2004 yılından beri Rusya’nın Dışişleri Bakanı olan Sergei Lavrov, dönem dönem Rus araştırma merkezleri nezdinde ve basınında küresel sistem ve güvenlik sorunları üzerine fikirlerini paylaşıyor.
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un kaleminden anlatılan sorunlar ve fikirler, hem Rusya’nın bugüne bakışını hem de dünya politikasının geleceğine dair Rus bakışını da gösteriyor.
30 Ekim 2019 tarihinde “Küresel İlişkilerde Rusya” (Russia in Global Affairs) dergisinde yayımlanan “Dünya Bir Dönüm Noktasında ve Uluslararası İlişkilerin Geleceği” başlıklı yazısında Lavrov, dünya politikasının geleceğini tartışmakla beraber, uluslararası sistemin değişen dünyanın şartlarına uyum sağlaması için iş birliği platformlarının genişletilmesini, egemen ülkelere eşit davranılmasını ve onların iç işlerine karışılmamasını öneriyor.
Rusya’nın önerdiği çok kutuplu dünya sistemine geçiş ve tek kutupluluğun sona ermesi üzerine tartışmalar, yeni başlamış değil. Neredeyse 2000’li yıllardan itibaren, Putin’in iktidara gelişi sonrasında Rusya’nın Matruşka gibi yeniden toparlanması ile birlikte, bu konuda Moskova’nın sesi daha gür çıkmaya başladı. Ancak Rusya; 2007 yılında Putin’in Münih konuşması sonrasında yaşanan sekiz günlük Gürcü-Rus Savaşı (2008), Kırım’ın ilhakı (2014) ve Doğu Ukrayna’da çıkan iç savaşta ayrılıkçıların desteklenmesi sonrasında uluslararası izolasyonla yüz yüze kaldı. 2015 yılından sonra ise Suriye İç Savaşı’nda Şam’ın yanında yer alarak, Ortadoğu’da ağırlığını arttırdı. Suriye politikası sayesinde kendisini global bir güç olarak konumlandırmaya çalıştı.
30 yıl önce Berlin Duvarı’nın çökmesi, uluslararası ilişkilerde ideolojik rekabetin sona ermesi anlamına geliyordu. Ancak Lavrov’un bu makalede ifade ettiği üzere, bunun yerine Batı’da tarihin sonu tezleri öne sürüldü.
Bundan tam 30 yıl önce Berlin Duvarı’nın çökmesi, uluslararası ilişkilerde ideolojik rekabetin sona ermesi anlamına geliyordu. Ancak Lavrov’un bu makalede ifade ettiği üzere, bunun yerine Batı’da tarihin sonu tezleri öne sürüldü:
“SSCB’nin çöküşü, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, koşulsuz şekilde neredeyse tüm alanlarda ve bölgelerde dünya siyasetinin hatlarını belirleyen, iki kampı birbirinden ayıran, uzlaşmaz ideolojik çatışmanın geçmişe karışması, yaşanan tektonik değişiklikler ne yazık ki birleşmek zaferine yol açmadı. Bunun yerine, yazılan yazılar ‘tarihin sonunun’ geldiğini ve artık dünyayla ilgili kararların tek merkezden alınacağı söyledi.”
Totaliter – Demokratik rejim ayrımları devam ediyor. Uluslararası ilişkilerin ideolojilerden arındırılmış döneme geçiş yapamaması, ilişkilerin eşit şartlar altında kurulmasına engel oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlanmasının ve Birleşmiş Milletler’in (BM) kurulmasının üzerinden 75 yıl geçmişken, gelinen noktada uluslararası hukuk normlarının kökü kazınıyor, Batı’nın tek taraflı çıkarları empoze ediliyor, neo-kolonyal politikalar söz konusu oluyor.”
Adaletsiz işleyişin sorumlusu tek kutuplu dünya düzeni
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, uluslararası ilişkilerin günümüzdeki adaletsiz işleyişi üzerine yaptığı değerlendirmede, bu durumun temel nedeninin dayatılmakta olan tek kutuplu dünya düzeni olduğunu öne sürüyor: “Bugün tek kutuplu bir modeli dayatma girişimlerinin başarısız olduğu açıktır. Dünya düzeninin dönüşüm süreci geri dönüşmez hale geldi.”
ABD’nin tek kutuplu bir dünya anlayışını dayatmasının sonucu olarak uluslararası hukukun temellerinin sarsıldığını, kaotik kutuplaşmanın, istikrarsızlığın ve güvensizliğin arttığını belirtiyor. Lavrov, aynı zamanda Batı’yı liberal değerler altında kendisini merkeze koyan politikaları gütmekle suçluyor ve ekliyor:
“Küreselleşmenin meyveleri, az sayıdaki ülke ve çok uluslu şirket tarafından kullanılıyor.”
Liberalizm eşitsizlik, adaletsizlik ve bencilliğe yol açıyor
“Liberalizm, demokrasi ve insan hakları konularındaki retoriği ile eşitsizlik, adaletsizlik ve bencilliğe yol açıyor, kendinin istisna olduğu inancına dayanan yaklaşımları öne çıkarıyor. Oysa liberalizm – sağlıklı, bozulmamış anlamında – geleneksel olarak, Rus siyasal düşüncesi de dâhil olmak üzere, dünyanın önemli bir bileşeni olmuştur.”
Lavrov, makalesinde liberalizm eleştirisi de yapıyor:
“Liberalizm, demokrasi ve insan hakları konularındaki retoriği ile eşitsizlik, adaletsizlik ve bencilliğe yol açıyor, kendinin istisna olduğu inancına dayanan yaklaşımları öne çıkarıyor. Oysa liberalizm -sağlıklı, bozulmamış anlamında- geleneksel olarak, Rus siyasal düşüncesi de dâhil olmak üzere, dünyanın önemli bir bileşeni olmuştur.
Bununla birlikte, kalkınma modellerinin çeşitliliği, Batı’nın liberal değerler sepetinin bir alternatifi olmadığı anlamına gelmiyor. Ve elbette, bu değerler okları üzerine taşıyamazlar, devletlerin tarihi, kültürel ve politik kodlarının dikkate alınması gerekir. Zira ‘liberal bombalar’ politikası sonucu yıkım ve acıların istatistiğini görüyoruz.”
Batı’nın çelişkili ‘insan hakları’ söylemi
Lavrov, makalesinde Batı’nın insan hakları söylemine dair çelişkili bulduğu noktalara da değiniyor.
“Batı; bir taraftan insan haklarını savunurken, diğer taraftan Kuzey Kore, Venezuela, Küba, Suriye ve İran gibi ülkelerin vatandaşlarının refahlarını ve sosyo-ekonomik haklarını ihlal ediyor. Kırım’daki Ruslar, Rusya ile birleşme konusunda demokratik haklarını kullandıkları için cezalandırılıyorlar. Avrupa’da Rus dilli toplulukların en temel dil hakları ihlal ediliyor, Batı yine çifte standartlara göz yumuyor.”
Tecrübeli Dışişleri Bakanı, Batı’nın askeri operasyonlarına da değiniyor:
“Bunun ötesinde Batı egemen ülkelere karşı askeri saldırılar gerçekleştiriyor ve bu devletlerin çöküşlerine de yol açıyor. Bu politikaların sonucu olarak yüz binlerce insanın ölümüne neden olundu; milyonlarca Iraklı, Libyalı, Suriyeli ve başka halklar acıya sürüklendi, Arap Baharı macerası ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki mozaik etno-mezhepsel yapı yok edildi.”
Tek kutuplu dünya düzeninin sona ermesi ancak yerine henüz yeni bir sistemin oturmamış olması nedeniyle dünyanın içinden geçtiği bilinen bir gerçek. Lavrov da bu süreçte ortaya çıkan sorunları şöyle tanımlıyor:
“Uluslararası güvenlik alanında, dış politika hedeflerine ulaşmak için güçsüz ile güç yöntemleri arasındaki çizgi bulanıklaştırıldı. Uluslararası ilişkilerin militarize edilmesi, ABD doktrinlerinde ve belgelerinde nükleer silahların artan rolü, olası uygulama eşiğinin azaltılması, silahlı çatışmaların yeni kaynaklarının ortaya çıkması, küresel terörist tehdidin devam etmesi, siber alanın militarizasyonu gibi sorunlar gündemde.”
Yeni bir dünya düzenine ihtiyaç var
Lavrov’a göre, tek kutuplu dünyanın başarılı olmaması ve sona ermesinin diğer bir nedeni de, istikrarlı ekonomiye sahip olan yeni küresel ve bölgesel aktörler. Zira bu devletler kendi bölgelerinde söz sahibi olmak ve küresel yönetişimde aktif şekilde yer almak, verilecek kararlarda etkili olmak istiyorlar. Bu kadar fazla sayıda sorunun söz konusu olması, Lavrov’un ifadesiyle “yeni kurallara dayanan bir dünya düzenine gereksinim olduğunu” gösteriyor.
“Daha adil, demokratik ve birleştirici bir karaktere sahip, istisnasız tüm katılımcıların yaklaşım ve endişelerini hesaba katan, istikrarlı ve güvenli bir geleceği sağlayan bir düzen. Büyüklüğüne bakmaksızın tüm devletlere eşit davranılan bir uluslararası düzene ihtiyaç var.”
Rusya’nın önerisiyse, 19. ya da 20. yüzyılın ilk yarısındaki çok kutuplu dünya düzeni değil. Lavrov, Rusya’nın tahayyül ettiği yeni dünya düzenini şu sözlerle tanımlıyor:
“Daha adil, demokratik ve birleştirici bir karaktere sahip, istisnasız tüm katılımcıların yaklaşım ve endişelerini hesaba katan, istikrarlı ve güvenli bir geleceği sağlayan bir düzen. Büyüklüğüne bakmaksızın tüm devletlere eşit davranılan bir uluslararası düzene ihtiyaç var.”
Lavrov, ekonomik ve siyasi entegrasyonların gerçekleşmesine değinirken, Büyük Avrasya Ortaklığı’nın geliştirilmesi, Avrasya Ekonomik İşbirliği, Şanghay İşbirliği, ASEAN ve AB ülkelerinin dahil olduğu ve Atlantik’ten Pasifik Okyanusu’na uzanan geniş bir entegrasyon yolu üzerinde çalışılmasını da öneriyor.
Rusya’nın modern çağda uluslararası ilişkilerde stratejik istikrarın sağlanması için ciddi bir tartışmaya başlama konusunda müzakerelere açık olduğunun da altını çiziyor, hatta Stratejik Rekabet ve Çok Taraflı Denge kavramları üzerinden müzakereye başlamayı öneriyor:
“Ama asıl mesele, kavramlar değil, tehditler ve riskler üzerine bu çerçevede stratejik bir diyalog başlatmak.”
Lavrov, kaleme aldığı yazıyı otuz yıla yakın bir süre SSCB Dışişleri Bakanı olarak görev yapan ve kendisininkine benzer bir diplomatik kariyeri olan Andrei Andreyevich Gromyko’nun sözleri ile bitiriyor:
“On yıl müzakere etmek, bir gün savaşmaktan daha iyidir.”
Bu yazı ilk kez 22 Kasım 2019’da yayımlanmıştır.