ABD’de kasım ayında yapılacak olan başkanlık seçimlerinde son dönemece yaklaşırken tansiyon yüksek. Ülkede COVID-19 salgınında yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen gün artarken, ekonomi de son yüzyılın en büyük durgunluğuna girdi. ABD Başkanı Donald Trump’ın mayıs ayında George Floyd’un polis şiddetiyle öldürülmesinin ardında patlak veren toplumsal olayları asker zoruyla bastırma girişimi toplumsal öfkeyi daha da artırdı.
Peki, bu gerginlik Trump’ın yeniden başkan seçilme şansını nasıl etkileyecek? Daha önce Paris Amerikan Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörlüğü görevinde bulunan Al Jazeera’nın kıdemli siyasi analisti Marwan Bishara’ya göre Trump seçimleri kaybedebilir ancak bu biraz da rakiplerinin rehavete kapılmamasına da bağlı.
“Sahne kuruldu, çizgiler çizildi… Bahisler yüksek, riskler fazla ve sonuçları ağır olabilir. Ve Donald Trump bahsi kaybediyor,” diye başladığı yazısına Bishara şöyle devam ediyor:
“Pandemi ve ABD’yi saran toplumsal huzursuzluğu kötü yönetmesi Trump’a pahalıya mal oldu. Anketlerde Demokrat rakibi Joe Biden’in çift haneli rakamlarla gerisinde sürükleniyor. ABD seçimleri bugün yapılsaydı, Trump büyük kaybederdi ve bu onu delirtiyor.
Trump düşüyor ama henüz oyun dışında kalmadı. Devrilme noktasına yaklaşıyor ama henüz orada değil.
Kampanyasında kullanmayı umduğu ekonomik ve politik kazanımları kaybetti. Kasım seçimlerinden önce ekonomik durgunluk ve toplumsal öfkenin üstesinden gelmesi imkânsız olmasa bile olası değil.
Bu yüzden psikolojiye başvurdu, eleştiriyi saptırmak ve halkın algısını lehine değiştirmek için saldırgan bir kamuoyu algı yönetimine girişti. Seçimlerde Demokratlarla Cumhuriyetçiler arası gidip gelen salıncak eyaletlerde seçmenlerin küçük bir bölümüne odaklanarak, 2016 zaferini tekrarlamasına yardımcı olacağını umuyor.”
Trump psikolojik avantajını yitirdi
Bishara’ya göre Donald Trump, 2016’da rakibine karşı sahip olduğu psikolojik üstünlüğe bu sefer sahip değil:
“Dört yıl önce Trump, bazıları epey aptalca bulsa da seçmenler nezdinde Hillary Clinton’a karşı çok sayıda hissedilir psikolojik avantajlara sahipti.
Bazı psikologlara göre, rakibine göre daha uzun olmak ve alfa erkek olarak görülmek, Trump’a Clinton’a karşı bir avantaj sağlamış olabilir.
Nitekim, 80 milyon insan 2016’daki televizyon münazarasında 1 metre 90 santimetre uzunluğundaki bir ünlünün, Clinton’u hapse atmakla tehdit ettiğini duydu. Sallantılı eyaletlerde seçim pusulalarında ilk önce onun isminin yer alması da yardımcı olmuş olabilir.
Ancak bugün, bu içgüdüsel psikolojik avantajlar ne geçerli ne de yeterli değil. Trump, bir kriz zamanında halkın kendisine olan güvenini geri kazanmak için yeni bir strateji geliştirmek zorunda.”
“Savaş Başkanı’nı kimse yutmadı”
Bishara, Trump’ın “ulusal bir sağlık felaketi sırasında kontrolü elinde tuttuğu görüntüsünü vermeye çalıştığı” bu amaçla kendisini salgına karşı savaş başkanı ilan ettiğini de hatırlatıyor:
“Toplumsal kargaşa arttığında kanun ve nizamın adamı olmaya soyundu ve askeri müdahaleyi savunup Genelkurmay Başkanı Mark Milley’i düzeni sağlamakla görevlendirdi.
Sivil huzursuzluğun ilk günlerinde Tanrı’nın özel elçisi oyununu bile oynadı, tehdit altında olmayan bir inancı savunmak için katılmadığı bir kilisenin önünde okumadığı İncil’in bir kopyasını elinde tehdit edercesine salladı.
Nafile…
Toplumsal öfke kaynamaya devam ediyor. Salgın 120 bin Amerikalının yaşamını yitirmesine neden oldu ve sayı hala yükseliyor. Ekonomi I. Dünya Savaşı’ndan bu yana en derin durgunluğu yaşıyor ve toplum, kargaşa içinde… Dini liderler bile onun sakat maçoluğunu yutmuyor.”
Hüsrana dönen haçlı seferi
Bishara, Trump’ın Tulsa’da düzenlediği mitingin iyi geçmediğinin de önemli bir işaret olduğu kanısında:
“Demokratların savaş ruhunu kırmak, kalpleri ve akılları, daha doğrusu muhafazakârların kalplerini, bağımsızların ise akıllarını geri kazanmak için bir haçlı seferi başlattı.
İlk durak, Tulsa, Oklahoma’ydı.
Trump, salgınından beri düzenlediği ilk mitingine 2016’da ezici bir şekilde Cumhuriyetçilere oy veren eyaleti seçti.
Tehlikeli bir popülist çağrıyla söze başladı. Destekçilerini savaşçı olarak niteledi ve dışarıdaki bazı çok kötü insanların kötü şeyler yaptığından yakındı.
Ekonomik ya da politik bir meseleye girmeden toplumsal huzursuzluğu görmezden geldi, ölümcül salgınla dalga geçti (…) derin bir ekonomik durgunluk yaşandığını reddetti.
Trump, utanmaz ikiyüzlü hakaretini ettiği “uykulu Joe” diye lakap taktığı Biden’ın, başkan seçilmesi halinde “ülkeyi yok edileceğini” iddia etti. (…) “Olumsuz”, “köktenci”, “sahte haber üreten” medya ile “Biden’i rehin tutan yıkıcı radikal solu” şeytanlaştırdı.
Trump, hakir gördüğü rakiplerinin boyun eğmesini sağlamak için onlara aniden saldırıp etkisiz hale getirmeyi amaçlıyor.
Ancak Tulsa’da gerçeğin daha karmaşık olduğu ortaya çıktı.
Beklenen büyük kalabalıklar toplanmadı ve reklamı çok yapılan miting, düşük katılımla rezalete dönüştü.“
Bishara, yazısında, “Trump’ın destekçilerinin çoğunun, onun pandemiden yakınmasını ve yalanlarını duymaya can atmadığı” fikrini savunuyor ve şöyle devam ediyor:
“Açıkçası, onun attığı çamurlar ve alaylar artık en sarsılmaz destekçileri için bile eğlenceli değil. Duyguları ve ses tonu üzerindeki kontrolü kaybediyor ve ne kadar çok kaybederse o kadar destek yitiriyor.
İnsanlar Başkan’a olan güvenini kaybettikçe, sabırsız ve fırsatçı siyasi elitler de kaybediyor.
Eski generaller ve yardımcılar da dâhil olmak üzere artan sayıda Cumhuriyetçi batmakta olan gemiyi terk ediyor. Bazıları partinin ve Trump’ın ikinci bir döneminde ülkenin geleceğinden endişelendiği için gemiden ayrılıyor. Bazıları onun Cumhuriyet için bir tehlike olduğunu düşünüyor. Bütün bunlar da Başkan’a partiden ayrılmalar çığ haline gelmeden, rakiplerine karşı kışkırtıcı tavrını ikiye katlamaktan başka çare bırakmıyor.“
Trump nereye kadar gider?
Bishara bu şartlar altında asıl sorulması gereken sorunun da şu olduğu kanaatinde: “Trump psikolojik savaşı kaybederse ne yapacak? Bir başka deyişle Trump yeniden seçilmek için ne kadar ileri gidecek?”
Zira yazara göre, Trump, “kendisine karşı komplo kurmakta olduklarını düşündüğü liberal kurumlar, medya, mahkemeler ve bürokrasi hakkında giderek daha paranoyak sözler ediyor. Hatta takipçilerine Yüksek Mahkeme’nin onu sevmediği yönünde izlenimi olup olmadığını bile sordu.”
Bishara, yazısının devamında şu görüşlere yer veriyor:
“Tarafsız olarak konuşmak gerekirse, paranoyak olmak, hiç kimsenin Trump’a karşı gizlediği ya da komplo kurduğu ya da çöküşü için haykırmadığı anlamına gelmez.
Bu yüzden yenilgisini erken kutlayanlar, kazanmak için her şeyi yapmaya devam etmelidir.
Umutsuz ve aşağılanmış bir Trump hemen hemen her şeyi yapabilir.
Gerçekten de sahne kuruldu ve ulusal seçimler ve ulusal bir hesaplaşma için fay hatları çizildi.”
Bu yazı ilk kez 25 Haziran 2020’de yayımlanmıştır.