Lübnan’da 17 Ekim’den beri süren yaratıcı, neşeli ve milyonların katıldığı gösterilerde dikkat çeken slogan ve pankartlardan biri de “Halk mezhepsel rejimin devrilmesini istiyor”. Başbakan Saad el-Hariri istifa edeceğini açıkladı ancak 86 milyar dolarla dünyanın en borçlu ülkesi olarak bilinen Lübnan’da gösteriler sürüyor.
Lübnan Anayasası tam 18 mezhep tanımlıyor. Ülke yönetiminde de ekonominin çeşitli sektörlerinden Meclis’teki sandalye dağılımına, basit bir memurluktan meslek örgütlerine kadar, her şey neredeyse mezheplere bölünmüş durumda. Bu bölünmenin yasalara ve anayasa dayananları da var. Örneğin Cumhurbaşkanı’nın Hristiyan, Başbakan’ın Sünni ve meclis Başkanı’nın da anayasa gereği Şii olması gerek.
Bu durum ülkenin sık sık hükümet krizleri yaşamasına ve siyasi istikrarsızlığa yol açıyor.
Oysa Lübnan halkı özellikle de gençler bu sistemden rahatsız. Eşit vatandaşlık temelinde, mezhepsel ayarlamalardan uzak bir hayat isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyor.f
Bardağı taşıran son damla da, Suriye İç Savaşı’ndan ciddi biçimde etkilenen Lübnan’da gittikçe ağırlaşan ekonomik yükü orta ve alt sınıflara bindiren, WhatsApp’ı bile vergilendirmek isteyen paket oldu.
Göstericilerin talepleri, yalnızca ekonomik değil. Mezhepsel kotaların da kaldırılmasını ve liyakat sisteminin getirilmesini de istiyorlar; gösterilerini şu andaki hükümette olsun olmasın, mezheplerin liderlerine ve partilerine karşı yapıyorlar. Her mezhepten sokağa çıkanlar, Lübnanlı olmaya vurgu yapıyor.
Fakat göstericilerin talepleri, yalnızca ekonomik değil. Mezhepsel kotaların da kaldırılmasını ve liyakat sisteminin getirilmesini de istiyorlar; gösterilerini şu andaki hükümette olsun olmasın, mezheplerin liderlerine ve partilerine karşı yapıyorlar. Her mezhepten sokağa çıkanlar, Lübnanlı olmaya vurgu yapıyor.
Her ne kadar, diğer mezheplerin siyasi ve dini liderleri ortalığı yatıştırmaya çalışsa da, hatta gösterilere de katılanları da var, Şii mezhebinin temsilcisi olan, Suriye İç Savaşı’na katılmış Hizbullah ve diğer Şii Partisi Emel, bu gösterilere karşı tavır alıyor. Onların yorumuna göre, protestoların asıl amacı direniş eksenini zayıflatmak.
Direniş ekseni, İsrail’in politikalarına karşı çıkan grup ve ülkeler için kullanılan bir deyim. İsrail, Güney Lübnan’ı işgal ederken, Hizbullah kendisine, Hizbullah yerine ‘direniş’ olarak hitap edilmesinden yanaydı. O zamanlar direniş ekseni de Hizbullah, İran ve Suriye’den oluşuyordu. Direniş ekseni tanımı zamanla genişledi, İran yanlısı bütün örgütleri kapsar oldu ve meşrulaştırma ifadesi olarak kullanılmaya başlandı.
Kendisine ‘direniş ekseni’ diyerek meşruluk biçen bu yapıya, karşı çıkmak, hemen ‘İsrail kuklası, emperyalist işbirlikçisi’ olmakla yaftalamayı beraberinde getirse ve Hizbullah Lübnan gösterilerini direniş eksenini zayıflatma amaçlı olarak tanımlasa da, bu durum, her koşulda Hizbullah’a destek vermiş Lübnan Şiilerini, sokaklara çıkmaktan alıkoymuyor.
Bu durumu AlArab sitesi için kaleme aldığı, 25 Ekim’de yayınlanan “Lübnan Şiilerinin kritik anı: Vatanın kucağına geri dönmek” adlı makalesinde irdeleyen Lübnanlı yazar Muhammed Kavvas, her daim ülkenin Şiilerinin desteğini çantada keklik görmeye alışmış Hizbullah’ın şaşkınlık içinde olduğunu iddia ediyor.
Şiiler Hizbullah’ın sözünden çıkar mı?
Kavvas makalesine, Lübnanlıların hafızasında taze olan bir olayı anımsatarak başlıyor.
Kendine özgü mizah anlayışı olan ve mizaha yaygın bir biçimde başvuran Lübnan’da, 2005 yılında bazı Hizbullah taraftarları sokaklara çıkıp yolları keserek, bir televizyon kanalında yayınlanan bir mizah programında, liderleri Hasan Nasrallah’ın şahsına hakaret edildiği iddiasıyla protestolar düzenlemişti. Kavas, o günlerde olanları hatırlatıp şunları söylüyor:
“Bu olayın üzerine, halkın öfkesinin nedenini açıklamaya çalışan bir Hizbullah milletvekili Şiilerin kültürünün diğer Lübnanlılardan farklı olduğunu söylemişti. Ona göre, herkes bunu anlayışla karşılamalı ve insanların farklı mizaçlarına saygı göstermeliydi.
14 yıl sonra, geçtiğimiz Cumartesi günü, Nasrallah bir konuşma yaptı, devam eden protestolara karşılık olarak, Hizbullah’ın liderliğinde eylemler düzenlemekle tehdit etti. Konuşmasında, eğer Hizbullah taraftarları sokaklara çıkarsa, bunun bir kaç günlük eylemler olmayacağını (Burada asıl amaç, protestoların geçici olduğunu varsayarak aşağılama çabasıydı) ve hedeflerine ulaşmadan sokaklardan ayrılmayacaklarını söyledi. Şii lider bu konuşmasında Lübnan’daki Şii toplumunun Hizbullah’ın sözünden çıkmadığını ima ediyordu.”
Hizbullah doğal tabanını kaybetti
Ancak son günlerde Hizbullah’ı şaşırtan gelişmeler yaşandı. Yazara göre, Lübnan’daki protestolarda Şiilerin gösterdiği tavır, Şiilerin kimsenin uydusu olmadığını ortaya koyuyor. Yazar, bu tespitini şöyle açıklıyor:
Şiiler bu sefer, bir mezhep mensubu ya da ‘direnişin taraftarları’ olarak değil, kimliğini taşıdıkları Lübnan vatandaşları olarak hareket ediyor ve vatandaşlık haklarını kullanıyor. Tıpkı sokaklarda ayaklanan diğer Lübnanlılar gibi.
“Şiiler, ‘Direniş’in direniş olduğu zamanlarda onun arkasında durmuş, bu ‘direniş’ Suriye’de savaşa müdahale ettiğinde sessiz kalmış, Hizbullah’ın Lübnan’ı Arap ülkelerinden uzaklaştırıp İran’a doğru çekme girişimlerine seslerini çıkarmamış olabilirler. Fakat bu sefer, Lübnan’daki Şiilerin, geniş kitlelerin katıldığı ayaklanmaların ön saflarında yer alması, Hizbullah’ın “Şiilerin kültürü farklı” teorisini suya düşürdü.
Şiiler bu sefer, bir mezhep mensubu ya da ‘direnişin taraftarları’ olarak değil, kimliğini taşıdıkları Lübnan vatandaşları olarak hareket ediyor ve vatandaşlık haklarını kullanıyor. Tıpkı sokaklarda ayaklanan diğer Lübnanlılar gibi.”
Kavvas’a göre, bütün bunlar Hizbullah’ın doğal tabanını kaybettiği anlamına geliyor:
“Evet, Hizbullah doğal tabanını kaybetti. Muhtemelen daha zayıf, partizanlardan oluşan bir tabanı kalacak. Lübnan’daki Şiiler nezdinde “direniş” söylemleri, “büyük şeytan” ile mücadele savı, “Suriye’deki kutsal türbeleri, Yemen’deki mazlumları ve Bahreyn’deki ezilenleri savunma” iddiaları, Fas ve Sudan’da Şiiliği yayma çağrıları artık kabul görmüyor.
Şiiler protestolarda, İran İslam Cumhuriyeti devriminin kendilerine kazandırdıkları sloganları ve dili bir kenarda bırakarak Lübnan kültürüne ait dili kullandılar.”
Mezhep söylemi nasıl güçlendi?
Makalenin yazarı Kavvas, Şiilerin homojen bir yapı olmadığını genel olarak bölgedeki istiklâl hareketlerinden (yani Osmanlı İmparatorluğu dağıldıktan sonra sömürgeleştirilen Arap topraklarındaki bağımsızlık arayışındaki akımlardan) sonra gelişen tüm aykırı akımlarda yer aldıklarını da öne sürüyor:
“Şiiler Marksist akımların yanı sıra gerek Arap gerekse Suriyeli milliyetçi akımların da merkezindeydi. Filistin direnişinin de bir parçasıydılar. Lübnan’ın kimliğinde izi neredeyse silinmiş Fenikelileri savunan milliyetçi akımlarda da yer almışlardı.
Şiiler, Lübnan’daki diğer mezheplere de nefes aldıran bir toplumdu. Zira onlar pragmatisttiler, orta yolluydular, hoşgörülülerdi ve diğer Lübnanlıları kucaklayan bie dengeye sahiptiler. Tüm bunlar Şii siyasal İslamı’nın ortaya çıkmasından ve İran’daki devrimle büyümesinden önceydi.
1980’lerin başında Şiilerin mahallelerinde ilginç tipler ortaya çıkmaya başlamıştı. O zamanlar bu kişilerin Devrim Muhafızları oldukları söylenmişti. Lübnanlılar sonra öğrendi ki İran Devrim Muhafızları’nın Lübnan’da temsilcileri vardı, bunlar İran’daki devrim adına adam kaçıran yıkıp yakan temsilcilerdi. Bu kişiler, Hizbullah’ı kullanarak ülkedeki Şiileri Lübnanlılardan yabancılaştırdı.
Lübnanlı Şiilerin alternatifi yoktu. Suriye rejiminin Lübnan’daki nüfuzu, mezhepler üstü ulusal söylemlerin değil, mezhepsel söylemin güçlenmesini pekiştirdi.”
Bir siyasi hareketi eleştirmek ve vatan haini olmak
Lübnanlı yazar Muhammed Kavvas, bu noktada o yılları ve geçilen süreçleri anlatabilmek için sözü modern Şii Siyasal İslamı’na getiriyor. Kavvas’a göre, modern Şii Siyasal İslamı, İsrail işgaliyle birlikte ortaya çıkan Lübnan direnişini tek eli altına aldı. Hatta zamanla öyle bir noktaya gelindi ki Şiilerden başka hiç bir Lübnanlı artık ülkesini savunma hakkına ve görevine sahip değilmiş gibi bir algı yaratıldı.
Yazar geçilen aşamaları ise şöyle anlatıyor:
“Bu hak ve görev, 1980’lerde Hizbullah ile (bir diğer Şii hareket olan) Emel Hareketi arasında çıkan “Kardeşler Savaşı”ndan sonra Hizbullah taraftarı olmayan Şiilerin de elinden alındı. Aslında Hizbullah, Lübnanlı Şiiler tarafından yaratılmadı. Hizbullah ülkenin Şiilerini kendi tasarladığı kalıba sokarak bu toplumu kuşattı. Bunu yaparken de arkasına bir taraftan Şam’ın diğer taraftan İran’ın desteğini almıştı.
Şiiler, varlıklarını ve geleceğini vesayet altına alan bu yapıya karşı koymaya çalıştı. Ancak itiraz edenler ‘hain’ ya da ‘dış güçlerin ajanı’ diye yaftalandı. Hizbullah’ın literatürüne ‘Büyükelçinin Şiileri’ diye bir kavram girdi.
Hizbullah Şiileri, Tahran’daki ya da Şam’daki rejimlerin çökmesi halinde onların da çökecekleri fikrine, Şam rejimini koruma meselesinin, onların yok olma ya da var olma meselesiyle eş değer olduğuna, tüm dünyadaki Şiileri korumanın kendilerini korumak anlamına geldiğine ikna etti.
Şiiler, varlıklarını ve geleceğini vesayet altına alan bu yapıya karşı koymaya çalıştı. Ancak itiraz edenler ‘hain’ ya da ‘dış güçlerin ajanı’ diye yaftalandı. Hizbullah’ın literatürüne ‘Büyükelçinin Şiileri’ diye bir kavram girdi. Bu tanım ABD’nin ajandasına hizmet eden Şiiler için kullanılıyordu. Zamanla bir siyasi partiye siyasi eleştiri yöneltmek ihanetle eşdeğer tutuldu. Ki bu ‘Hizbullah’ın Devleti’nde müsamaha gösterilemeyecek bir mevzudur.”
Şiiler kaderlerine teslim oldu mu?
Makalenin yazarı Kavas, Şiilerin Hizbullah’ın oluşturduğu bu düzene Şiilerin de boyun eğmesine şaşırmamak gerektiğini belirtiyor çünkü ona göre Lübnan’da Hizbullah’ın rakipleri bile bu kadere razı olmuştu.
Yazar, Şiilerin bugünkü tutumlarını anlamlandırmaya yarayacak önemli bir hatırlatma da yapıyor:
“Şiiler 14 Mart 2005’te, dönemin Sünni Başbakanı Refik Hariri suikast sonucu öldürüldüğünde, diğer Lübnanlılarla birlikte sokaklara çıktılar ve Suriye ordusunun Lübnan’dan çıkmasını isteyen 14 Mart Bloku’nun kurucu bileşenlerinden oldular. Ancak bu blok daha sonra Şiilerin ebedi kaderi olduğu düşünülen iki grupla ittifak kurmak pahasına içindeki Şiileri dışladı ve onları önemsizleştirdi.
Yine 2005’te, aynı dönemlerde, Lübnanlı Sünniler de geç kalınmış bir adım olsa da sokaklara çıkarak, uzun süreden beri Suriye ordusunun Lübnan’dan çıkmasını isteyen Hristiyanlara destek verdiler. Bu adım, Lübnan tarihinde önemli bir andı.
Bugünlerde Lübnanlı Şiiler de bir evreyi geride bırakıyorlar. Şiilerin sokaklara çıkışı, Lübnan’daki ayaklanmalara, dinsel bölünmelere ve şüphelere mahal bırakmayacak şekilde kapsamlı bir meşruiyet kazandırıyor. Şiiler, Hizbullah devletini, cumhurbaşkanıyla, hükümetiyle ve parlamentosuyla sarsmaya çıktılar.”
Bu yazı ilk kez 31 Ekim 2019’da yayımlanmıştır.