savaştıklarını iddia ediyorlar. Toplumları halk sağlığı tehditlerinden korumak için çalışan küresel ve yerel kurumlara fon sağlamama sözü vermekle kalmıyorlar, aynı zamanda ‘özgürlük’ adına mümkün olduğunca çok sayıda kamu hizmetini özelleştirmeyi vaat ediyorlar.
Hükümetler kurmak ve kamu politikasını şekillendirmek için yeterli halk desteği alırlarsa, COVID-19 krizinin başlangıcından bu yana sayısız hayat kurtaran güvenlik ağlarını yok edecekler. Pandemi dönemi yavaş yavaş sona eriyor olabilir, ancak ne yazık ki aynı derecede ölümcül olabilecek ‘özgürlük popülizmi’ dönemi daha yeni başlıyor.”
Bu yazı ilk kez 1 Temmuz 2021’de yayımlanmıştır.