ABD Başkanı Donald Trump daha seçim kampanyası sırasında Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bir günde bitireceğini dile getirmişti. Başkanlık koltuğuna oturduktan sonra gündemine aldığı uluslararası konuların başında gerçekten de Ukrayna meselesi geldi. Nitekim 18 Şubat günü, Rusya ve ABD dış işleri bakanlarının başkanlık yaptığı heyetler Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da bir araya geldiler. Bu görüşmede doğrudan Ukrayna konusu ele alınmasa da Riyad’daki zirve ve ardından başlayan çok yönlü ve yoğun diplomatik temaslar, yalnızca Rusya-Ukrayna Savaşı’nı değil, tüm uluslararası sistemi de büyük değişikliklerin beklediğini ortaya koydu.
Türkiye arabulucu olabilir mi?
Rus ve Amerikan yetkililerinin ilk toplantısı için Riyad’ın seçilmesi, tesadüfi değil.
Suudi Arabistan her iki ülkeyle iyi ilişkiler içerisinde olduğu gibi Trump yönetiminin de özellikle Filistin konusunda ve genel olarak bundan sonraki süreçte Orta Doğu siyasetinde büyük ümitler bağladığı bir ülke. Yine Riyad yönetimi, Ukrayna ile ilgili bugüne kadar pek bir yorum yapmazken tamamen tarafsız kalmayı başardı.
Her ne kadar iki ülke yetkililerinin ikinci buluşması İstanbul’da yapılsa ve Türkiye savaşın başlangıcından itibaren arabuluculuk girişimlerinde bulunarak başta Rusya ve Ukrayna buğdayının uluslararası pazara çıkışını ve esir takasının yapılmasını sağlasa da arabuluculuk sürecinde Türkiye’ye pek fazla imkân tanınmayabilir. NATO üyesi olmanın yanı sıra Türkiye’nin Ukrayna’ya SİHA satması ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunması özellikle Moskova’nın tercihini etkileyebilecek konuların başında geliyor.
Ukraynasız ve Avrupasız gerçekten barış mümkün mü?
Rusya-Ukrayna Savaşı başladığından itibaren savaşı sonlandırmak üzere birçok zirve düzenlendi, birçok arabuluculuk faaliyetlerde bulunuldu. Bunlardan biri de 15-16 Haziran 2024’te 100’e yakın ülkenin yetkililerinin bir araya gelerek gerçekleştirdikleri zirveydi. Rus yetkilileri o zirveye davet edilmemiş ve “Rusyasız barış olur mu?” sorusunu da gündeme getirmişti. Riyad ve İstanbul’da yapılan zirveler ise tam tersine “Ukraynasız ve Avrupasız barış olur mu?” sorusunun sorulmasına neden oluyor.
Peki, Ukraynasız ve Avrupasız gerçekten barış mümkün mü?
Bu sorunun cevabı, tabii ki hayır. Dolayısıyla gerçek barış görüşmeleri başladığında savaşın diğer tarafları da toplantılarda mutlaka yer alacaktır. Yoksa sağlanacak barışın kalıcı olması mümkün değildir ki hem Rusya hem de Ukrayna bu soruna kalıcı çözüm istiyorlar.
Peki, neden Riyad ve İstanbul’daki ilk toplantılarda yalnızca Rusya ve ABD yetkilileri bir araya geldi?
Bu sorunun yanıtı da aslında çok basit. İki ülkenin yetkilileri her iki zirvede de öncelikli olarak ikili ilişkileri düzeltmek için buluştular. Nitekim her iki toplantıda taraflar elçiliklerin yeniden açılması, diplomat sayısının eski seviyeye gelecek şekilde artırılması, ticarî ilişkilerin yeniden canlandırılması gibi konuları ele aldılar. Ukrayna konusu ise bu görüşmelerde yukarıda da belirtildiği üzere ikinci plana itildi ve yalnızca Ukrayna’da barışın tesisi için çalışma gruplarının hazırlanması konusunda mutabakata varıldığı dile getirildi. Kaldı ki Ukrayna ile ilgili asıl görüşmeler başlamadan önce her taraf farklı yöntemlerle elini güçlendirmeye çalışıyor.
Ukrayna için geri ödeme vakti
Her ne kadar ateşkesin sağlanması ve Ukrayna’nın geleceği ile ilgili doğrudan görüşmeler başlamasa da tüm taraflar şimdiden Ukrayna ile ilgili tüm niyet ve isteklerini dillendirmeye başladılar.
Rusya baştan beri dile getirdiği şartlardan vazgeçmeyeceğini tekrarlıyor. Kırım, Donetsk ve Lugansk’ın Rusya toprakları olarak tanınması, Ukrayna’nın NATO’ya alınmaması, Ukrayna’nın silahsızlaştırılması, bu isteklerin başlıcaları.
Ukrayna’nın tüm bunları kabul etmesi zor görüldüğü gibi Kiev ayrıca kendisi için güvenlik garantisi talep ediyor. 2 Mart’ta Londra’da yapılan Ukrayna Zirvesi’nde ise barışın tesisi için askerî mücadeleyi sürdürebilecek “Güçlü Ukrayna”nın yaratılması, AB unsurunun yer aldığı güvenlik garantilerinin verilmesi ve nihayetinde ABD desteğinin sağlanması gibi üç şart ileri sürüldü. Ayrıca AB ülkelerinin önemli bir kısmı Ukrayna’ya desteğin verilmeye, diğer bir deyişle savaşın devamından yana.
Tüm bunlara paralel olarak Ukrayna’nın Batılı “dostları” ayrıca savaş daha bitmeden, ateşkesin sağlanıp sağlanamayacağı konusu netlik kazanmamışken Avrupa’nın en büyük ülkelerinden olan Ukrayna’nın yer altı kaynaklarına göz dikmiş bulunuyorlar. Nitekim bugüne kadar destek ve hibe olarak Ukrayna’ya sağladıkları askerî teknoloji ve maddi desteği şimdiden geri talep ediyor ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile Batı liderlerin açıklamalarına bakıldığında da verdikleri desteğin çok daha fazlasını istiyorlar. Bu bağlamda özellikle ABD’nin çabası ön plana çıkıyor. Donald Trump, Ukrayna’da ateşkes görüşmeleri başlamadan önce Ukrayna ile nadir toprak metalleri anlaşmasını imzalamak istiyor.
Fransız yetkililer de Ekim ayından itibaren Ukrayna’nın nadir toprak elementlerinin Fransız savunma sanayisinde kullanımı konusunda müzakerelerin yapıldığını dile getiriyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, Ukrayna’nın yer altı zenginlikleri gittikçe daha fazla ülkenin ve özellikle de bu süreçte Ukrayna’ya destek veren ülkelerin dikkatini çekecek.
Ukrayna ve Zelenski’nin geleceği
Ukrayna lideri Volodimir Zelenski, ABD’nin taleplerine ne kadar fazla karşı koymaya çalışıyorsa kendisine yönelik suçlamalar da o kadar artıyor.
Donald Trump, Zelenski daha yer altı kaynaklarıyla ilgili talebe cevap vermeden, onun diktatör olduğunu, günümüzde ülke içerisinde oy oranının yüzde 4 olduğunu, Ukrayna’ya gönderilen paraların akıbetinin tam olarak bilinmediğini dile getirirken dünya siyasetinin yeni aktörü olan Elon Musk da Zelenski’yi 2024’te Ukrayna’da Amerikalı bir gazeteciyi öldürmekle itham etti.
Bu açıklamalar şüphesiz Zelenski ile pazarlıkta kullanılmak için yapılan beyanlar. Nitekim Zelenski yer altı kaynakları ile ilgili anlaşmayı imzalamak üzere ABD’ye gittiğinde bu suçlamaların dozajı azaldığı gibi Trump-Zelenski görüşmesinin karşılıklı atışmalara sebep olmasıyla birlikte yeniden alevlendi. Bu anlaşmanın sağlanıp sağlanamayacağı konusu aslında Zelenski’nin geleceğini doğrudan etkileyen faktörlerden biri.
Ukrayna’da yaşananlar sürpriz mi?
Ukrayna’da bugün yaşananlar aslında özellikle Ukrayna açısından çok sürpriz gelişmeler değil.
Ukrayna toprakları tarih boyunca Rusya ile Batı arasında hep mücadele alanı oldu. Rusya ile Batı arasında ya da dönemin farklı önemli ülkeleri arasındaki bu tür mücadelelerde kaybeden hep maalesef Ukrayna gibi ülkeler oluyor. Avrupa’nın toprak, nüfus ve ekonomik potansiyel açısından önemli ülkesi olan Ukrayna bu son süreçte çok sayıda insanını kaybetti ve maddi kayba uğradı.
Ukrayna’nın savaşın verdiği zararı nasıl telafi edeceği düşünülürken nadir toprak metallerine de el konulmak istenmesi, ülkenin ateşkesin imzalanmasından sonra da durumunun hiç kolay olmayacağına işaret ediyor.
Ukrayna Savaşı’nın önceki krizlerden farkı
Ukrayna Savaşı’nın önceki benzer krizlerden farkı ise uluslararası dengeleri alt üst etmesi ve adeta yeni siyasi, askerî ve ekonomik ittifaklara yol açacak olması.
Daha 21. yüzyılın başında Rusya özellikle AB ile çok yakın ilişkiler kurmuş, Rusya-Almanya-Fransa ekseninden bahsedilmeye başlanmıştı. Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasına yönelik siyaseti ve özellikle de bu ekseni kendi çıkarları için bir tehdit olarak algılayan ABD’nin yoğun çabası ve katkısıyla Rusya-AB yakınlaşması yerini ABD-AB yakınlaşmasına bırakırken günümüzde yeniden radikal değişiklikler yaşanıyor.
Söz konusu yeni oyunu kuranın da yine ABD olduğunu görmekteyiz. Nitekim Ukrayna Savaşı’nın şu anki zamana kadarki neticeleri ABD’ni fazlasıyla memnun etmiş olmalı. Rusya-AB siyasi yakınlaşması sona erdiği gibi enerji alanındaki iş birliğine de darbe vuruldu. Ayrıca ABD, AB ülkelerine enerji ve silah satışını arttırdı. Ayrıca savaş Rusya’da da hem nüfus kaybına hem maddi kayıplara yol açtı.
Dolayısıyla ABD, Rusya cephesinde de bu savaşla istediğini aldı. Washington’u bu bağlamda rahatsız eden tek husus belki de Rusya-Çin yakınlaşması oldu. Trump günümüzde Ukrayna’ya yaptığı ateşkes baskısı ve Rusya ile yeniden ekonomik iş birliğini geliştirme planları ile de söz konusu yakınlaşmanın önünü kesmeye çalışıyor.
AB savaşın devamından yana
Avrupa ülkeleri bir taraftan barış sürecinin dışında kalmaktan çekinirken diğer taraftan da hem Ukrayna konusunda hem de genel olarak muhtemel bir “ABD”siz gelecek konusunda çalışmalar başlattı.
Bunun için de Ukrayna’nın eliyle Rusya’yı daha fazla zayıflatmak isteyen AB liderleri bir taraftan Ukrayna’nın savaşı devam ettirmesini isterken diğer taraftan da tüm bu sürecin dışında kalmamak için Ukrayna konusunda kendi barış planlarını hazırlayıp ABD’ni ikna etmek istiyorlar. Bu planın tam olarak neyi içerdiği şimdilik bilinmese de AB ülkeleri de aynen ABD gibi kendileri için maddi konularda birtakım garantiler istiyorlar.
Bu arada muhtemel bir ABD-Rusya yakınlaşması ve değişen dengeler karşısında AB yetkilileri bir kez daha Türkiye’nin AB’nin bir parçası olduğunu ve AB güvenliğinde Türkiye’nin kilit rol oynadığını dile getirmeye başladılar.
Moskova’nın lehine gelişmeler
Trump, Ukrayna üzerinde baskı kurarken ve AB ülkeleri de kendi barış planları üzerinde çalışırken Moskova gelişmeleri yakından takip etmekle yetiniyor.
Trump’ın başlattığı süreç, Moskova’nın lehine olan bir durum. Her ne kadar Moskova “Kiev’i üç günde ele geçiremese” de Batı’nın beklediği gibi siyasi ve askerî olarak da çökmedi. Yine cephede son aylarda önemli bir ilerleme kaydedilmese de Moskova buradaki durumundan da memnun olmalı.
ABD ile AB arasının açılması, AB’nin kendi içerisinde de gerek Ukrayna konusunda gerekse de Rusya ile ilişkiler konusunda fikir birliği içerisinde olmaması da şüphesiz Moskova’nın lehine.
Ayrıca Batılı şirketler de Rusya pazarına dönme konusunda sabırsızlanıyor ve kendi hükümetlerine baskı yapıyorlar. Tüm bunlar Moskova’nın elini güçlendiren faktörler.
Tamam mı? Devam mı?
Riyad görüşmeleri ile farklı bir boyutla alevlenen Ukrayna meselesi, önümüzdeki günlerde uluslararası kamuoyunun gündeminde kalmaya devam edecek. Barış, hiçbir zaman olmadığı kadar yakın.
Ancak ateşkes öncesinde tüm taraflar ellerini güçlendirmeye çalışıyor. Ukrayna, kendisine destek veren AB ülkeleri dahil kimsenin umurunda olmadığı gibi her aktör (belki de doğal olarak) kendi siyasi, askerî, malî ve güvenlik çıkarını gözetiyor.
Rusya ile ABD şu an daha güçlü konumda olup ateşkesin bir an sağlanmasını isterken; Ukrayna ile AB, şimdilik savaşın devamından yana. Uzun yıllardır geleceğin süper gücü olarak nitelendirilen Çin ise bu konuyu da uzaktan izlemekle yetinse de savaşın devamı, şüphesiz Çin’in de lehine. Dolayısıyla fiili olmasa da aklen Çin de ikinci grupta yer alıyor.
Savaş mı barış mı? Tamam mı devam mı? Cevaplarını önümüzdeki günlerde alacağımız sorular…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 4 Mart 2025’te yayımlanmıştır.