2021 Suriye için dönüm yılı mı olacak?

Nüfusunun yüzde 90’ı fakirlik altında yaşayan Suriye için Biden yönetimi ne yapabilir? ABD’nin yeni yönetiminin Suriye’de karşı karşıya olduğu meydan okumalar neler? 2021 Suriye için belirleyici mi olacak?

10 yıldır Suriye toprakları, iç savaşın yanı sıra bölgesel ve küresel aktörlerin jeopolitik güç ve nüfuz mücadelelerinin verildiği çok-boyutlu savaşların bir sahası oldu.

İsyanın 10. yıldönümü yaklaşırken Suriye’de yürüyen sosyoekonomik hayatta kalma mücadelesini ele alan iki yazının öne çıkan bazı bölümlerini sizinle paylaşacağız.

Bu yazılardan ilki, Ortadoğu Enstitüsü Suriye ve Terörle Mücadele ve Aşırıcılık Programları Direktörü Charles Lister’a ait. Önde gelen Suriye uzmanlarından Lister, 12 Ocak’ta Arapçası eş-Şark el-Avsat gazetesinde, İngilizcesi ise Ortadoğu Enstitüsü web sitesinde yayınlanan “2021 Suriye İçin Belirleyici Bir Yıl Olacak” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı.

Lister ‘Yakın tarihin en ölümcül ve yıkıcı iç savaşı’ olarak nitelediği Suriye İç Savaşı’nın 10. yılı yaklaşırken ülkenin altyapısının yarıdan fazlasının harap olduğunu ve anlamlı bir yeniden inşa noktasında realist herhangi bir beklentinin de bulunmadığını belirterek yazısına başlıyor.

Suriye’nin en önemli meselesinin bitik ekonomisi olduğunu hatırlatan Lister yazısına şöyle devam ediyor:

“Kötüleşen ekmek ve yakıt krizleri yaptırımların değil, Rusya’nın esasen iflas etmiş Suriye devletini kurtarmayı reddetmesinin bir sonucu. Kadim müttefiki [Esed’in kuzeni] Rami Mahluf’u Mayıs 2020’de haraca bağlayan rejim, kafadar olduğu seçkin sınıfın diğer mensuplarından değerli varlıklarını zorla alma girişimlerini periyodik olarak sürdürüyor; ancak ne kadar meyve toplanırsa toplansın son derece yetersiz kalıyor.

Suriye’nin giderek derin bir mali kara delik sarmalına düşmesi, nüfusun yüzde 90’ını şu an fakirlik sınırının altında yaşar hale getirerek ülkenin orta sınıfını fiilen ortadan kaldırdı. Sofraya koymak için ekmek satın almak bile artık günlük bir çile. Rejimden duyulan hayal kırıklığının giderek artması ve geleneksel destek tabanından öfke ifadelerinin daha evvel olmadığı kadar yüksek sesle ve sıkça dillendirilmesi hiç de şaşırtıcı değil. Suriye içinde Amerikan dolarına erişimin yokluğunda rejimin iş adamı seçkinleri, birbirine düşüyor ve giderek belirsizleşen kısıtlayıcı iş ortamında rejime yaranmak için agresif bir rekabete tutuşuyor.

Kısacası Suriye, şu an çok kötü bir durumda, hatta uzun vadeli beklentiler açısından 2014 ve 2015’te silahlı çatışmaların zirvesindekinden muhtemelen daha da kötü. Tünelin sonunda ise hiçbir ışık yok ve rejim tam bir çıkmazda. Rusya’nın -söylentilere göre, Moskova tarafından talep edilen bir dizi iş anlaşmasının ve varlık satın alımının yanı sıra borç geri ödemesi planına boyun eğdikten sonra yaktığı- yeşil ışık sayesinde Esed önümüzdeki yaz yapılacak Suriye seçimlerine katılacak. Bu seçimlerin galibi elbette baştan belli; her ne kadar Rusya, Suriyelilerin alıştığı yüzde 95’lik zaferi önlemek maksadıyla birkaç ilave adayın seçime girmesi için zorlayacak gibi görünse de.”

Biden yönetimi ne yapabilir?

Suriye’deki iktisadi çöküşü bu şekilde anlatan Lister yazısının devamında yeni Biden yönetiminin ne gibi adımlar atması gerektiğine odaklanıyor. Ülkeyi yeni bir kaos sarmalına sokacak ve muhtemelen bölgesel ve küresel istikrarsızlığı daha da tetikleyecek mevcut şartlar altında, Suriye’nin doğusunda SDG ile birlikte IŞİD’e karşı mücadeleye ve Esed’in uzun vadeli iktidarına muhalefete dayalı Amerikan politikasının yetersiz olduğunu vurguluyor. “Büyük ihtimalle 2021’de alınacak kararlar Suriye’nin görünümünü büyük ölçüde belirleyecek.” diyor.

Yazar Biden yönetimine uzun bir tavsiyeler listesi veriyor. Suriye konusunda çok taraflı diplomasinin canlandırılmasını; BM’nin 2254 sayılı kararında belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemek için Suriye’nin Dostları grubunun harekete geçirilmesini, ülke genelinde gerçek bir ateşkes ve sınırsız insani erişim için baskıyı, Rusya’yla diyalogu artırmayı ve SDG meselesiyle ilgili sorunlara çözüm bulmayı öneriyor.

Lister yazısının sonunda şöyle diyor: “Bunlar Suriye dosyasında mevcut olan acil meydan okumalardan yalnızca birkaçı. İdlib krizini çözmek, binlerce IŞİD tutuklusunun ve onların on binlerce aile mensubunun hâlâ bir muamma olan kaderi ve ayrıca Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’ta beş milyonu aşkın mültecinin varlığı ve ekonomilerine getirdiği kaldırılamaz yük de diğer meydan okumalardan. Sonuç olarak Suriye hâlâ bütün dünya için önemli. (…)

Dahası, Esed çatışmayı ‘kazanmış’ değil, sadece hayatta kaldı. İktidarda kalabilmek için ülkeyi yakmaktan çekinmedi ve her ne varsa yakıp yıkma savaşının sonuçları daha yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Dünya sadece ellerini yıkayarak işin içinden sıyrılamaz; Suriye meselesini çözme ve -elinden geldiğince- mevcut statükonun vaat ettiğinden daha iyi bir gelecek sağlama noktasında kararlı olmak zorunda.”

Suriye’deki sefalet

İkincisi, Fransız haber ajansı AFP’nin eski muhabiri ve aynı zamanda Beyrut ve Rabat bürolarının eski şefi olan gazeteci Henri Mamarbachi’nin 21 Ocak’ta Orient XXI web sitesi için kaleme aldığı, Arapça ve Fransızca yayınlanan “Suriye’de Sefalet Günleri” yazısı. Yazar, Suriyelilerin seslerine kulak vererek onların serzenişlerini yazısında aktarıyor.

Mamarbachi şöyle başlıyor: “Suriye halkının karşı karşıya kaldığı zorlu bir kış… Şamlı tüccar Ebu Said, etrafını saran her şeyin çöküşünü düşünerek şöyle yakınıyor: ‘Dün başımıza bombalar düşüyordu, bugün ise ne ekmeğimiz ne de geleceğe yönelik herhangi bir arzu ve beklentimiz var. Yüksek enflasyon, iktisadi felç, belimizi büken fakirlik ve esasen sıradan vatandaşı vurmaktan başka bir anlamı olmayan Batı’nın yaptırımlardan musdaribiz… Başımıza gelecek daha ne kaldı ki?’

Suriye, tarihinde ilk kez fırınların ve benzin istasyonlarının önünde uzanan kuyruklara şahit olurken ve Suriyelilerin çoğu, genellikle dünyanın en fakir ülkelerinde alışılmış bu görüntü karşısında şoka uğrarken, rejime yakın çevrelerin sırf kendileri için açılmışa benzeyen restoranlarda gece kutlamalar düzenlediklerini görmek ne kadar da acı bir manzara…”

“İflasının bir başka delili de buğday üreten bir ülke olarak sonunda Rusya başta olmak üzere geri kalan nadir dostları ve müttefiklerine buğday için el açması.” diyen yazar, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yeni yılın ilk gecesinde Suriye’ye 100 bin ton buğday hibe ettiklerine ve bu desteğin insani düzeyde devam edeceğine dair sözlerini aktarıyor.

“Bu ülkeye yatırım yapmayı kim kabul eder ki?”

Mamarbachi, sanayi sektöründe çalışan bir Haleplinin şu çarpıcı sorusuna yer vermiş: ‘Bu ülkeye yatırım yapmayı kim gerçekten kabul eder? İflas etmiş bir ülkeden kim ne kazanacak?’

Bir zamanlar Hafız Esed yönetiminin en büyük gurur kaynağı ülkenin tarım alanında kendi kendine yeterliliğiydi… Yazar Mamarbachi de bu noktaya şöyle değiniyor:

“1990’larda nüfusun yaklaşık yüzde 20’si tarım alanında çalışıyordu ve o dönemde Suriye kendi kendine yeterliliği başarmıştı. Ancak Bereketli Hilal coğrafyasının bir parçası olan bu ülkenin ekonomisi, 2011’de çatışmaların patlak vermesine yol açan nedenler arasında yer alan başta kuraklık olmak üzere iklimsel dalgalanmalara maruz.”

“Suriye’nin bugün herhangi bir alanda kendi ayakları üzerinde durabilmesi mümkün değil. Savaştan bu yana ülke, iki baş müttefiki olan ve servetinin büyük bir kısmını (limanlar, fosfat yatakları vb.) kontrolüne alan Rusya ve İran menfaatleri için açık bir avlanma alanına dönüştü. Ayrıca Suriye, İran’a bağlı Lübnanlı Hizbullah milislerini kovalayan İsrail için bir bombardıman alanı oldu.”

‘İsyan başladığından beri en kötü durum’

Yazara göre, rejimin bazı bölgeleri geri almadaki başarısına ve IŞİD’in ‘resmî’ yenilgisine rağmen ülke barış şartlarından oldukça uzak, tıpkı BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın da vurguladığı gibi: ‘Şiddetli çatışmalar ve terörizm Suriyeliler için hâlâ bir gerçeklik. […] Gıda kıtlığı ve yetersiz beslenmenin daha da kötüleşmesi, dolayısıyla insani yardıma muhtaç insan sayısının artması bekleniyor.’

Mamarbachi, Suriye rejimine uygulanan uluslararası yaptırımlardan dolayı BM’nin hareket alanının sınırlı olduğunu belirtiyor. Ardından çevrimiçi bir ekonomi dergisi olan The Syria Report’un direktörü Cihad Yazıcı’nın aralık ayında Paris’te düzenlenen bir konferanstaki şu sözlerini aktarıyor:

‘Bu, isyan başladığından beri ülkenin karşılaştığı en kötü durum. 2019’dan bu yana enflasyonda muazzam bir artışa şahit oluyoruz. Temmuz 2019 ile Temmuz 2020 arasında temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı 250 kat artarken, sübvansiyonlu ekmeğin fiyatı ikiye katlanacak kadar temel ürünlere yönelik devlet desteği azaldı.’

Gaz ve elektrik kıtlığı

Yazar, aynı durumun petrol ürünleri için de geçerli olduğunu, akaryakıt kıtlığının Suriye’yi yine yaptırımların baskısı altında olan İran’a bağımlı kıldığını ve petrol ürünleri fiyatlarının inanılmaz bir şekilde arttığını belirtiyor. “Akaryakıt bulmanın şartı, sabırlı olmak” diye de ekleyen Mamarbachi, The Syrian Observer’ın 11 Ocak tarihli haberini paylaşıyor: ‘[başkent Şam’da] yakıt sıkıntısı devam ediyor, boş benzin istasyonları önünde kilometrelerce uzanan araç kuyruklarına yol açıyor.’

“Çatışmalar başlamadan evvel Suriye küçük bir doğalgaz ve petrol üreticisiydi. Bugün birçok petrol sahası Şam’ın kontrolü dışındaki bölgelerde bulunuyor. Dolayısıyla hükümet, (…) Suriye Demokratik Güçleri’nden petrol satın alıyor.” diyen yazar, rejimin kontrolü dışındaki yüzde 30’luk topraklarda Suriye’nin başlıca petrol ve tarımsal zenginliğinin bulunduğunu da hatırlatıyor.

Tarım alanlarının yakılması

Son yıllarda gerek Suriye’de gerekse Irak’ta başvurulan bir silah da ekili-dikili arazilerin yakılması. Yazar da bu konuya girerek şunları anlatıyor: “Bütün bunlar yetmezmiş gibi, 2020 yazı ve sonbaharında kasıtlı çıkarılan yangınlar on binlerce hektarlık buğday ve arpa tarlasını yok etti, ülke genelindeki zeytinliklerden ise bahsetmeye bile gerek yok. (…) Aynısı 2019’da özellikle ülkenin kuzeydoğusunda meydana gelmişti. Ve her defasında rejim de muhalefet de yangınlarda birbirini suçluyor.”

Peki, bu acımasız savaş yöntemi halkı nasıl etkiliyor?

Yazar, Halep’te yaşayan, telefonla bağlandığı Fadi Tarakcı’nın şu sözlerini aktarıyor: ‘Günde sadece üç saat elektrik alıyoruz. (Genellikle sert buğdayın kullanılmasından dolayı) ekmekler yenemez oldu ve sıramızın gelmesi umuduyla fırınların önünde başkalarıyla yan yana uzun saatler geçirmek zorunda kalıyoruz.’

‘İnsanlar savaş yıllarını özlüyor’

Mamarbachi, Halepli bu küçük esnafın şu serzenişini de ekliyor: ‘Bombalar üzerimize yağarken durumumuz bugünkünden daha iyiydi.’ Halep’te doktor olan Nabil Antaki de bunu şu sözleriyle doğrulamış: ‘İnsanlar savaş yıllarına özlem duyuyor. Çeşitli risklere rağmen hayatları o zaman daha iyiydi.’ Kendisi de bir Hristiyan olan doktor şunları söylemiş: ‘Siyasi ve askerî alanda işler durdu… Dışarıya göç devam ediyor. Hristiyanlar göç ediyor veya böyle bir imkanın hayalini kuruyor.’

Yazar, İdlib’de binlerce mültecinin gerçekten çok kötü şartlarda yaşadığını ve koronavirüsün yayıldığını belirtiyor. Ardından pandemiyle ilgili şunları söylüyor:

“Hayatını kaybedenlerin isimleri ve görevleriyle ilgili istatistikler sunan bir tıp sitesine göre, ‘Teçhizat eksikliği yüzünden şimdiye kadar 171 doktor koronavirüsü nedeniyle hayatını kaybetti.’ Bu sağlık şartları, iktisadi hayatın düzeltilmesini veya yeniden inşa girişimlerini geciktiriyor ve bunda yaptırımların da payı var. The Syria Report’ta zikredilen hükümete yakın kaynaklara göre pandemi, zamanla ‘daha tehlikeli’ hale geliyor ve ‘sadece gençleri değil çocukları da etkiliyor’.”

Lübnan’da kaybolan dolarlar

Yazar, Lübnan’daki mali krizin Suriye’ye etkilerini de şöyle ele alıyor:

“Uluslararası yaptırımların yansımalarına ilaveten, rezerv para noksanlığı ülkenin fakirleşmesinde önemli bir rol oynuyor. Hükümetin Aralık 2020’de günlük ve ticari işlemlerde rezerv para kullanımına karşı aldığı tedbirler, yerel para biriminin değerini korumakta fayda sağlamadı.

Silahlı çatışmanın sona ermesi, genellikle yeniden yapılanma çabaları ve dışarıdan yatırım akışı sayesinde iktisadi canlanmayı vaat eder. Suriye’de ise böyle bir şey söz konusu değil. Devlet hazinesi neredeyse tam takır ve dış yardım da yok, bu da paranın değişim değerinin -bugünden öngörülmesi zor şekilde- çöküşüne neden oluyor. Ayrıca yurtdışındaki Suriyeli işçiler de artık içerideki ailelerine para gönderemez durumda.

Mesela bir yıldır mali kriz yaşayan Lübnan’da olan tam da bu; Lübnan para biriminin değerinin düşmesi Suriye lirasının değerinin çakılmasına neden oldu. Öyle ki 1 dolar savaşın başında 49 Suriye lirası iken şimdi 3000 lira.

Lübnan bankalarında tüccarların ve seçkinlerin sahip olduğu milyarlarca dolar, bankacılık sisteminin çökmesi yüzünden bir yıldır dondurulmuş durumda ve bu da Suriyelilerin halini daha da kötüleştirdi. Esed 5 Kasım 2020’de ‘Lübnan bankacılık sistemindeki kriz nedeniyle Suriye’nin hesaplarından 20 ila 42 milyar dolar kayboldu ve bunun bedelini ödedik.’ diye bir açıklama yaptı. Bu sözlerle Esed, ülkesindeki feci mali durumdan uluslararası yaptırımları değil, Lübnan’ı sorumlu tuttu ki bu nadir görülen bir durum.”

Yazısının sonunda Mamarbachi önemli tespitlerde bulunuyor:

“Savaş, nüfusa zorla yer değiştirtmek, göç, iktisadi kriz, sağlık krizi ve yaptırımlar… devletler işte böyle yok olup giderler. Bu şartlar Suriye’nin toplumsal dokusunu baştan aşağı değiştirdi. Eğitim sistemi, özellikle de rejimin kontrolü altında bulunmayan bölgelerde yaşayan ve sınava girmek için bölgeler arasında hareket edemeyen öğrenciler için düzensiz hale geldi. Yüz binlerce mültecinin doluştuğu bölgelerde ise 500.000’i aşkın çocuk okula gitmiyor (…).”

Ve siyasi analizci Basma Kodmani’nin şu sözüyle yazısını bağlıyor: Savaşın sona ermesinden bu yana ‘Rusya, İran ve Türkiye dışında Suriye’ye yönelik bir ilgi eksikliği görüyoruz. Tüm olaylar Suriye topraklarının dışında cereyan ediyor ve rejim de, muhalefet de bu konuda tek bir kelime edemiyor. Avrupa Birliği’ne gelince, çöküşün eşiğindeki bir ülkeye insani yardım dışında hiçbir şeye onay vermiyor.’

Bu yazı ilk kez 28 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2021 Suriye için dönüm yılı mı olacak?

Nüfusunun yüzde 90’ı fakirlik altında yaşayan Suriye için Biden yönetimi ne yapabilir? ABD’nin yeni yönetiminin Suriye’de karşı karşıya olduğu meydan okumalar neler? 2021 Suriye için belirleyici mi olacak?

10 yıldır Suriye toprakları, iç savaşın yanı sıra bölgesel ve küresel aktörlerin jeopolitik güç ve nüfuz mücadelelerinin verildiği çok-boyutlu savaşların bir sahası oldu.

İsyanın 10. yıldönümü yaklaşırken Suriye’de yürüyen sosyoekonomik hayatta kalma mücadelesini ele alan iki yazının öne çıkan bazı bölümlerini sizinle paylaşacağız.

Bu yazılardan ilki, Ortadoğu Enstitüsü Suriye ve Terörle Mücadele ve Aşırıcılık Programları Direktörü Charles Lister’a ait. Önde gelen Suriye uzmanlarından Lister, 12 Ocak’ta Arapçası eş-Şark el-Avsat gazetesinde, İngilizcesi ise Ortadoğu Enstitüsü web sitesinde yayınlanan “2021 Suriye İçin Belirleyici Bir Yıl Olacak” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı.

Lister ‘Yakın tarihin en ölümcül ve yıkıcı iç savaşı’ olarak nitelediği Suriye İç Savaşı’nın 10. yılı yaklaşırken ülkenin altyapısının yarıdan fazlasının harap olduğunu ve anlamlı bir yeniden inşa noktasında realist herhangi bir beklentinin de bulunmadığını belirterek yazısına başlıyor.

Suriye’nin en önemli meselesinin bitik ekonomisi olduğunu hatırlatan Lister yazısına şöyle devam ediyor:

“Kötüleşen ekmek ve yakıt krizleri yaptırımların değil, Rusya’nın esasen iflas etmiş Suriye devletini kurtarmayı reddetmesinin bir sonucu. Kadim müttefiki [Esed’in kuzeni] Rami Mahluf’u Mayıs 2020’de haraca bağlayan rejim, kafadar olduğu seçkin sınıfın diğer mensuplarından değerli varlıklarını zorla alma girişimlerini periyodik olarak sürdürüyor; ancak ne kadar meyve toplanırsa toplansın son derece yetersiz kalıyor.

Suriye’nin giderek derin bir mali kara delik sarmalına düşmesi, nüfusun yüzde 90’ını şu an fakirlik sınırının altında yaşar hale getirerek ülkenin orta sınıfını fiilen ortadan kaldırdı. Sofraya koymak için ekmek satın almak bile artık günlük bir çile. Rejimden duyulan hayal kırıklığının giderek artması ve geleneksel destek tabanından öfke ifadelerinin daha evvel olmadığı kadar yüksek sesle ve sıkça dillendirilmesi hiç de şaşırtıcı değil. Suriye içinde Amerikan dolarına erişimin yokluğunda rejimin iş adamı seçkinleri, birbirine düşüyor ve giderek belirsizleşen kısıtlayıcı iş ortamında rejime yaranmak için agresif bir rekabete tutuşuyor.

Kısacası Suriye, şu an çok kötü bir durumda, hatta uzun vadeli beklentiler açısından 2014 ve 2015’te silahlı çatışmaların zirvesindekinden muhtemelen daha da kötü. Tünelin sonunda ise hiçbir ışık yok ve rejim tam bir çıkmazda. Rusya’nın -söylentilere göre, Moskova tarafından talep edilen bir dizi iş anlaşmasının ve varlık satın alımının yanı sıra borç geri ödemesi planına boyun eğdikten sonra yaktığı- yeşil ışık sayesinde Esed önümüzdeki yaz yapılacak Suriye seçimlerine katılacak. Bu seçimlerin galibi elbette baştan belli; her ne kadar Rusya, Suriyelilerin alıştığı yüzde 95’lik zaferi önlemek maksadıyla birkaç ilave adayın seçime girmesi için zorlayacak gibi görünse de.”

Biden yönetimi ne yapabilir?

Suriye’deki iktisadi çöküşü bu şekilde anlatan Lister yazısının devamında yeni Biden yönetiminin ne gibi adımlar atması gerektiğine odaklanıyor. Ülkeyi yeni bir kaos sarmalına sokacak ve muhtemelen bölgesel ve küresel istikrarsızlığı daha da tetikleyecek mevcut şartlar altında, Suriye’nin doğusunda SDG ile birlikte IŞİD’e karşı mücadeleye ve Esed’in uzun vadeli iktidarına muhalefete dayalı Amerikan politikasının yetersiz olduğunu vurguluyor. “Büyük ihtimalle 2021’de alınacak kararlar Suriye’nin görünümünü büyük ölçüde belirleyecek.” diyor.

Yazar Biden yönetimine uzun bir tavsiyeler listesi veriyor. Suriye konusunda çok taraflı diplomasinin canlandırılmasını; BM’nin 2254 sayılı kararında belirlenen hedefler doğrultusunda ilerlemek için Suriye’nin Dostları grubunun harekete geçirilmesini, ülke genelinde gerçek bir ateşkes ve sınırsız insani erişim için baskıyı, Rusya’yla diyalogu artırmayı ve SDG meselesiyle ilgili sorunlara çözüm bulmayı öneriyor.

Lister yazısının sonunda şöyle diyor: “Bunlar Suriye dosyasında mevcut olan acil meydan okumalardan yalnızca birkaçı. İdlib krizini çözmek, binlerce IŞİD tutuklusunun ve onların on binlerce aile mensubunun hâlâ bir muamma olan kaderi ve ayrıca Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’ta beş milyonu aşkın mültecinin varlığı ve ekonomilerine getirdiği kaldırılamaz yük de diğer meydan okumalardan. Sonuç olarak Suriye hâlâ bütün dünya için önemli. (…)

Dahası, Esed çatışmayı ‘kazanmış’ değil, sadece hayatta kaldı. İktidarda kalabilmek için ülkeyi yakmaktan çekinmedi ve her ne varsa yakıp yıkma savaşının sonuçları daha yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Dünya sadece ellerini yıkayarak işin içinden sıyrılamaz; Suriye meselesini çözme ve -elinden geldiğince- mevcut statükonun vaat ettiğinden daha iyi bir gelecek sağlama noktasında kararlı olmak zorunda.”

Suriye’deki sefalet

İkincisi, Fransız haber ajansı AFP’nin eski muhabiri ve aynı zamanda Beyrut ve Rabat bürolarının eski şefi olan gazeteci Henri Mamarbachi’nin 21 Ocak’ta Orient XXI web sitesi için kaleme aldığı, Arapça ve Fransızca yayınlanan “Suriye’de Sefalet Günleri” yazısı. Yazar, Suriyelilerin seslerine kulak vererek onların serzenişlerini yazısında aktarıyor.

Mamarbachi şöyle başlıyor: “Suriye halkının karşı karşıya kaldığı zorlu bir kış… Şamlı tüccar Ebu Said, etrafını saran her şeyin çöküşünü düşünerek şöyle yakınıyor: ‘Dün başımıza bombalar düşüyordu, bugün ise ne ekmeğimiz ne de geleceğe yönelik herhangi bir arzu ve beklentimiz var. Yüksek enflasyon, iktisadi felç, belimizi büken fakirlik ve esasen sıradan vatandaşı vurmaktan başka bir anlamı olmayan Batı’nın yaptırımlardan musdaribiz… Başımıza gelecek daha ne kaldı ki?’

Suriye, tarihinde ilk kez fırınların ve benzin istasyonlarının önünde uzanan kuyruklara şahit olurken ve Suriyelilerin çoğu, genellikle dünyanın en fakir ülkelerinde alışılmış bu görüntü karşısında şoka uğrarken, rejime yakın çevrelerin sırf kendileri için açılmışa benzeyen restoranlarda gece kutlamalar düzenlediklerini görmek ne kadar da acı bir manzara…”

“İflasının bir başka delili de buğday üreten bir ülke olarak sonunda Rusya başta olmak üzere geri kalan nadir dostları ve müttefiklerine buğday için el açması.” diyen yazar, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yeni yılın ilk gecesinde Suriye’ye 100 bin ton buğday hibe ettiklerine ve bu desteğin insani düzeyde devam edeceğine dair sözlerini aktarıyor.

“Bu ülkeye yatırım yapmayı kim kabul eder ki?”

Mamarbachi, sanayi sektöründe çalışan bir Haleplinin şu çarpıcı sorusuna yer vermiş: ‘Bu ülkeye yatırım yapmayı kim gerçekten kabul eder? İflas etmiş bir ülkeden kim ne kazanacak?’

Bir zamanlar Hafız Esed yönetiminin en büyük gurur kaynağı ülkenin tarım alanında kendi kendine yeterliliğiydi… Yazar Mamarbachi de bu noktaya şöyle değiniyor:

“1990’larda nüfusun yaklaşık yüzde 20’si tarım alanında çalışıyordu ve o dönemde Suriye kendi kendine yeterliliği başarmıştı. Ancak Bereketli Hilal coğrafyasının bir parçası olan bu ülkenin ekonomisi, 2011’de çatışmaların patlak vermesine yol açan nedenler arasında yer alan başta kuraklık olmak üzere iklimsel dalgalanmalara maruz.”

“Suriye’nin bugün herhangi bir alanda kendi ayakları üzerinde durabilmesi mümkün değil. Savaştan bu yana ülke, iki baş müttefiki olan ve servetinin büyük bir kısmını (limanlar, fosfat yatakları vb.) kontrolüne alan Rusya ve İran menfaatleri için açık bir avlanma alanına dönüştü. Ayrıca Suriye, İran’a bağlı Lübnanlı Hizbullah milislerini kovalayan İsrail için bir bombardıman alanı oldu.”

‘İsyan başladığından beri en kötü durum’

Yazara göre, rejimin bazı bölgeleri geri almadaki başarısına ve IŞİD’in ‘resmî’ yenilgisine rağmen ülke barış şartlarından oldukça uzak, tıpkı BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’ın da vurguladığı gibi: ‘Şiddetli çatışmalar ve terörizm Suriyeliler için hâlâ bir gerçeklik. […] Gıda kıtlığı ve yetersiz beslenmenin daha da kötüleşmesi, dolayısıyla insani yardıma muhtaç insan sayısının artması bekleniyor.’

Mamarbachi, Suriye rejimine uygulanan uluslararası yaptırımlardan dolayı BM’nin hareket alanının sınırlı olduğunu belirtiyor. Ardından çevrimiçi bir ekonomi dergisi olan The Syria Report’un direktörü Cihad Yazıcı’nın aralık ayında Paris’te düzenlenen bir konferanstaki şu sözlerini aktarıyor:

‘Bu, isyan başladığından beri ülkenin karşılaştığı en kötü durum. 2019’dan bu yana enflasyonda muazzam bir artışa şahit oluyoruz. Temmuz 2019 ile Temmuz 2020 arasında temel ihtiyaç maddelerinin fiyatı 250 kat artarken, sübvansiyonlu ekmeğin fiyatı ikiye katlanacak kadar temel ürünlere yönelik devlet desteği azaldı.’

Gaz ve elektrik kıtlığı

Yazar, aynı durumun petrol ürünleri için de geçerli olduğunu, akaryakıt kıtlığının Suriye’yi yine yaptırımların baskısı altında olan İran’a bağımlı kıldığını ve petrol ürünleri fiyatlarının inanılmaz bir şekilde arttığını belirtiyor. “Akaryakıt bulmanın şartı, sabırlı olmak” diye de ekleyen Mamarbachi, The Syrian Observer’ın 11 Ocak tarihli haberini paylaşıyor: ‘[başkent Şam’da] yakıt sıkıntısı devam ediyor, boş benzin istasyonları önünde kilometrelerce uzanan araç kuyruklarına yol açıyor.’

“Çatışmalar başlamadan evvel Suriye küçük bir doğalgaz ve petrol üreticisiydi. Bugün birçok petrol sahası Şam’ın kontrolü dışındaki bölgelerde bulunuyor. Dolayısıyla hükümet, (…) Suriye Demokratik Güçleri’nden petrol satın alıyor.” diyen yazar, rejimin kontrolü dışındaki yüzde 30’luk topraklarda Suriye’nin başlıca petrol ve tarımsal zenginliğinin bulunduğunu da hatırlatıyor.

Tarım alanlarının yakılması

Son yıllarda gerek Suriye’de gerekse Irak’ta başvurulan bir silah da ekili-dikili arazilerin yakılması. Yazar da bu konuya girerek şunları anlatıyor: “Bütün bunlar yetmezmiş gibi, 2020 yazı ve sonbaharında kasıtlı çıkarılan yangınlar on binlerce hektarlık buğday ve arpa tarlasını yok etti, ülke genelindeki zeytinliklerden ise bahsetmeye bile gerek yok. (…) Aynısı 2019’da özellikle ülkenin kuzeydoğusunda meydana gelmişti. Ve her defasında rejim de muhalefet de yangınlarda birbirini suçluyor.”

Peki, bu acımasız savaş yöntemi halkı nasıl etkiliyor?

Yazar, Halep’te yaşayan, telefonla bağlandığı Fadi Tarakcı’nın şu sözlerini aktarıyor: ‘Günde sadece üç saat elektrik alıyoruz. (Genellikle sert buğdayın kullanılmasından dolayı) ekmekler yenemez oldu ve sıramızın gelmesi umuduyla fırınların önünde başkalarıyla yan yana uzun saatler geçirmek zorunda kalıyoruz.’

‘İnsanlar savaş yıllarını özlüyor’

Mamarbachi, Halepli bu küçük esnafın şu serzenişini de ekliyor: ‘Bombalar üzerimize yağarken durumumuz bugünkünden daha iyiydi.’ Halep’te doktor olan Nabil Antaki de bunu şu sözleriyle doğrulamış: ‘İnsanlar savaş yıllarına özlem duyuyor. Çeşitli risklere rağmen hayatları o zaman daha iyiydi.’ Kendisi de bir Hristiyan olan doktor şunları söylemiş: ‘Siyasi ve askerî alanda işler durdu… Dışarıya göç devam ediyor. Hristiyanlar göç ediyor veya böyle bir imkanın hayalini kuruyor.’

Yazar, İdlib’de binlerce mültecinin gerçekten çok kötü şartlarda yaşadığını ve koronavirüsün yayıldığını belirtiyor. Ardından pandemiyle ilgili şunları söylüyor:

“Hayatını kaybedenlerin isimleri ve görevleriyle ilgili istatistikler sunan bir tıp sitesine göre, ‘Teçhizat eksikliği yüzünden şimdiye kadar 171 doktor koronavirüsü nedeniyle hayatını kaybetti.’ Bu sağlık şartları, iktisadi hayatın düzeltilmesini veya yeniden inşa girişimlerini geciktiriyor ve bunda yaptırımların da payı var. The Syria Report’ta zikredilen hükümete yakın kaynaklara göre pandemi, zamanla ‘daha tehlikeli’ hale geliyor ve ‘sadece gençleri değil çocukları da etkiliyor’.”

Lübnan’da kaybolan dolarlar

Yazar, Lübnan’daki mali krizin Suriye’ye etkilerini de şöyle ele alıyor:

“Uluslararası yaptırımların yansımalarına ilaveten, rezerv para noksanlığı ülkenin fakirleşmesinde önemli bir rol oynuyor. Hükümetin Aralık 2020’de günlük ve ticari işlemlerde rezerv para kullanımına karşı aldığı tedbirler, yerel para biriminin değerini korumakta fayda sağlamadı.

Silahlı çatışmanın sona ermesi, genellikle yeniden yapılanma çabaları ve dışarıdan yatırım akışı sayesinde iktisadi canlanmayı vaat eder. Suriye’de ise böyle bir şey söz konusu değil. Devlet hazinesi neredeyse tam takır ve dış yardım da yok, bu da paranın değişim değerinin -bugünden öngörülmesi zor şekilde- çöküşüne neden oluyor. Ayrıca yurtdışındaki Suriyeli işçiler de artık içerideki ailelerine para gönderemez durumda.

Mesela bir yıldır mali kriz yaşayan Lübnan’da olan tam da bu; Lübnan para biriminin değerinin düşmesi Suriye lirasının değerinin çakılmasına neden oldu. Öyle ki 1 dolar savaşın başında 49 Suriye lirası iken şimdi 3000 lira.

Lübnan bankalarında tüccarların ve seçkinlerin sahip olduğu milyarlarca dolar, bankacılık sisteminin çökmesi yüzünden bir yıldır dondurulmuş durumda ve bu da Suriyelilerin halini daha da kötüleştirdi. Esed 5 Kasım 2020’de ‘Lübnan bankacılık sistemindeki kriz nedeniyle Suriye’nin hesaplarından 20 ila 42 milyar dolar kayboldu ve bunun bedelini ödedik.’ diye bir açıklama yaptı. Bu sözlerle Esed, ülkesindeki feci mali durumdan uluslararası yaptırımları değil, Lübnan’ı sorumlu tuttu ki bu nadir görülen bir durum.”

Yazısının sonunda Mamarbachi önemli tespitlerde bulunuyor:

“Savaş, nüfusa zorla yer değiştirtmek, göç, iktisadi kriz, sağlık krizi ve yaptırımlar… devletler işte böyle yok olup giderler. Bu şartlar Suriye’nin toplumsal dokusunu baştan aşağı değiştirdi. Eğitim sistemi, özellikle de rejimin kontrolü altında bulunmayan bölgelerde yaşayan ve sınava girmek için bölgeler arasında hareket edemeyen öğrenciler için düzensiz hale geldi. Yüz binlerce mültecinin doluştuğu bölgelerde ise 500.000’i aşkın çocuk okula gitmiyor (…).”

Ve siyasi analizci Basma Kodmani’nin şu sözüyle yazısını bağlıyor: Savaşın sona ermesinden bu yana ‘Rusya, İran ve Türkiye dışında Suriye’ye yönelik bir ilgi eksikliği görüyoruz. Tüm olaylar Suriye topraklarının dışında cereyan ediyor ve rejim de, muhalefet de bu konuda tek bir kelime edemiyor. Avrupa Birliği’ne gelince, çöküşün eşiğindeki bir ülkeye insani yardım dışında hiçbir şeye onay vermiyor.’

Bu yazı ilk kez 28 Ocak 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x