Batı ve Doğu’nun pandemiyle mücadelesi geleceğe ilişkin ne söylüyor?

Pandemiyle mücadelede Batı ülkeleri ve Asya ülkeleri arasındaki fark ne? İki bloğun yurttaş kültürü ne gibi farklara yol açıyor? Asya’nın demokratik ülkeleri, neden Batı’dan daha iyi bir mücadele veriyor? Salgın, tarihe Doğu’nun yükselişi olarak mı geçecek?

COVID-19 pandemisi, bir taraftan korku kültürünü tetiklerken, diğer taraftan hem Avrupa içerisinde hem de Avrupa’yla Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ayrılıkların da gün yüzüne çıkmasına neden oluyor. Paris merkezli düşünce kuruluşu Institut Montaigne’de danışmanlık yapan Fransız siyaset bilimci ve jeopolitikçi Dominique Moisi’ye göre, tarihçiler ileride bu krizden “Batı’nın düşüşe geçtiği bir dönüm noktası” olarak bahsedecekler.

Moisi yazısına duyguları zapt etmemin hiç de kolay olmadığını anımsatarak başlıyor ve şöyle devam ediyor:

“Hatta çoğu zaman duygularımızın kontrolünde yaşadığımızı söylemek mümkün. Pandemi zamanında hiç şüphesiz en yoğun hissedilen duygu ise, korku.

Dünyanın gitgide daha tehlikeli, girift ve belirsiz bir hal almasıyla birlikte, insanlar ne pahasına olursa olsun kendilerini güvende hissetmek istiyor. Yalnız burada ‘koruyucu devlete’ geri dönüş ile George Orwell’in 1984 adlı romanında tasvir ettiği ‘Büyük Birader’ine doğru gidiş arasında çok ince bir çizgi bulunuyor. Neticede, o el üstünde tuttuğumuz özgürlüklerimizi, daha değerli olan sağlığımızı korumak uğruna bir çırpıda gözden çıkarmamız söz konusu.

Daha genel bir ifadeyle, umudun zıddı korkudur. Umudun hâkim olduğu bir dünyada, insanlar yarınların bugünlerden daha güzel olacağını düşünür. Korkunun galip geldiği bir dünyada ise, her şeyin daha kötü olacağını düşünür. Bu açıdan bakıldığında, bugünlerde Asya umut kıtasını temsil ederken, Avrupa ve Kuzey Amerika korkunun mümessili olarak karşımıza çıkıyor.”

İtalya’nın 11 Eylül’ü

Yazar, bugünlerde İtalya’dan ve Çin’den gelen taban tabana zıt görüntüleri hatırlatıyor:

“COVID-19 pandemisi İtalya’da öyle derin kayıplara yol açtı ki, halkın gözünde bu kriz adeta İtalya’nın 11 Eylül’ü olmuş durumda. Öte yandan Çin’de ise baharın ilk günleriyle birlikte insanlar kendilerini yeniden sokağa atmış bir vaziyetteler. Virüse karşı verdikleri savaştan galip ayrılmışçasına, maskeli de olsa güneşin ve güzel havanın tadını çıkarıyorlar.

Ancak, her halükarda tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Virüs Asya’ya geri gelebilir ve hatta bölgeden tamamen silinmemiş de olabilir. Her şeye rağmen, bugün Asya, özellikle Çin, Tayvan, Güney Kore, Singapur ve Japonya gibi ülkeler umut veren ve virüsün yayılmasını önlemek için Batı’nın neler yapması gerektiğini gösteren örnekler olarak karşımızda duruyor.

Çinli liderler, daima otoriter ve merkezi hükümet sisteminin Batı’nın liberal demokrasilerinden üstün olduğunu iddia etmişlerdir. Ve bugün, on yıldan daha az bir zaman içinde üçüncü kez Batı’daki yönetim sisteminin iyi işlemediğini hatırlatmış oluyorlar.“

Batı’nın iyi işlemediğinin üç örneği

Yazar Moisi bu üç örneği de şöyle tarif ediyor:

“2008 küresel ekonomik krizinin ardından Çin hiç vakit kaybetmeden Batı-tipi kapitalizmin yenilgisini ilan etti. 2016 yılında Birleşik Krallık’taki Brexit referandumu ve akabinde ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesi, Çin’in demokrasinin bir çıkmazda olduğu iddiasını pekiştirmiş oldu.”

Bugün geldiğimiz noktada, Çin hükümetinin zor durumdaki Avrupa’ya yardım teklif ettiğini anımsatan yazar, bu sayede Çin’in kendi yumuşak gücünü arttırdığını, hem ticaret ve yatırımlar yoluyla küresel etkinliğini güçlendirdiğini hem de bölünmüş haldeki Avrupa’ya yardım elini uzattığını öne sürüyor:

“Pandemi, endişe ve şüphe duygularını besleyerek Batı’da istikrarsızlığın artmasına yol açıyor. Bir anlamda bu pandemi, Batı’daki korku kültürünü derinleştirerek hem Avrupa’daki hem de ABD ve Avrupa arasındaki ayrılıkları gün yüzüne çıkarıyor.

Çin, İtalya ve Fransa’ya tıbbi uzman, koruyucu maske ve solunum cihazları yollarken, Amerika birdenbire ve tek taraflı olarak Avrupa’ya kapılarını kapatıyor. Belki de bu şekilde, Başkan Trump’ın ilk etapta koronavirüs tehlikesini göz ardı edişini ve istikrarsız tutumunun verdiği zararı telafi etmeye çalışıyor. Diğer yandan Avrupa, ilk olarak İtalya’yı derinden etkileyen 2008 finansal krizinde, daha sonra 2014’te başlayan göçmen krizi esnasında ve şu anda ülkenin çok acil ihtiyaç duyduğu tıbbi malzemelerin ihracatını kısıtlayarak, yaklaşık on yıl içinde üçüncü kez İtalya’ya sırtını dönmüş oluyor.

İtalya’nın Avrupa Birliği’nden umduğunu bulamaması, onu AB’den gittikçe uzaklaştırıyor. Bu da Avrupa Birliği’nin geleceği açısından İngiltere’nin AB’den ayrılma kararından daha büyük bir tehlike arz ediyor. Avrupa İtalya’dan, Amerika da Avrupa’dan yüz çevirdikçe, Avrupa ve Transatlantik Birliği yavaş yavaş anlamını kaybediyor.”

Asya’nın mücadelesi

Yazara göre, Asyalı toplumlar bireyle toplum arasında daha iyi bir denge kurduğu için pandemiyle mücadeleye daha hazırlıklı yakalanmış olabilirler:

“Aslında bu durum siyasi rejimlerle de alakalı değil. Neticede, Güney Kore, Tayvan, Japonya gibi demokratik kurumların yerleşik olduğu ülkeler ile hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu Singapur ve tamamen otoriter bir yapıya sahip olan Çin gibi geniş bir yelpazedeki farklı devletler, pandemiye karşı en iyi mücadeleyi verenler arasında bulunuyor.

Asya toplumlarında yurttaşlık bilincinin yaygın olması da pandemiye karşı mücadelede önemli bir etken. Batı’ya kıyasla Asya’da daha çok insanın maske takması, bu kimselerin diğer insanların sağlığına ne denli saygı duyduğunun da bir göstergesi. Batı’da sıkça rastladığımız, yurttaşlık kültüründen yoksun bir demokrasi bir pandemi anında ancak bir felaketin tarifi olabilir.

Elbette, COVID-19 krizi uzmanlara olan inancı tazeleyerek, Batılı demokrasileri olumlu yönde de etkileyebilir. Şayet bu yaygın virüs endişesi sorumluluk bilincinin artmasına yol açarsa, bu durumda popülist liderler de halkın gözünden düşebilir.

Koronavirüs pandemisi yüzünden tüm dünya korkunç bir bedel ödüyor. Görünen o ki, bundan bir asır sonra tarihçiler, koronavirüsten Asya’nın yükselişe Batı’nın da düşüşe geçtiği bir dönüm noktası olarak bahsedecekler.”

Bu yazı ilk kez 3 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Batı ve Doğu’nun pandemiyle mücadelesi geleceğe ilişkin ne söylüyor?

Pandemiyle mücadelede Batı ülkeleri ve Asya ülkeleri arasındaki fark ne? İki bloğun yurttaş kültürü ne gibi farklara yol açıyor? Asya’nın demokratik ülkeleri, neden Batı’dan daha iyi bir mücadele veriyor? Salgın, tarihe Doğu’nun yükselişi olarak mı geçecek?

COVID-19 pandemisi, bir taraftan korku kültürünü tetiklerken, diğer taraftan hem Avrupa içerisinde hem de Avrupa’yla Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ayrılıkların da gün yüzüne çıkmasına neden oluyor. Paris merkezli düşünce kuruluşu Institut Montaigne’de danışmanlık yapan Fransız siyaset bilimci ve jeopolitikçi Dominique Moisi’ye göre, tarihçiler ileride bu krizden “Batı’nın düşüşe geçtiği bir dönüm noktası” olarak bahsedecekler.

Moisi yazısına duyguları zapt etmemin hiç de kolay olmadığını anımsatarak başlıyor ve şöyle devam ediyor:

“Hatta çoğu zaman duygularımızın kontrolünde yaşadığımızı söylemek mümkün. Pandemi zamanında hiç şüphesiz en yoğun hissedilen duygu ise, korku.

Dünyanın gitgide daha tehlikeli, girift ve belirsiz bir hal almasıyla birlikte, insanlar ne pahasına olursa olsun kendilerini güvende hissetmek istiyor. Yalnız burada ‘koruyucu devlete’ geri dönüş ile George Orwell’in 1984 adlı romanında tasvir ettiği ‘Büyük Birader’ine doğru gidiş arasında çok ince bir çizgi bulunuyor. Neticede, o el üstünde tuttuğumuz özgürlüklerimizi, daha değerli olan sağlığımızı korumak uğruna bir çırpıda gözden çıkarmamız söz konusu.

Daha genel bir ifadeyle, umudun zıddı korkudur. Umudun hâkim olduğu bir dünyada, insanlar yarınların bugünlerden daha güzel olacağını düşünür. Korkunun galip geldiği bir dünyada ise, her şeyin daha kötü olacağını düşünür. Bu açıdan bakıldığında, bugünlerde Asya umut kıtasını temsil ederken, Avrupa ve Kuzey Amerika korkunun mümessili olarak karşımıza çıkıyor.”

İtalya’nın 11 Eylül’ü

Yazar, bugünlerde İtalya’dan ve Çin’den gelen taban tabana zıt görüntüleri hatırlatıyor:

“COVID-19 pandemisi İtalya’da öyle derin kayıplara yol açtı ki, halkın gözünde bu kriz adeta İtalya’nın 11 Eylül’ü olmuş durumda. Öte yandan Çin’de ise baharın ilk günleriyle birlikte insanlar kendilerini yeniden sokağa atmış bir vaziyetteler. Virüse karşı verdikleri savaştan galip ayrılmışçasına, maskeli de olsa güneşin ve güzel havanın tadını çıkarıyorlar.

Ancak, her halükarda tedbiri elden bırakmamakta fayda var. Virüs Asya’ya geri gelebilir ve hatta bölgeden tamamen silinmemiş de olabilir. Her şeye rağmen, bugün Asya, özellikle Çin, Tayvan, Güney Kore, Singapur ve Japonya gibi ülkeler umut veren ve virüsün yayılmasını önlemek için Batı’nın neler yapması gerektiğini gösteren örnekler olarak karşımızda duruyor.

Çinli liderler, daima otoriter ve merkezi hükümet sisteminin Batı’nın liberal demokrasilerinden üstün olduğunu iddia etmişlerdir. Ve bugün, on yıldan daha az bir zaman içinde üçüncü kez Batı’daki yönetim sisteminin iyi işlemediğini hatırlatmış oluyorlar.“

Batı’nın iyi işlemediğinin üç örneği

Yazar Moisi bu üç örneği de şöyle tarif ediyor:

“2008 küresel ekonomik krizinin ardından Çin hiç vakit kaybetmeden Batı-tipi kapitalizmin yenilgisini ilan etti. 2016 yılında Birleşik Krallık’taki Brexit referandumu ve akabinde ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesi, Çin’in demokrasinin bir çıkmazda olduğu iddiasını pekiştirmiş oldu.”

Bugün geldiğimiz noktada, Çin hükümetinin zor durumdaki Avrupa’ya yardım teklif ettiğini anımsatan yazar, bu sayede Çin’in kendi yumuşak gücünü arttırdığını, hem ticaret ve yatırımlar yoluyla küresel etkinliğini güçlendirdiğini hem de bölünmüş haldeki Avrupa’ya yardım elini uzattığını öne sürüyor:

“Pandemi, endişe ve şüphe duygularını besleyerek Batı’da istikrarsızlığın artmasına yol açıyor. Bir anlamda bu pandemi, Batı’daki korku kültürünü derinleştirerek hem Avrupa’daki hem de ABD ve Avrupa arasındaki ayrılıkları gün yüzüne çıkarıyor.

Çin, İtalya ve Fransa’ya tıbbi uzman, koruyucu maske ve solunum cihazları yollarken, Amerika birdenbire ve tek taraflı olarak Avrupa’ya kapılarını kapatıyor. Belki de bu şekilde, Başkan Trump’ın ilk etapta koronavirüs tehlikesini göz ardı edişini ve istikrarsız tutumunun verdiği zararı telafi etmeye çalışıyor. Diğer yandan Avrupa, ilk olarak İtalya’yı derinden etkileyen 2008 finansal krizinde, daha sonra 2014’te başlayan göçmen krizi esnasında ve şu anda ülkenin çok acil ihtiyaç duyduğu tıbbi malzemelerin ihracatını kısıtlayarak, yaklaşık on yıl içinde üçüncü kez İtalya’ya sırtını dönmüş oluyor.

İtalya’nın Avrupa Birliği’nden umduğunu bulamaması, onu AB’den gittikçe uzaklaştırıyor. Bu da Avrupa Birliği’nin geleceği açısından İngiltere’nin AB’den ayrılma kararından daha büyük bir tehlike arz ediyor. Avrupa İtalya’dan, Amerika da Avrupa’dan yüz çevirdikçe, Avrupa ve Transatlantik Birliği yavaş yavaş anlamını kaybediyor.”

Asya’nın mücadelesi

Yazara göre, Asyalı toplumlar bireyle toplum arasında daha iyi bir denge kurduğu için pandemiyle mücadeleye daha hazırlıklı yakalanmış olabilirler:

“Aslında bu durum siyasi rejimlerle de alakalı değil. Neticede, Güney Kore, Tayvan, Japonya gibi demokratik kurumların yerleşik olduğu ülkeler ile hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu Singapur ve tamamen otoriter bir yapıya sahip olan Çin gibi geniş bir yelpazedeki farklı devletler, pandemiye karşı en iyi mücadeleyi verenler arasında bulunuyor.

Asya toplumlarında yurttaşlık bilincinin yaygın olması da pandemiye karşı mücadelede önemli bir etken. Batı’ya kıyasla Asya’da daha çok insanın maske takması, bu kimselerin diğer insanların sağlığına ne denli saygı duyduğunun da bir göstergesi. Batı’da sıkça rastladığımız, yurttaşlık kültüründen yoksun bir demokrasi bir pandemi anında ancak bir felaketin tarifi olabilir.

Elbette, COVID-19 krizi uzmanlara olan inancı tazeleyerek, Batılı demokrasileri olumlu yönde de etkileyebilir. Şayet bu yaygın virüs endişesi sorumluluk bilincinin artmasına yol açarsa, bu durumda popülist liderler de halkın gözünden düşebilir.

Koronavirüs pandemisi yüzünden tüm dünya korkunç bir bedel ödüyor. Görünen o ki, bundan bir asır sonra tarihçiler, koronavirüsten Asya’nın yükselişe Batı’nın da düşüşe geçtiği bir dönüm noktası olarak bahsedecekler.”

Bu yazı ilk kez 3 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x