Doğa koronavirüs dinlemedi ve bahar güzel yüzünü gösterdi. Ülkemizde yaşamını yitirenlerin ve vakaların sayısındaki azalma, iyileşenlerin sayısındaki artış, dünyadan da benzer haberler ve kontrollü normalleşme sinyalleri üzerimizdeki korku, endişe, belirsizlik ağırlığını biraz hafifletmeye başladı. Tünelin ucundaki ışık uzaktan da olsa parıldamaya başladı. Umutlarımız yeşermeye başladı.
Psikiyatrist, düşünür ve yazar Prof. Dr. Kemal Sayar’ın da yazısında belirttiği gibi “Kışın ortasında içimizdeki mağlup edilemez yaz” bizi ayakta tuttu.
Oysa bu 1,5 ay kimse için kolay geçmedi, geçmiyor da. Zaman zaman hepimizin umutsuzluğa kapıldığı da oldu elbette bu süreçte. Kendimizle baş başa kaldığımız, düşünmek ve hayatımızı gözden geçirmek için vaktimizin olduğu bu dönemde, yaratıcılığımızı da canlandırmaya, yeni bir dil öğrenmeye ya da kimilerince bir alay konusuna dönüşse de cazibesini yitirmeyen evde ekmek yapmasını öğrenmekle geçirdik günlerimizi. Daha doğrusu geçirmeye çalıştık. Ama hepimizin endişelere kapıldığı ve her şey normalmiş gibi yaşamlarımızı sürdürmeye çalışmanın ne kadar yorucu olduğunu fark ettiğimiz anlar da oldu. Fakat bu hislerimizin de normal olduğunu psikiyatrist Prof. Dr. Aslıhan Dönmez’in yazısı sayesinde anladık ve en azından bizler (Fikir Turu editörleri) kendimize yüklenmekten vazgeçtik.
Normale dönmek belki de bu ara herkesin hayali. Psikolog, düşünür ve yazar Gündüz Vassaf ise bu sürecin bize sağladığı bir fırsata dikkat çekti “Asıl düşman “normale” dönmek mi?” başlıklı yazısında. “Normal”e dönmeyi beklerken, bize zarar veren aşırı tüketim gibi alışkanlıklarımızdan uzaklaşmak ve ailelerin telaşsız sofralarda yemek yeme gibi alışkanlıklarını yeniden kazanması üzerine düşündüğümüz önerilerinden bazılarıydı.
Toplumsal müneccimlik mi akıl yürütmek mi?
Galiba hayatta kalabileceğimize dair inancımız güçlendikçe korona sonrasında dünyanın nasıl olacağına da daha çok kafa yormaya başladık. Sadece biz değil dünyanın her yerinden düşünürler, politikacılar, ekonomistler, bilim insanları, felsefeciler, yazarlar…
Siyaset bilimci Prof. İlter Turan da bu sorunun yanıtını aradığı yazısında, salgın sonrasına dair öngörüler üzerine düşünürken aceleci ve kesin ifadelerden kaçınılması gerektiğini ve bu tür ifadelerin adresinin daha ziyade toplumsal müneccimlik olduğunu anlatıyordu. Evet, dengelerinin ne yönde değişeceğini anlamak için biraz daha vakit olsa da ekonomik olarak dünyanın zor günlerden geçeceği çok net. Bunun etkilerini şimdiden hissetmeye, görmeye başladık bile. Talebin azalması nedeniyle bir anda ABD’de de eksiye düşen petrol fiyatları bu durumun ilk işaret fişeklerinden biriydi. Konuyu enerji konularında uzman Mehmet Öğütçü’nün hemen krizin olduğu gece yazdığı ‘petrol fiyatları, küresel çöküntü, çıkış yolları ve Türkiye’ yazısında ele aldık.
Pandemiden önce de dünya ekonomisinin resesyona girebileceğine ilişkin yazılar yayınlamıştık. Pandemiyle birlikte bu durum kesinleşti. Önümüzde bizi bekleyen ekonomik krizin geçmişteki örneklerinden farklarını ‘Büyük Buhran’da ne yaşandı? Bir benzeri kapıda mı?’ yazısıyla ve olası sonuçları da Foreign Policy dergisinin içlerinde iki Nobel ödüllü iktisatçının da olduğu önde gelen dokuz düşünüre pandemi sonrası ekonomik ve finansal düzene dair tahminlerini sorduğu ‘Koronavirüs pandemisinden sonra ekonomi nasıl olacak?’ makalesinin çevirisiyle aktarmaya çalıştık.
Pandeminin dünyanın ekonomik ve jeo-stratejik dengelerini değiştireceği kesin. Herkes “nasıl” sorusunun yanıtını arıyor. Bazı ülkeler bu konuyla ilgili tahminlerde bulunup, geleceğe yatırım yapmaya başladı bile. Bu ülkelerden biri olan İsrail’in uzmanlara hazırlattığı bir raporu İsrail’in gözünden COVID-19 sonrası dünya başlığıyla sizinle paylaştık.
Bu süreçte koronavirüsün çıktığı ve ilk kontrol altına alındığı, ayrıca dünya ekonomisinin en önemli lokomotiflerinden biri olması sebebiyle Çin’e de yakından bakmaya çalıştık. Çin’de kontrollü normalleşme sürecinin işleyişi hepimizin geleceğine dair de fikir verebilirdi, bu yüzden de çok merak ediyordu. Çin uzmanı Dr. Ümit Alperen merakımızı giderdi. Koronavirüs ile mücadelede aciz kalan ABD’deki yozlaşmış sağlık sistemini ve yeni bir sosyal sözleşme doğma ihtimalini Cemal Tunçdemir yazdı. Pandemiyle mücadelede Asya ülkelerinin daha iyi bir sınav vermesinin ardındaki nedenleri ve salgının tarihe Doğu’nun yükselişi olarak geçme ihtimaline dair görüşleri de dikkatinize sunduk.
Asıl büyük tehlike gıda güvenliği mi?
Hepimiz koronavirüs salgınına odaklansak da aslında önümüzdeki günlerde hayatlarımızı ciddi anlamda etkileyecek bir tehlikeyi göz ardı ediyoruz: Gıda güvenliği ve krizi. Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Raportörü Prof. Hilal Elver “Virüsten büyük tehlike gıda güvenliği mi?” yazısında krizin sebeplerini ve çıkış yollarını anlattı. “Gıda krizini nasıl önleyebiliriz?” başlıklı yazımızda ise gıda kıtlığından kaçınmak için gıda ihracatçılarının ve ithalatçılarının üzerine düşen sorumluluklara değiniliyordu.
Koronavirüs, bilim ve komplo teorilerine inanmak
Bu virüs dünyayı sardığından beri hayatlarımızda değişen bir şey de, ekranlarda tartışılan konular. Saatler süren, genelde erkek konukların katıldığı, çoğu bir yere varmayan siyasi tartışmalar yerini adeta bilim programlarına bıraktı. Ekranları hemen her konuda görüş bildiren bildik yüzler yerine bilim insanları aldı. Ancak COVID-19 ile mücadelenin özellikle ilk günlerinde, bilimsel çalışma alanları çok farklı olan kişiler kamuoyunu yanıltacak yanlış bilgiler verdiler. Genetik bilimci Prof. Hilal Özdağ “Bir halk sağlığı sorunu olarak cahil cesareti döngüsü” başlıklı yazısında, bu süreçte doğru bilgilendirme için uzmanlardan medyaya herkese düşen görevleri ve doğru uzmanı bulmanın yollarını yazdı.
Komplo teorileriyse hayatımızdaki yerini daha da genişletti, bu alanda yaratıcılığımız daha da arttı. Sosyolog Prof. Veysel Bozkurt sosyal medya üzerinden yaptığı araştırmadan yola çıkarak “Covid 19 ve komplo teorileri: Kimler komplo teorilerine inanıyor?” sorusuna yanıt aradı. Yapay zeka felsefesi üzerine çalışan Dr. Mehtap Doğan ise “Hani yapay zeka çağındaydık? Hani her şey kontrolümüzün altındaydı?” diye serzenişte bulunanlara yapay zekanın COVID-19 ile mücadele sürecine katkılarını “Yapay zekâ Covid-19 mücadelesinin neresinde?” yazısında anlattı.
İnanç dünyamız nasıl değişecek?
Bu süreçte kimileri bilime daha çok sarıldı kimileriyse komplo teorilerinde buldu aradığı yanıtları. Fakat inanç dünyamızın bu süreçten nasıl etkileneceğine henüz çok kafa yoran olmadı. İlahiyatçı ve dini jeopolitik uzmanı Prof. Hilmi Demir şu sorulara yanıt aradı: Geçmişteki salgınlar inanç dünyasında nasıl bir değişikliğe yol açmıştı, bu salgın ne yapacak? Koronavirüs ile karşı karşıya kalan insan nereye sığınıyor? Koronavirüs sonrası yeni bir materyalizm dalgası mı gelecek? Geleneksel öğretiler mi, bilimcilik mi, kültler mi, seküler maneviyatçılık mı ön plana çıkacak?
Koronavirüsü tanımak
Öncelikli hedeflerimizden biri de, hayatımızın ortasına çöreklenip, bizi duygudan duyguya, düşünceden düşünceye sürükleyen koronavirüsü tanımak, anlamaktı. Zira biz bilimsel bilgi arttıkça, korku ve endişe gibi negatif duyguların azalacağına ve deyim yerindeyse düşmanı tanıyınca, mücadele etmenin de kolaylaşacağına inanıyoruz. Bu nedenle, iyi araştırıldığından emin olduğumuz, ortalıkta dolaşan sayısız hurafeden uzak olduğuna inandığımız, “koronavirüs’ü tanıyalım” konulu yazıları her gün tarayıp, onların en iyilerini en kısa sürede – şahane çevirmenlerimiz sayesinde – çevirip, size sunmaya çalıştık.
Bu maksatla da koronavirüsün tarih boyunca nasıl değişme uğradığını anlatan Yedinci koronavirüsün portresi yazısını yayınladık. Virüs vücudumuza girdiğinde neler oluyor, sorusuna yanıt veren Dünyanın en etkileyici savunma sistemi, koronavirüsle nasıl mücadele ediyor? makalesinin yanı sıra, virüs ile mücadelenin küresel çapta nasıl olması gerektiğin anlatan küresel pandemi stratejisinin temel ilkeleri ne olmalı? Yazısını da yer verdik.
Musibetlerin nedenlerinin özellikle insan yaşamından ve davranışlarından kaynaklanan nedenlerin anlaşılmasının geleceğe de ışık tutacağını düşündüğümüzden ciddi bir şüphe olan Koronavirüsün kaynağı endüstriyel gıda üretimi olabilir mi? sorusuna da yanıt aradık.
COVID-19 salgının bize bir kez daha kanıtladığı bir gerçek var; herkes iyi ve güvende olmadan, kimse iyi ve güvende olmayacak. Herkesin iyiliğini istemekse, empati yapmaktan geçiyor. Bu nedenle koronavirüs salgınını en erken ve en sert yaşayan ülkelerden biri olan İtalya’dan yazılmış İtalya’dan korona mektubu “Geleceğinize dair bildiğimiz ne varsa…” yazısını yayınladık. Bu yazının, aldığımız kişisel önlemlerin ne kadar önemli olduğunu anlamamıza da yardımcı olduğunu ümit ediyoruz. Zira bu dokunaklı ve edebi yazı, dikkat etmezsek başımıza nelerin geleceği konusunda bizi düşünmeye çağıran bir yazıldı.
Mikroplar da tarih yazar
Bir meseleyi anlamak için, onun geçmişini bilmenin, şimdiki durumunu kavramanın ve bunların ışığında gelecekte alacağı formun tahmin edilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede küresel salgınların geçmişine bakma ihtiyacı hissettik. Küresel salgın tarihi yeniden şekillendirmiyor, hızlandırıyor, yazısının da bu amaca hizmet ettiğini düşünüyoruz.
Kendimizi bugünlerde benzersiz bir kötü deneyimden geçiyor gibi düşündüğümüz doğru, ama tarihi insanlar kadar mikropların da yazdığını bilmek, 21. yüzyıl insanın kapıldığı biricik ve çok önemli olma narsisizminden kurtulup, alçakgönüllü olmaya davet eder nitelikteydi. “Mikroplar da tarih yazar” başlıklı çevirimiz bugünü anlamak ve önümüzü görebilmekte çok yardımcı oldu.
Üstelik bu topraklarda karşılaştığımız ilk salgın da bu değildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan ve bir yandan da Kurtuluş Savaşı veren ülkemizde, İspanyol gribinin bu topraklardan nasıl geçtiğini, edebiyatından, siyasetine nasıl izler bıraktığını anlatan edebiyat profesörü Ali Şükrü Çoruh’un İspanyol gribi de geçmişti bu topraklardan yazından öğrendik.
Sorunun şu anda ve şimdi ne aşamada olduğunu da “Küresel pandemi stratejisinin temel ilkeleri ne olmalı?” yazısıyla dikkatinize sunmaya çalıştık. Pandemi nedeniyle değişen günlük hayatımızda karşımıza çıkan sorunları da unutmadık. Bu çerçevede uzaktan eğitim sisteminin dünyada ve Türkiye’de nasıl işlediğini Eğitim Reformu Girişimi’nden Özgenur Korlu yazdı. Bu süreçte internet hayatlarımızda daha çok yer kaplarken ve özellikle çocuklar ve gençler siber alemle daha fazla haşır neşirken karşımızda duran büyük tehlikeyi “Bir tık uzağımızdaki siber zorbalık pandemiyle artık daha da yakın” yazısıyla Dr. Sinan Aşçı yazdı.
Zombilerden ders almak ve biraz mizah
Her ne kadar canımızı sıkmak için epey neden olduğunu düşünsek de bunun biraz da eğlenmemize engel olmayacağı fikrindeyiz. Hem eğlenmek, içinde bulunduğumuz zor anları da hafifletir nitelikte. O yüzden Koronavirüs günlerinde zombi filmlerinden alınabilecek dersler yazısından keyif alabileceğinizi düşündük.
Biz üzerine düşünmesek de durduğu yerde duran sorunlar
Koronavirüs ile yaşam bütün gündemimizi meşgul ediyor olabilir ama bu, dünyanın diğer sorunlarının bittiğini ve bizim normale dönmemizi beklediği anlamına gelmiyor. Salgından önce, gündemin en önemli maddelerinden biri olan, salgınla birlikte gündemden düşmüş olsa bile, büyük bir sorun olarak yanı başımızda büyüyen İdlib meselesine yakından bakmayı ihmal etmedik. Sahadan bilgilerle ve yılların deneyimiyle konu üzerinde çalışan Doç. Dr. Serhat Erkmen, İdlib’de gerilimin neden ve nasıl arttığını, bunun yeni bir çatışmaya hangi koşullar altında dönüşebileceğini “İdlib korona dinlemiyor: Yeni çatışma kapıda” yazısında anlattı.
İdlib’de halen gelişmekte olan ama gözümüzden kaçan radikaller meselesinin her boyutunu da en ince detayına kadar ama son derecede de anlaşılır bir biçimde “Türkiye’nin İdlib’de radikaller sorunu: Kısa vadeli bir risk mi? Uzun vadeli bir tehdit mi?” yazısında aktardı. Her zaman olduğu gibi yazılarının hem konuyu anlamak isteyenler hem de karar vericiler için ufuk açıcı olduğunu düşünüyor ve radikallerle ilgili yazının içindeki ek bilgi notlarının meraklısı için paha biçilmez olduğu notunu da eklemek istiyoruz.
Başka türlü bir umut lazım bize
Son yılların popüler çağdaş filozoflarından, kitapları Türkiye’de de çok okunan Alain de Botton bir gazeteye verdiği röportajda “Korona günlerinde iç huzurunu bulma” serüvenini anlatıyor. Botton hayatı yaşamaya değer kılan güzel şeylere daha çok odaklanmalıyız, tavsiyesini de paylaşıyor. Hukuk felsefecisi Dr. Vahdet İşsevenler de bu “Hayatta kalmak ne uğruna olmalı?” başlıklı yazısında erdemin öneminden söz ediyor.
Son olarak umut kelimesinin altını belki de en somut dolduran kelime bugünlerde, aşı. Dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılar COVID-19 için yeni teşhis ve tedaviler geliştirmek için çaba sarf ediyor. Ancak pandemi için küresel ortak çabayla geliştirilecek ilaç ve aşıların ilaç tekellerinin kontrolüne geçme ihtimali var. “Bunu önlemek ne kadar ve nasıl mümkün?” sorusunun yanıtını hepimiz merakla bekleyeceğiz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 1 Mayıs 2020’de yayımlanmıştır.