IŞİD sona geldi; ya yabancı savaşçılar sorunu?

IŞİD’in şu andaki tehdit kapasitesi sınırlı olsa da, Yabancı Terörist Savaşçı (YTS) sorunu büyüyeceğe benziyor. Bazı Avrupa ülkelerinin görmezden gelmeye çalıştığı bu büyük sorun, YPG içinse bir şantaj unsuru... YTS ile mücadelede anahtar konumdaki ülke ise Türkiye.

Son dönemdeki IŞİD analizleri hep aynı cümleyle başlıyor: “Kontrol ettiği toprakları yitirdi fakat IŞİD tehdidi sona ermedi.” Sırf klişe olduğu için bu cümlenin yanlış olması gerekmiyor. Finansal gücünü, farklı ülkelerde radikalleşen bireyler için çekiciliğini ve dünyanın değişik yerlerinde eylem yapabilme kapasitesini önemli ölçüde yitirse de IŞİD’in tamamen sona erdiğini söylemek yanlış.

Eski bir tanımlama olmakla birlikte IŞİD ile gündemimize iyice yerleşen Yabancı Terörist Savaşçı (YTS) sorunu ise şekil değiştirerek varlığını devam ettireceğe hatta belki de büyüyeceğe benziyor.

IŞİD’in ikinci nesil liderleri nerede?

IŞİD konusundaki çalışmaların hatırı sayılır bir kısmı çelişkili, abartılı ve eksik olsa da elimizdeki net verilere baktığımızda gördüğümüz şu: IŞİD 2012 yılında Irak’ta sahip olduğu örgütlenme, lojistik ve saldırı kapasitesine neredeyse tekrar ulaştı. Ayrıca o tarihe göre daha fazla militanı var. 2014’teki “büyük sıçrama”sını sağlayan liderliğin önemli kısmı ölmüş ya da yakalanmış olmasına rağmen ikinci nesil liderlerin çoğu “kayıp.” Örgütü benzerlerinden ayıran kitle iletişim araçlarını kullanabilme kapasitesi azaldı ancak yine de farklı kanallardan yayınlar yaparak hedef kitlesine ulaşabiliyor.

Üstelik tarihte kontrol ettiği toprakları kaybedip, ayaklanma stratejisine dönen ilk örgüt değil. IŞİD’in bu örneklerden ders çıkararak dört konuya odaklandığı söylenebilir: Mali gücünü bir şekilde korumak, liderliğini tamamen yitirmemek, güçlü olduğu bölgelerde ayakta kalabilmek için eylemlerini sürdürmek ve propaganda faaliyetlerini kesmemek. Tüm bunlara bakıp IŞİD’in ayakta kalmak için yeniden örgütlenme stratejisine döndüğü söylenebilir. Fakat ABD’nin Orta Fırat Vadisi’ndeki son “IŞİD toprağını” ele geçirmesinden sonra dikkatler tamamen Batı kökenli YTS’lere odaklanmış durumda.

Sorunlu kişileri ihraç yeri olarak IŞİD

Batı ülkeleri baştan beri, IŞİD ya da El-Kaide’ye katılan vatandaşlarının bu eğiliminin farkındaydı. Pek çok Batı ülkesinden Suriye’ye gidenlerin %25- 40’ının geçmişte suç kaydı var. Açıkça kabul etmiyorlar ancak birçok ülke, bu “sorunlu” kişilerin çatışma bölgelerine gitmesini, onlardan kurtulmanın bir yolu olarak gördü.

Güvenilir çalışmalar Irak ve Suriye dışında kalan bölgelerden IŞİD’e katılımın 40 bin kişi olduğunu tahmin ediyor. Fakat bu verinin silahlı militanları mı yoksa IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerde yaşamaya giden herkesi mi içerdiği belirsiz. Yine de neredeyse her ülkeden kaç kişinin katıldığı büyük ölçüde biliniyor.

Bu verilere bakıldığında açıkça ortaya çıkan gerçek şu: Özellikle Batı ülkeleri baştan beri, IŞİD ya da El-Kaide’ye katılan vatandaşlarının bu eğiliminin farkındaydı. Ülkelere göre değişen oranlarda olmakla birlikte pek çok Batı ülkesinden Suriye’ye gidenlerin %25- 40’ının geçmişte suç kaydı var. Bazıları sokak çeteleri ya da örgütlü/örgütsüz suçlarla ilişkili. Bir kısmı da ülkelerinde terör faaliyeti ya da radikal gruplarla ilişkileri nedeniyle bilinen kişiler. Yani kaynak ülkelerin “sorun” olarak gördüğü kişiler.

Açıkça kabul etmiyorlar, doğru. Ancak birçok ülke, bu “sorunlu” kişilerin çatışma bölgelerine gitmesini, onlardan kurtulmanın bir yolu olarak gördü.

Ayrıca pek çok ülke, 1970’lerden beri “radikalleşen gezgin mücahitleri” yani bir çatışma bölgesinden diğerine gidenleri, ülke dışında kaldıkları sürece tehdit olarak görmeme eğilimindeydi. Ne de olsa Afganistan, Çeçenistan, Keşmir gibi bölgelere bir kez gidenler geri dönemiyordu. Fakat Irak ve Suriye’de durum aynı değildi; 2016 yılına kadar IŞİD ve El Kaide’ye katılmak üzere Avrupa’dan gidenlerin sayısının 5000 civarında olduğu söyleniyordu, bunların yaklaşık %30’unun ülkelerine geri döndüğü belirtiliyor. İşte, YTS’lere ilişkin hikâye tam da burada başlıyor.

Yabancı savaşçıların geri dönmemesi için çabalamak

Hikayenin bir yönü ve üzerinde en çok durulanı, dönenlere ne olacağı. Finlandiya ve Danimarka gibi ülkelerde bu süreç daha kolay işliyor. Çünkü katılım çok az. Finlandiya’dan 80 kişinin Suriye/Irak’a gittiği ve bunların 30’unun çocuk olduğu belirtilirken, geri dönenlere yönelik ciddi rehabilitasyon programları uygulanabiliyor.

Belçika, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerde katılımın 150 ile 400 arasında değiştiği ve ortalama %30’unun ülkeye dönebildiği düşünülürse, sorun ciddiye alındığında üstesinden gelinemeyecek ölçeklerde değil.

Fakat İngiltere, Fransa ve Almanya gibi örgüte katılımın 1000 ve üzeri olduğu ülkelerde durum değişiyor. Örneğin İngiltere’den gidenlerin %40’ı ülkeye döndü. Üstelik büyük çoğunluğu da çatışmanın ilk yıllarında gitmişlerdi. Yani, belki de umulanın aksine ölmediler. İngiliz hükümeti son birkaç yıldır vatandaşlık ve terörle mücadele kanunlarının sınırlarını sonuna kadar zorlayarak dışarıda kalan YTS’lerin (sadece eline silah alan kişiler değil, kadınlar ve çocukların da) ülkeye dönmemeleri için her şeyi yapıyor.

1970-2000 yılları arasında dünyada olup bitenlere duyarlı, ideolojik arka planı güçlü, eğitimli ve orta sınıf “idealist mücahitlerin” yerini; yeni bir kimlik arayışında olan daha genç, eğitimsiz, farklı bir hayat kurma çabasındaki kişiler aldı. Bu da, yabancılara IŞİD’in El Kaide’den neden daha çekici geldiğini de açıklıyor.

YTS’leri dışarıda tutmak çözüm mü?

Peki, YTS’leri kaynak ülkelerden uzak tutmaya çalışmak çözüm mü? Yanıt, son derece karmaşık. Yapılan çalışmalar, bireylerin YTS olmasında itici faktörlerin (kendi ülkelerindeki sosyo-ekonomik sorunlar, yakın çevreye ve toplumun geneline uyumsuzluk, dışlanma) çekici faktörlerden (kitle iletişim araçları yoluyla yapılan propaganda) daha etkin olduğunu gösteriyor.

1970-2000 yılları arasında dünyada olup bitenlere duyarlı, ideolojik arka planı güçlü, eğitimli ve orta sınıf “idealist mücahitlerin” yerini; yeni bir kimlik arayışında olan daha genç, eğitimsiz, farklı bir hayat kurma çabasındaki kişilerin aldığı görülüyor. Bu durum, yabancılara IŞİD’in, El Kaide’den neden daha çekici geldiğini de açıklıyor. IŞİD yeni bir “ülke”de, yeni bir “kimlik”, daha iyi ekonomik koşullar ve “hilafet” adı altında yeni bir yaşam vadediyordu. Oysa El Kaide bunu vadetmedi. Daha doktrinel ve çatışmaya dayalı bir dünya sunuyordu.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, YTS’leri dışarıda tutmanın bir şeye yaramayacağı. Çünkü sorunun kaynağı Orta Doğu ve sözde “hilafet”in ideolojik çekiciliği değil; YTS’lerin kendi ülkelerindeki toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların onların radikalleşmesine neden olması. Dışarıdakiler dönmese bile içerdekilerin sayısı azalmayacak, tersine yeniden artacak.

Kayıp YTS kuşağı

YTS konusunda göz ardı edilen bir diğer husus, kısa süre içinde kayıp bir kuşak oluşacağı gerçeği. Şubat 2019’da BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan bir raporda yabancılardan ya da yabancı/Iraklı ana babadan olma, ancak hiçbir kayıt belgesi bulunmayan 13 bin çocuk bulunduğundan bahsediliyor. Bu sayıya Irak cezaevinde tutuklu bulunan 1000 kadar yabancının çocukları dâhil değil. Üstelik bu sadece Irak’taki veri. Suriye’de de 1500 kadar kadın ve çocuğun durumu belirsiz. BM bu konuda çok ciddi bir uyarıda bulunuyor. Herhangi bir doğum kaydı bulunmayan ve bu nedenle muhtemelen her türlü haktan mahrum olarak büyüyecek bu çocukların 20 yıl sonra farklı bir tehdidin kaynağı olacağını söylüyor.

Birçok ülke için YTS kavramı birkaç yıl önce onlarca ya da yüzlerce kişi olarak ifade ediliyordu. Şimdi onlar yüzlere, yüzler binlere dönüştü. Bugün ise karşımızda ülkelerine geri dönemeyecek, belki de köklerinin hangi ülkeye dayandığını çok geç öğrenecek bir nesil olabilir. YTS’leri ya da onların ailelerini geçici bir macera peşinde koşan zararsız insanlar olarak görmek ne kadar anlamsızsa, hepsini iflah olmaz teröristler olarak görerek “gittiğiniz yerde ölün ya da dönmeyin orada kalın” şeklindeki yaklaşım da bir o kadar sorumsuzca.

IŞİD’ın, benzeri hareketler içinde bir dalga olduğunu daha önce de yazmıştım. Örgütün lideri Bağdadi’nin vaat ve çağrılarının çekiciliği çok azaldı. Fakat ister Asyalı ister Afrikalı ister Avrupalı olsun YTS’ler var olmaya devam edecekler. Bir sonraki dalganın adresini ve bu adresin ne kadar çekici olabileceğini tahmin etmek güç. Fakat bu konuda her zaman geriden geldiğimizi unutmayalım. IŞİD’i ve YTS sorununun içeriğini anlayana kadar örgüt çöktü. Bir sonraki dalgada da muhtemelen benzer bir durum yaşayacağız.

Özetle, IŞİD’in şu andaki tehdit kapasitesi sınırlı olsa da, bu YTS sorununun bittiği anlamına gelmiyor zira ne köken ülkelerdeki sorunlarda ne de YTS’ler konusunda işbirliği eksikliğinde değişim var.

Şantaj aracı olarak YTS’ler

YTS’ler konusunda işbirliği tartışılırken, bunun ABD’nin Suriye’de olarak, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı YPG tarafından şantaj aracına çevrildiğini görüyoruz.

ABD’nin gözetimindeki YPG tarafından yakalanan IŞİD’çilerin nasıl serbest bırakıldığı ve kaçakçılar aracılığıyla Türkiye sınırına kadar getirildikleri görüldüğünde, Türkiye’nin katkısı olmadan dünyanın YTS sorunu ile mücadelesinin eksik kalacağı anlaşılıyor.

ABD’nin sahadaki askeri kaynaklarına göre YPG’nin elinde 800’ü militan, 500 kadarı kadın ve 1000 civarında çocuk olmak üzere 2300 yabancı bulunuyor. YPG Türkiye’ye karşı “yalnız bırakılması” halinde bu kişileri serbest bırakacağı şantajını yaparken aslında IŞİD’le ilişkilerine dair bir gerçeği ortaya koyuyor. IŞİD, YPG için varoluşsal bir koz. YPG’nin IŞİD ile belli durumlarda anlaştığı görülüyordu. Fakat şimdi pek çoğu kayıp listesinde yer alan, çoğu kadın ve çocuk farklı ülke vatandaşlarının YPG’nin kontrolündeki kamplarda olduğunun açığa çıkması, bu ilişkiyi iyice gün yüzüne çıkardı. Son dönemde, Türkiye sınırında yakalanan yabancıların sayısındaki artış YPG’nin kontrolünde olan bölgelerden nasıl seyahat edilip Türkiye sınırına gelinebildiğini ortaya koyuyor.

YPG yakaladığı yabancıların pasaportlarını yayımlarken Türkiye’ye giriş vizesi olduğunu göstererek aleyhte propaganda yapıyor. Fakat dünya bu konuda iki şeyi atlıyor. Birincisi, neredeyse tamamı ülkelerinden yasal yolları kullanarak çıkmışlardı. Yani gideceklerini bilmek o ülkelerin sorumluluğuydu. İkincisi, bu yabancıların büyük çoğunluğunu Türkiye yakalayıp ülkelerine teslim ediyor. Bu nedenle YTS ile mücadelede Türkiye’nin işbirliği anahtar konumda.

ABD’nin gözetimindeki YPG tarafından yakalanan IŞİD’çilerin nasıl serbest bırakıldığı ve kaçakçılar aracılığıyla Türkiye sınırına kadar getirildikleri görüldüğünde, Türkiye’nin katkısı olmadan dünyanın YTS sorunu ile mücadelesinin eksik kalacağı anlaşılıyor. Elbette, eğer gerçekten mücadele etmek isteniyorsa… Çünkü içerideki sorunları yok sayıp dönmek isteyenleri de engelleyerek mücadele etmeye çalışmak pek de samimi görünmüyor.

Twitter’dan takip edin: @SerhatErkmen  

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Temmuz 2019’da yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

IŞİD sona geldi; ya yabancı savaşçılar sorunu?

IŞİD’in şu andaki tehdit kapasitesi sınırlı olsa da, Yabancı Terörist Savaşçı (YTS) sorunu büyüyeceğe benziyor. Bazı Avrupa ülkelerinin görmezden gelmeye çalıştığı bu büyük sorun, YPG içinse bir şantaj unsuru... YTS ile mücadelede anahtar konumdaki ülke ise Türkiye.

Son dönemdeki IŞİD analizleri hep aynı cümleyle başlıyor: “Kontrol ettiği toprakları yitirdi fakat IŞİD tehdidi sona ermedi.” Sırf klişe olduğu için bu cümlenin yanlış olması gerekmiyor. Finansal gücünü, farklı ülkelerde radikalleşen bireyler için çekiciliğini ve dünyanın değişik yerlerinde eylem yapabilme kapasitesini önemli ölçüde yitirse de IŞİD’in tamamen sona erdiğini söylemek yanlış.

Eski bir tanımlama olmakla birlikte IŞİD ile gündemimize iyice yerleşen Yabancı Terörist Savaşçı (YTS) sorunu ise şekil değiştirerek varlığını devam ettireceğe hatta belki de büyüyeceğe benziyor.

IŞİD’in ikinci nesil liderleri nerede?

IŞİD konusundaki çalışmaların hatırı sayılır bir kısmı çelişkili, abartılı ve eksik olsa da elimizdeki net verilere baktığımızda gördüğümüz şu: IŞİD 2012 yılında Irak’ta sahip olduğu örgütlenme, lojistik ve saldırı kapasitesine neredeyse tekrar ulaştı. Ayrıca o tarihe göre daha fazla militanı var. 2014’teki “büyük sıçrama”sını sağlayan liderliğin önemli kısmı ölmüş ya da yakalanmış olmasına rağmen ikinci nesil liderlerin çoğu “kayıp.” Örgütü benzerlerinden ayıran kitle iletişim araçlarını kullanabilme kapasitesi azaldı ancak yine de farklı kanallardan yayınlar yaparak hedef kitlesine ulaşabiliyor.

Üstelik tarihte kontrol ettiği toprakları kaybedip, ayaklanma stratejisine dönen ilk örgüt değil. IŞİD’in bu örneklerden ders çıkararak dört konuya odaklandığı söylenebilir: Mali gücünü bir şekilde korumak, liderliğini tamamen yitirmemek, güçlü olduğu bölgelerde ayakta kalabilmek için eylemlerini sürdürmek ve propaganda faaliyetlerini kesmemek. Tüm bunlara bakıp IŞİD’in ayakta kalmak için yeniden örgütlenme stratejisine döndüğü söylenebilir. Fakat ABD’nin Orta Fırat Vadisi’ndeki son “IŞİD toprağını” ele geçirmesinden sonra dikkatler tamamen Batı kökenli YTS’lere odaklanmış durumda.

Sorunlu kişileri ihraç yeri olarak IŞİD

Batı ülkeleri baştan beri, IŞİD ya da El-Kaide’ye katılan vatandaşlarının bu eğiliminin farkındaydı. Pek çok Batı ülkesinden Suriye’ye gidenlerin %25- 40’ının geçmişte suç kaydı var. Açıkça kabul etmiyorlar ancak birçok ülke, bu “sorunlu” kişilerin çatışma bölgelerine gitmesini, onlardan kurtulmanın bir yolu olarak gördü.

Güvenilir çalışmalar Irak ve Suriye dışında kalan bölgelerden IŞİD’e katılımın 40 bin kişi olduğunu tahmin ediyor. Fakat bu verinin silahlı militanları mı yoksa IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerde yaşamaya giden herkesi mi içerdiği belirsiz. Yine de neredeyse her ülkeden kaç kişinin katıldığı büyük ölçüde biliniyor.

Bu verilere bakıldığında açıkça ortaya çıkan gerçek şu: Özellikle Batı ülkeleri baştan beri, IŞİD ya da El-Kaide’ye katılan vatandaşlarının bu eğiliminin farkındaydı. Ülkelere göre değişen oranlarda olmakla birlikte pek çok Batı ülkesinden Suriye’ye gidenlerin %25- 40’ının geçmişte suç kaydı var. Bazıları sokak çeteleri ya da örgütlü/örgütsüz suçlarla ilişkili. Bir kısmı da ülkelerinde terör faaliyeti ya da radikal gruplarla ilişkileri nedeniyle bilinen kişiler. Yani kaynak ülkelerin “sorun” olarak gördüğü kişiler.

Açıkça kabul etmiyorlar, doğru. Ancak birçok ülke, bu “sorunlu” kişilerin çatışma bölgelerine gitmesini, onlardan kurtulmanın bir yolu olarak gördü.

Ayrıca pek çok ülke, 1970’lerden beri “radikalleşen gezgin mücahitleri” yani bir çatışma bölgesinden diğerine gidenleri, ülke dışında kaldıkları sürece tehdit olarak görmeme eğilimindeydi. Ne de olsa Afganistan, Çeçenistan, Keşmir gibi bölgelere bir kez gidenler geri dönemiyordu. Fakat Irak ve Suriye’de durum aynı değildi; 2016 yılına kadar IŞİD ve El Kaide’ye katılmak üzere Avrupa’dan gidenlerin sayısının 5000 civarında olduğu söyleniyordu, bunların yaklaşık %30’unun ülkelerine geri döndüğü belirtiliyor. İşte, YTS’lere ilişkin hikâye tam da burada başlıyor.

Yabancı savaşçıların geri dönmemesi için çabalamak

Hikayenin bir yönü ve üzerinde en çok durulanı, dönenlere ne olacağı. Finlandiya ve Danimarka gibi ülkelerde bu süreç daha kolay işliyor. Çünkü katılım çok az. Finlandiya’dan 80 kişinin Suriye/Irak’a gittiği ve bunların 30’unun çocuk olduğu belirtilirken, geri dönenlere yönelik ciddi rehabilitasyon programları uygulanabiliyor.

Belçika, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerde katılımın 150 ile 400 arasında değiştiği ve ortalama %30’unun ülkeye dönebildiği düşünülürse, sorun ciddiye alındığında üstesinden gelinemeyecek ölçeklerde değil.

Fakat İngiltere, Fransa ve Almanya gibi örgüte katılımın 1000 ve üzeri olduğu ülkelerde durum değişiyor. Örneğin İngiltere’den gidenlerin %40’ı ülkeye döndü. Üstelik büyük çoğunluğu da çatışmanın ilk yıllarında gitmişlerdi. Yani, belki de umulanın aksine ölmediler. İngiliz hükümeti son birkaç yıldır vatandaşlık ve terörle mücadele kanunlarının sınırlarını sonuna kadar zorlayarak dışarıda kalan YTS’lerin (sadece eline silah alan kişiler değil, kadınlar ve çocukların da) ülkeye dönmemeleri için her şeyi yapıyor.

1970-2000 yılları arasında dünyada olup bitenlere duyarlı, ideolojik arka planı güçlü, eğitimli ve orta sınıf “idealist mücahitlerin” yerini; yeni bir kimlik arayışında olan daha genç, eğitimsiz, farklı bir hayat kurma çabasındaki kişiler aldı. Bu da, yabancılara IŞİD’in El Kaide’den neden daha çekici geldiğini de açıklıyor.

YTS’leri dışarıda tutmak çözüm mü?

Peki, YTS’leri kaynak ülkelerden uzak tutmaya çalışmak çözüm mü? Yanıt, son derece karmaşık. Yapılan çalışmalar, bireylerin YTS olmasında itici faktörlerin (kendi ülkelerindeki sosyo-ekonomik sorunlar, yakın çevreye ve toplumun geneline uyumsuzluk, dışlanma) çekici faktörlerden (kitle iletişim araçları yoluyla yapılan propaganda) daha etkin olduğunu gösteriyor.

1970-2000 yılları arasında dünyada olup bitenlere duyarlı, ideolojik arka planı güçlü, eğitimli ve orta sınıf “idealist mücahitlerin” yerini; yeni bir kimlik arayışında olan daha genç, eğitimsiz, farklı bir hayat kurma çabasındaki kişilerin aldığı görülüyor. Bu durum, yabancılara IŞİD’in, El Kaide’den neden daha çekici geldiğini de açıklıyor. IŞİD yeni bir “ülke”de, yeni bir “kimlik”, daha iyi ekonomik koşullar ve “hilafet” adı altında yeni bir yaşam vadediyordu. Oysa El Kaide bunu vadetmedi. Daha doktrinel ve çatışmaya dayalı bir dünya sunuyordu.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, YTS’leri dışarıda tutmanın bir şeye yaramayacağı. Çünkü sorunun kaynağı Orta Doğu ve sözde “hilafet”in ideolojik çekiciliği değil; YTS’lerin kendi ülkelerindeki toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların onların radikalleşmesine neden olması. Dışarıdakiler dönmese bile içerdekilerin sayısı azalmayacak, tersine yeniden artacak.

Kayıp YTS kuşağı

YTS konusunda göz ardı edilen bir diğer husus, kısa süre içinde kayıp bir kuşak oluşacağı gerçeği. Şubat 2019’da BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan bir raporda yabancılardan ya da yabancı/Iraklı ana babadan olma, ancak hiçbir kayıt belgesi bulunmayan 13 bin çocuk bulunduğundan bahsediliyor. Bu sayıya Irak cezaevinde tutuklu bulunan 1000 kadar yabancının çocukları dâhil değil. Üstelik bu sadece Irak’taki veri. Suriye’de de 1500 kadar kadın ve çocuğun durumu belirsiz. BM bu konuda çok ciddi bir uyarıda bulunuyor. Herhangi bir doğum kaydı bulunmayan ve bu nedenle muhtemelen her türlü haktan mahrum olarak büyüyecek bu çocukların 20 yıl sonra farklı bir tehdidin kaynağı olacağını söylüyor.

Birçok ülke için YTS kavramı birkaç yıl önce onlarca ya da yüzlerce kişi olarak ifade ediliyordu. Şimdi onlar yüzlere, yüzler binlere dönüştü. Bugün ise karşımızda ülkelerine geri dönemeyecek, belki de köklerinin hangi ülkeye dayandığını çok geç öğrenecek bir nesil olabilir. YTS’leri ya da onların ailelerini geçici bir macera peşinde koşan zararsız insanlar olarak görmek ne kadar anlamsızsa, hepsini iflah olmaz teröristler olarak görerek “gittiğiniz yerde ölün ya da dönmeyin orada kalın” şeklindeki yaklaşım da bir o kadar sorumsuzca.

IŞİD’ın, benzeri hareketler içinde bir dalga olduğunu daha önce de yazmıştım. Örgütün lideri Bağdadi’nin vaat ve çağrılarının çekiciliği çok azaldı. Fakat ister Asyalı ister Afrikalı ister Avrupalı olsun YTS’ler var olmaya devam edecekler. Bir sonraki dalganın adresini ve bu adresin ne kadar çekici olabileceğini tahmin etmek güç. Fakat bu konuda her zaman geriden geldiğimizi unutmayalım. IŞİD’i ve YTS sorununun içeriğini anlayana kadar örgüt çöktü. Bir sonraki dalgada da muhtemelen benzer bir durum yaşayacağız.

Özetle, IŞİD’in şu andaki tehdit kapasitesi sınırlı olsa da, bu YTS sorununun bittiği anlamına gelmiyor zira ne köken ülkelerdeki sorunlarda ne de YTS’ler konusunda işbirliği eksikliğinde değişim var.

Şantaj aracı olarak YTS’ler

YTS’ler konusunda işbirliği tartışılırken, bunun ABD’nin Suriye’de olarak, Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı YPG tarafından şantaj aracına çevrildiğini görüyoruz.

ABD’nin gözetimindeki YPG tarafından yakalanan IŞİD’çilerin nasıl serbest bırakıldığı ve kaçakçılar aracılığıyla Türkiye sınırına kadar getirildikleri görüldüğünde, Türkiye’nin katkısı olmadan dünyanın YTS sorunu ile mücadelesinin eksik kalacağı anlaşılıyor.

ABD’nin sahadaki askeri kaynaklarına göre YPG’nin elinde 800’ü militan, 500 kadarı kadın ve 1000 civarında çocuk olmak üzere 2300 yabancı bulunuyor. YPG Türkiye’ye karşı “yalnız bırakılması” halinde bu kişileri serbest bırakacağı şantajını yaparken aslında IŞİD’le ilişkilerine dair bir gerçeği ortaya koyuyor. IŞİD, YPG için varoluşsal bir koz. YPG’nin IŞİD ile belli durumlarda anlaştığı görülüyordu. Fakat şimdi pek çoğu kayıp listesinde yer alan, çoğu kadın ve çocuk farklı ülke vatandaşlarının YPG’nin kontrolündeki kamplarda olduğunun açığa çıkması, bu ilişkiyi iyice gün yüzüne çıkardı. Son dönemde, Türkiye sınırında yakalanan yabancıların sayısındaki artış YPG’nin kontrolünde olan bölgelerden nasıl seyahat edilip Türkiye sınırına gelinebildiğini ortaya koyuyor.

YPG yakaladığı yabancıların pasaportlarını yayımlarken Türkiye’ye giriş vizesi olduğunu göstererek aleyhte propaganda yapıyor. Fakat dünya bu konuda iki şeyi atlıyor. Birincisi, neredeyse tamamı ülkelerinden yasal yolları kullanarak çıkmışlardı. Yani gideceklerini bilmek o ülkelerin sorumluluğuydu. İkincisi, bu yabancıların büyük çoğunluğunu Türkiye yakalayıp ülkelerine teslim ediyor. Bu nedenle YTS ile mücadelede Türkiye’nin işbirliği anahtar konumda.

ABD’nin gözetimindeki YPG tarafından yakalanan IŞİD’çilerin nasıl serbest bırakıldığı ve kaçakçılar aracılığıyla Türkiye sınırına kadar getirildikleri görüldüğünde, Türkiye’nin katkısı olmadan dünyanın YTS sorunu ile mücadelesinin eksik kalacağı anlaşılıyor. Elbette, eğer gerçekten mücadele etmek isteniyorsa… Çünkü içerideki sorunları yok sayıp dönmek isteyenleri de engelleyerek mücadele etmeye çalışmak pek de samimi görünmüyor.

Twitter’dan takip edin: @SerhatErkmen  

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 26 Temmuz 2019’da yayımlanmıştır.

Serhat Erkmen
Serhat Erkmen
Prof. Dr. Serhat Erkmen, Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x