Pandemi ve iklim değişikliği küresel sistemde daha önce görülmemiş değişimlere katkıda bulunuyor. Başta gıda endüstrisi olmak üzere pek çok sektör bu durumdan ciddi biçimde etkilenirken, işsizlik ve enflasyon arasındaki istikrarsız ilişki de küresel ölçekte bir yeniden yapılanmanın gerekliliğinin altını çiziyor. Jeopolitik uzmanı Antonia Colibasanu, Geopolitical Futures internet sitesinde yayımlanan yazısında küresel sistemde kuralları değiştirebilecek bu değişimin ayrıntılarını aktarıyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Geçen hafta, konuları savunma ve güvenlikten bölgesel ticaret ve Avrupa meselelerine uzanan çeşitli konferanslarda konuşmalar ve moderatörlük yaptım. Ortak payda elbette jeopolitikti, ancak sohbetlerim sırasında beni en çok etkileyen, Afganistan’dan çekilme veya Almanya’daki seçimlerden ziyade herkesin en başta enflasyon ve Avrupa’da devam eden yeşil ekonomik değişim ile ilgilenmesi oldu.
Aslında, neredeyse her konuşmanın ortak bir yönü vardı: Pandemi ışığında toplumumuzun karşı karşıya kaldığı ekonomik zorluklar. Ağustos ayına kadar enflasyon genellikle enerji sektörü ve yarı iletkenler gibi fiyat artışları tedarik zinciri krizine bağlı olan dar bir mal grubu tarafından tetiklendi. Ancak gıda ve hizmet fiyatlarındaki son artışların ortaya koyduğu gibi, etkilerin genişlediği görülüyor. Kötü hava koşulları, olağandışı kuraklıklar ve hasadı yok eden seller, genellikle iklim değişikliğinin ikincil zararı olarak anılan gıda fiyatlarındaki artışa katkıda bulundu.
Öncesinde de geçerli olsa da pandemi, gıda sistemindeki üretim, tedarik ve teslimatı etkileyen zafiyetleri ortaya çıkardı. Artan deniz taşımacılığı ücretleri ve yakıt fiyatları ile kamyon şoförü bulma konusunda yaşanan sıkıntı, ulaştırma hizmetlerinin maliyetini artırıyor. Dahası, pandemi, üreticilerin mahsulleri zamanında teslim etmeleri için ihtiyaç duydukları işgücüne erişime de zorluklar yarattı. 2020’de Avrupa’nın domates, portakal ve çilek üreticileri için durum böyleydi. (…)
Gıda endüstrisi, bu tür zorluklarla boğuşan tek endüstri değil. İnsan Kaynakları uzmanlarının ileri sürdüğü bir açıklama, işe alım yapan endüstriler ile iş arayanlar arasında bir uyumsuzluk olduğu gerçeğine atıfta bulunuyor. Bu, görünüşe göre farklı endüstrilerdeki eşit olmayan toparlanmadan kaynaklanan bir gelişme. Başka bir açıklama da pandemi sırasında birçok işçinin çalıştıkları şehirlerden uzaklaşarak pandemi yavaşlayana kadar işlerini durdurdukları şeklinde.” (…)
Yüksek işsizlik ve yüksek enflasyon bir arada
Yazar, ilk kez hem yüksek işsizliğe hem de yüksek enflasyona şahit olduğumuzu söylüyor: “Bu, ekonomiler durgunluktan çıkarken ve genel olarak normal olmayan bir durum. Enflasyon tipik olarak genellikle işsizliği azaltan toparlanma ve büyüme ile birlikte gelir. Buradaki sorun, enflasyonun dengesiz olması: Çok fazla iş olmasına karşın onları isteyen çok az insan var.
2021 yazı elbette normal değildi. Pandemi henüz sona ermedi. Delta varyantı ve düşük aşılama oranları, COVID-19 enfeksiyonlarını yeniden artırarak hizmet sektörünün toparlanmasını yavaşlattı. Dünya çapında hem tüketici hem de işletme harcamalarını kesintiye uğratan arz kıtlığına ek olarak Afganistan, küresel siyasi istikrar, kasırgalar ve orman yangınları gibi aşırı olaylar ile ilgili sürekli bir olumsuz haber dalgası tüketici güvenini azalttı.
Bir ekonominin işlemesi için güven şarttır. Pandemi, mevcut toplumsal sistemimizin ne kadar savunmasız olduğunu bir kez daha gösterdi. 2008 küresel mali krizinde olduğu gibi, insanlar birbirine bağlılığın ve karşılıklı bağımlılığın hızla çözülmeyecek gerçekler olduğunda uzlaşsalar da küreselleşmenin olumsuz etkilerine ilk elden tanık oluyorlar. Oyunun mevcut kurallarını, şayet bu kurallar acı ve ıstırap yaratıyorsa, sorgulamaları makul bir durum.
Sosyoekonomik yeniden yapılanma
Sonuçta siyasi değişimi tetikleyen, insanların acıya tahammülüdür. Küresel sistemin işleyiş biçiminden kaynaklanan çok fazla hoşnutsuzlukla toplumumuzda doğal olarak bir şeylerin yanlış gittiği fikri, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konusundaki tartışmayı hararetlendirdi. Kırılgan bir dünyada yaşadığımız algısı, hükümetlerimizden bir yandan ekonomiyi istikrara kavuştururken diğer taraftan yegâne varlığımızı güçlendirmelerini talep etmemizi gerektiriyor. Elbette bu, sosyoekonomik yeniden yapılanmayı gerektiren radikal bir değişim.
Jeopolitik bakış açısıyla devletlerden, halkları için güvenli ve istikrarlı yaşam koşullarını sağlamak amacıyla ekonomik güçlerini kullanmaları istenir. Bu uzun zamandır böyledir, ancak yoğun uluslararası ekonomik rekabetin olduğu bir zamanda ihtiyaç duyulan değişikliklerin aciliyeti, jeopolitiğin jeoekonomiye dönüşmesine yol açtı.
Jeoekonomi nedir ve şimdi neden önemli?
Jeoekonominin geleneksel anlamı, ulusların zorunlulukları yerine getirmek üzere dış ticaret araçlarını kullanmasıdır. Pandemi, iklim değişikliği ve dijital devrim nedeniyle yaşanan son derece belirsiz zamanlar bağlamında ulus devletin jeoekonomik işlevi, siyasi hedeflere ulaşmak ve ulus devletin gücünü artırmak için ekonomik araçlardan faydalanmasını ifade eder. Piyasaları kontrol etmek, ticaret fazlalarını yönetmek ve siyasi nüfuzu artırmak amacıyla ekonomik yaptırımlardan veya stratejik yatırımlardan yararlanmak, bir ülkenin ekonomik gücünü oluşturmak, muhafaza etmek ve artırmak için kullanabileceği cephaneliğin bir parçasıdır.
Peki ekonomik güç nedir? Yaşadığımız pandemi zamanının karmaşıklığı göz önüne alındığında bunu nasıl ölçebiliriz? Reel gayri safi yurtiçi hasılanın artışı ve ticaret bağımlılıkları, bir ülkenin ekonomik istikrarı hakkında sadece bazı temel fikirler verir. Pandemi ile birlikte stratejik hammaddeler üzerindeki tasarruf gücünün stratejik sektörleri canlı tutmada önemli bir rol oynadığını öğrendik. Stratejik bir sektörü ve dolayısıyla stratejik bir hammaddeyi oluşturan unsur ise yere ve zamana göre değişir. Petrol şu anda 1970’lerde olduğu kadar güçlü değil. Su temini herkes için vazgeçilmez olmakla birlikte, bazı yerlerde stratejik olarak diğerlerine göre daha değerli. İklim değişikliğinin neden olduğu aşırı olaylar, uzun vadede belirli soruları da beraberinde getiriyor. Teknolojik inovasyon üretme kabiliyeti, ülkelerin kritik altyapı üzerinde etkili olmasını ve dolayısıyla kuraklık ve pandemi gibi aşırı olayların gerçekleştiği zamanlarda istikrarlarını güvence altına almalarını sağlayacaktır.”
Jeoekonomik strateji nasıl oluşturulur?
Colibasanu, bir ülkenin uluslararası standartları ve normları uygulama kabiliyetinin, küresel ekonomik sistemin kurallarının belirlenmesi ve diğer devletler üzerinde nüfuz kullanmanın anahtarı olduğuna dikkat çekiyor: “Küreselleşmeyle birlikte, aynı piyasa ekonomisinde faaliyet gösterirken farklı normları kullanan ülkelerimiz var, ancak Batı temelli standartların yaygınlığı nedeniyle stratejik pazarlara erişim hâlâ zor.
Bu nedenle bir devletin jeoekonomik stratejisini oluştururken odaklanması gereken üç unsur söz konusu: Şu anda sahip olduğu ekonomik gücü korumak; tek taraflı ekonomik bağımlılıkları azaltmak ve ekonomik gücünün değerini yakalayan ve genişleten bir strateji geliştirmek. Devlet bu üç adımı atarken, nihayetinde halkın şekillendirdiği ekonomik güçlerini tanımlamaya odaklanır. Devletin insan kaynakları, özellikle belirsiz zamanlarda jeoekonomik strateji için en değerli varlıktır.
Dolayısıyla enflasyon ve işsizlik arasındaki istikrarsız ilişkinin ekonomik yeniden yapılanmanın ciddi bir işareti olarak görülmesi gerekir. İnsanın çektiği acı ile şekillenen insan davranışı, potansiyel olarak küresel sistemdeki kuralları değiştirebilecek bir devrimi tetikliyor.”
Bu yazı ilk kez 23 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.