Rusya ile Ukrayna arasında savaş çıktı çıkacak. Savaşı durdurmak için Batılı liderler ve dışişleri bakanları Moskova’nın kapısını aşındırıyor. Ama Kremlin burnundan kıl aldırmadığı gibi Batılı liderler ve diplomatları kamuoyu önünde azarlıyor ve aşağılıyor. Peki, Batı neden bu kadar etkisiz?
Rusya ve diğer otoriter rejimlere ilişkin çok sayıda kitabı bulunan Anne Applebaum, The Atlantic’te yayınlanan yazısında bunun nedenlerini sıralıyor. Yazıdan bölümler aktarıyoruz:
“İngiltere’nin hafif sıklet Dışişleri Bakanı Liz Truss bu hafta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u, ülkesinin Ukrayna’yı işgal etmemesi yönünde ikna etmek için Moskova’ya gitti. Gezi başarılı olmadı. Buz gibi bir havada düzenlenen basın toplantısında Lavrov, görüşmeyi ‘dilsizlerle sağırların diyalogu’ olarak yorumladı. Daha sonra yaraya tuz biber eklemek için Truss’un bazı Rus bölgelerini Ukrayna’nın bölgeleriyle karıştırdığını basına sızdırdı.
Lavrov bunu daha önce defalarca yaptı. Geçen yıl Avrupa Birliği Dış Politika Şefi Josep Borrell’a kötü davranmıştı. Uluslararası konferanslarda itici davranmıştı ve gazetecilere karşı kabaydı. Davranışları tesadüfî değil. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gibi Lavrov da saldırganlığı ve alaycılığı; muhataplarını küçümsediğini göstermek, müzakereleri daha başlamadan nafile hale getirmek, endişe veya kayıtsızlık yaratmak için araç olarak kullanıyor. Amaç, diğer diplomatları saldırı pozisyonundan savunmaya çekmek ya da bıkkınlıkla pes etmelerini sağlamak.
Lavrov’u kendi silahıyla nasıl vurursunuz?
Ama Lavrov’un saygısızlığı ve kabalığı eski mevzudur. Putin’in kişisel veya siyasi sorunları hakkında yabancı liderlere saatler boyunca çektiği nutuklar da öyle… Bunu yıllar önce ABD Başkanı Barack Obama ile ilk kez buluştuğunda yapmıştı. Aynı şeyi geçen hafta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a da yaptı. İngiltere Dışişleri Bakanı Truss bunların hepsini biliyor olmalıydı. Kurallar ve değerler konusunda boş lafları bir kenara bırakıp basın toplantısında şöyle başlamalıydı:
“Sayın basın mensupları iyi akşamlar. Rus mevkidaşım Sergey Lavrov ile buluştuktan sonra sizlerle bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Bu kez saygı duymayacağı anlaşmalar ve tutmayacağı sözleri ele almaya yeltenmedik bile. Bunun yerine ona Ukrayna’nın işgalinin çok, tahayyül ettiğinden bile daha çok pahalıya mal olacağını söyledik. Şimdi Rusya’dan doğalgaz ithalini tamamen kesmeyi planlıyoruz. Avrupa enerji tedarikini başka yerden sağlayabilir. Şimdi, Ukrayna’nın direnişine, isterse yıllarca sürsün, destek olmak için hazırlık yapıyoruz. Rusya muhalefetine ve Rus medyasına desteğimizi katlayarak artırıyoruz. Rusya’nın bu işgal ile ilgili gerçeği olabildiğince yüksek sesle duyduğundan emin olmak istiyoruz. Ukrayna’da rejim değişikliği istiyorsanız, biz de Rusya’da rejim değişikliği için çalışmaya başlayacağız.”
Truss veya onun öncesinde Borrell olsaydım, Lavrov’un yaptığı gibi, konuşmasına kişisel bir hakaret eklerdim; mesela, Lavrov’un resmi geliriyle ailesine Londra’daki lüks mülkleri nasıl elde edebildiğini sorardım. Çocuklarını Paris veya Lugano’daki okullara gönderen diğer Rus devlet memurlarının listesi yayınlayabilirdi. Şimdi o çocukların hepsinin anne-babalarıyla birlikte ülkelerine dönüş yolunda olduğunu duyurabilirdi. Artık çocukları İsviçre’deki Amerikan Okulu’na göndermek yok! Knightsbridge’de garsoniyer tutmak yok! Akdeniz’de yat yok!
Batılı nezaketi Moskova’da işe yarar mı?
Elbette Borrell, Macron veya bu hafta Moskova’ya gidecek olan Almanya Başbakanı [Frank-Walter Steinmeier] gibi Truss, özel görüşmede bile böyle bir şey söylemez. Ne yazık ki şimdi Ukrayna’yı bir Rus istilasından kurtarmak isteyen Batılı liderler hâlâ kuralların geçerli olduğu, diplomatik protokollerin yararlı olduğu ve nazik konuşmalara değer verildiği bir dünyada yaşadıklarını sanıyorlar. Hepsi Rusya’ya giderlerse fikirlerini değiştirebilecekleri ve müzakere edebilecekleri insanlarla konuşacakları düşünüyorlar. Rus seçkinlerinin ‘itibar’ gibi şeyleri umursadığını düşünüyorlar. Umursamıyorlar!
Aslında ister Rusya’da, Çin’de, Venezuela’da isterse İran’da olsun, yeni nesil despotlarla konuşurken çok farklı bir şeyle, anlaşmalar ve belgelerle ilgilenmeyen ve sadece kaba güce saygı duyan kişilerle muhatap oluyoruz. Rusya 1994’te imzalanan ve Ukrayna’nın güvenliğini güvence altına alan Budapeşte Muhtırası’nı ihlal ediyor. Putin’in bundan bahsettiğini hiç duydunuz mu? Elbette bahsetmedi. Güvenilmez itibarı konusunda da hiçbir kaygı taşımıyor. Yalanlar muhalifleri diken üstünde tutar. Lavrov, kendisinden nefret edilip edilmediğini de umursamıyor, çünkü nefret ona bir iktidar havası veriyor.
Rus seçkini neden korkar ve Batı neden bunun üzerine yürümez?
Niyetleri de bizimkilerden farklı. Putin’in amacı gelişen, barış içinde ve müreffeh bir Rusya değil, kendisinin başında olduğu bir Rusya. Lavrov’un amacı Rus seçkinlerin şaibeli dünyasında konumunu sürdürmek ve elbette parasını korumak. Söyledikleri ‘çıkar’ ile kastettikleri ‘çıkar’ aynı değil. Diplomatlarımızı dinlerken kendi konumlarını, iktidarlarını ve kişisel servetlerini tehdit eden herhangi bir şey duymuyorlar.
Tüm konuşmalarımıza rağmen kimse Batı’da aklanan Rus paraları veya Batı’daki Rus siyasi ve mali nüfusunu durdurmak için gerçekten çalışmadı, bunun yerine sadece bunu sınırlama yoluna gittiler. Almanya’nın Rus doğalgazına bağımlılıktan kurtulması, Fransa’nın Rus parasını kabul eden partileri yasaklaması veya İngiltere ve ABD’nin Rus oligarkların Londra ve Miami’de mülk satın almasını durdurması fikrini kimse ciddiye almadı.
Şimdi sonuçları felaket olabilecek bir çatışmanın kıyısındayız. Ukrayna’daki Amerikan, İngiliz ve Avrupalı büyükelçilikler tahliye ediliyor ve söz konusu ülkeler vatandaşlarına Ukrayna’dan ayrılma çağrısında bulunuyor. Ancak bu korkunç dönem, yalnızca diplomasinin başarısızlığını değil, aynı zamanda Batılı hayal gücünün başarısızlığını yansıtıyor. Diplomatlar, politikacılar, gazeteciler ve aydınlar Rusya’nın ne tür bir devlet haline geldiğini anlamayı reddediyorlar. Bu devletin temsilcilerini oldukları gibi görmeyi reddettik. Onlarla dikkate alacakları şekilde konuşmaya çalışmadık. Şimdi çok geç olabilir.”
Bu yazı ilk kez 17 Şubat 2022’de yayımlanmıştır.