Avrupa Birliği’nin sanayi sektörü yükselen enerji fiyatları sonucu artan maliyetler ile karşı karşıya. Avrupa’daki hükümet çevreleri fabrikaların kapanması ve Avrupa sanayisinin yok olması tehlikesinden endişeleniyor.
Ancak Eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis’e göre asıl tehlike fabrikaların kapanması değil. Yenilenebilir enerji kaynaklarına ve başta Almanya olmak üzere Avrupa sanayisinin önemli bir kısmını oluşturan otomotiv sektöründe elektrikli araçlara geçiş artık büyük bir önem taşıyor. AB ülkeleri hem elektrikli otomobil hem de yenilenebilir enerji üretimi için gerekli parçaların üretimi konusunda iyi durumda.
Ancak bu sektörlerde fiziki ürünlerden ziyade ürünleri satın alan kullanıcılardan elde edilen verilerin işlenmesi gelecekte asıl gelir kaynağını oluşturacak. Avrupa Birliği “bulut sermayesi” olarak tabir edilen bu alanda ABD ve Çin’e kıyasla çok geride kaldı.
Yazının öne çıkan bazı kısımlarını sizlerle paylaşıyoruz:
“Avrupa sanayi sektörü, yüksek enerji fiyatları ve ABD Başkanı Joe Biden’ın Avrupa’nın çevre dostu enerji sektörünü ABD’ye göç etmeye teşvik etmeyi amaçlayan Enflasyon Azaltma Yasası gibi tehditler karşısında sarsılıyor. Avrupa’nın endüstriyel kalbi yeni bir “Rust Belt”[efn_note]Rust Belt, ABD’nin bir bölgesi. Rust, bir zamanlar güçlü olan sanayi sektörünün daralması nedeniyle sanayisizleşme, ekonomik düşüş, nüfusun azalması ve kentsel bozulmayı ifade eder.[/efn_note] vakasıyla mı karşı karşıya? Almanya, İngiltere’de olduğu gibi fabrikaların kapanmasına sebep olan ve yüksek vasıflı üretime dayalı işgücünü düşük vasıflı, düşük verimli ve düşük ücretli işleri kabul etmeye zorlayan bir travmayı yaşayacak mı?
Bu tehlike Avrupa’nın iktidar çevrelerinde yankılanıyor. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, ABD teşviklerinin cezbettiği AB şirketlerine devlet yardımı sağlayacak yeni bir Avrupa Birliği fonu teklifi için hızla harekete geçti. Ancak Avrupa’nın özellikle de herhangi bir şeyi finanse etmek için ortak bir bütçe çıkarılması gerektiğinde ne kadar yavaş hareket ettiği göz önüne alındığında, AB teşviklerinin ABD teşviklerine zamanında ve orantılı bir şekilde karşılık verip veremeyeceği tartışmaya açık.
Almanya’nın otomobil endüstrisi nelerin tehlikede olduğuna dair iyi bir örnek.
Otomobil üreticileri enflasyonun tekrar ortaya çıkması ile çifte darbe aldı: Artan yakıt fiyatları müşterileri otomobillerden uzaklaştırdı ve üretim maliyetlerini artırdı. Alman sanayisinin önemli bir kısmının otomobil üretimine dayandığı düşünüldüğünde, analistler ülke sanayisinin yok olmasından endişe duymaya başladı. Endişelerinde haklı olsalar bile analizlerinde önemli bir noktayı gözden kaçırıyorlar.
Alman otomobil üreticileri, yenilenebilir enerji üretiminin artışı ile hızlı bir şekilde elektrikli araç üretimine geçerek, çevre dostu enerjiye geçişin ve artan fosil yakıt maliyetlerinin ortaya çıkardığı zorlukların üstesinden gelebileceklerini şimdiden gösterdi. Eğer Alman hükümetinden ya da AB’den bir miktar devlet yardımı da alırlarsa, muhtemelen geçmişte olduğu gibi gelecekte de Almanya’da çok sayıda otomobil üretmeye devam edeceklerdir.
Avrupalı kapitalistler hangi konuda geride kaldı?
Ancak Almanya sanayisinin yok olacağına dair korkular abartılıyorsa dahi Almanya’nın ve dolayısıyla Avrupa’nın ABD ve Çin karşısında güç kaybetmek üzere olduğuna dair endişelerde haklılık payı var.
Enerji fiyatlarındaki enflasyonun hızlandırdığı elektrikli otomobillere geçiş süreci, Avrupa sermayesinin gücünü ve derinliğini azaltıyor. Özellikle Avrupalı kapitalistler, Amerikalı ve Çinli muadillerine kıyasla, bulut sermayesi olarak tabir ettiğim şeyi biriktirme ve bundan faydalanma yarışında çok geride kaldılar.
Alman sermayesinin gücünün kaynağını, hassas makine ve elektrik mühendisliğini düşünün. Alman otomobil üreticileri, yüksek kaliteli içten yanmalı motorlar ve bu motorların ürettiği gücün otomobilin tekerleklerine aktarılması için gerekli olan tüm parçaları (vites kutuları, akslar, diferansiyeller, vb.) üreterek elde ettikleri kârlar sayesinde zengin oldular. Ancak elektrikli araçlar mühendislik açısından çok daha basit bir mekanik bir tasarıma sahipler. Elektrikli araçların katma değeri, otomobilin bulut ağına bağlanmasını sağlayan yapay zeka ve akıllı yazılımlardan geliyor. Alman kapitalistlerin geçtiğimiz yıllarda bu teknolojilere yatırımları yetersiz kaldı.
Dolayısıyla, AB devlet yardımları Volkswagen, Mercedes-Benz ve BMW’yi ABD’nin Enflasyon Azaltma Yasası teşviklerinden faydalanmak için Amerika’ya göç etmek yerine elektrikli otomobillerini Avrupa’da üretmeye ikna etse bile, Almanya ve Avrupa’da otomobil üretimi asla eskisi kadar kârlı olmayacak.
Elektrikli otomobillerde kâr kaynağı araç satışından ziyade, tıpkı Apple’ın Apple Store üzerinden satılan iPhone’lar için uygulama üreten “üçüncü taraf geliştiricilerden” para kazanması gibi mevcut ve gelecekteki araç sahiplerine satılan uygulamalar olacak. Buna bir de otomobilin hareketlerinden elde edilen ve buluta yüklenen verilerin değeri eklendiğinde, bulut sermayesinin neden şimdiden Avrupa’nın sahip olduğu yeraltı sermayesini gölgede bıraktığını görmek zor değil.
Enerji sektörü nasıl bir dönüşümün eşiğinde?
Benzer bir durum enerji sektörü için de söylenebilir. Pandemi sona erdiğinde ve enerji fiyatları yükseldiğinde, büyük petrol ve doğalgaz şirketleri servet elde etti. … Bugün ise salgın sonrası enflasyonda yaşanan artış, bulut sermayesinin enerji sektörüne girişini hızlandırıyor.
Fosil yakıt sektörü, feodal dönem sözleşmeleri ve yeraltı sermayesinin bir ittifakıdır.
Sektör, hükümetlerin ve özel mülk sahiplerinin eskiden olduğu gibi toprak kirası aldığı belirli araziler veya okyanus yatağı üzerinde sondaj yapmak için verilen ruhsatlara dayanıyor. Sektör ayrıca fosil yakıtları, hem estetik hem de ekonomik açıdan on dokuzuncu yüzyıl fabrikalarını, William Blake’in betimlemesiyle “karanlık şeytani değirmenleri” hatırlatan büyük, son derece merkezi, dikey olarak (veya yukarıdan aşağıya) entegre enerji santrallerini beslemek için petrol kuleleri, tankerler, boru hatları ve yeniden gazlaştırma tesisleri gibi geleneksel sabit varlıklara dayanıyor.
Buna karşılık yenilenebilir enerji kaynakları, merkezi olmayan bir şekilde, güneş panelleri, rüzgar türbinleri, ısı pompaları, jeotermal üniterler, dalgayla çalışan cihazlar ve benzerlerinin hepsi bulut sermayesinden oluşan sinir sistemine benzeyen bir ağın parçası olarak yatay bir şekilde entegre edilerek kullanılır. Arazi için kira ödemeye sebep olan ruhsatlara ihtiyaç duymayan bu şirketlerin üretkenliği, gelişmiş yazılımlara ve yapay zekaya dayanan akıllı ağlara bağlı.
Kısacası çevre dostu enerji, tıpkı elektrikli otomobil endüstrisi gibi bulut sermayesine dayalı bir sektör.
Tekrar ifade etmek gerekirse, AB teşvikleri Avrupa sanayisinin güneş panelleri, rüzgar türbinleri ve diğer çevre dostu enerji ekipmanlarını seri bir şekilde üretmesini sağlasa bile, Avrupa değer zincirinin en kazançlı kısmına, çevre dostu enerji şebekelerinin üzerinde çalıştığı bulut tabanlı sermayeye erişimden mahrum kalacak.
Enflasyonun geri dönüşü Avrupa sanayisini yok etmese bile, Avrupa’nın imalat sanayisini, Avrupa’da eksik olan bulut sermayesine çok daha fazla dayanan üretim yöntemlerini benimsemeye zorlayacaktır.
Bulut sermayesi ya da bulut sistemi kiralama için yeterli getiri sağlayamayan Almanya’nın üretimi zarar görecek ve bundan Avrupa ekonomisi de etkilenecektir.”
Bu yazı ilk kez 27 Ocak 2023’te yayımlanmıştır.