Filistin’de Mahmud Abbas’tan sonra ne olacak?

Filistin halkına göre, Filistin Ulusal Yönetimi yolsuzluklara batmış, varlığı zarar veren bir yapı. Bu yapının başkanı Mahmut Abbas’tan sonra, neler olabileceği üzerine çizilen senaryolarsa hiç parlak değil.

İsrail ve Filistin arasındaki müzakereler sonucunda 1994 yılında kurulan Filistin Ulusal Yönetimi 2005 yılından beri şimdi 87 yaşında olan Mahmud Abbas tarafından yönetiliyor ve yerine kimin geçeceği henüz belli değil. Bu belirsizlik Filistinliler arasında düşük popülerliğe sahip ve Hamas ile anlaşmazlık içindeki Filistin Ulusal Yönetimi’nin geleceğini tartışmaya açıyor. Filistin’de Mahmut Abbas’tan sonra ne olacak, sorusuna verilen yanıtlar iyimser sayılmaz.

Filistin barış müzakereleri ekibinin eski danışmanı ve Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nde araştırmacı olan Ghaith Al-Omari, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı yazıda, Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’ın sahneden çekilmesi sonucunda ortaya çıkabilecek iktidar mücadelesini ve bunun muhtemel etkilerini detaylı bir şekilde ele alıyor.

Yazından öne çıkan bazı bölümleri paylaşıyoruz:

“Mahmud Abbas, 2005 yılında Yaser Arafat’ın ölümüyle boşalan Filistin Ulusal Yönetimi başkanlığına dört yıllığına seçilmişti. O zamandan beri hiç seçim yapılmadı ve son seçimden 18 yıl sonra Mahmud Abbas hâlâ görevde.

Filistin Ulusal Yönetimi, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında 1994 yılında yapılan anlaşma ile kuruldu. Yetkileri Batı Şeria’nın bazı kısımları ve Gazze ile sınırlı olan Filistin Ulusal Yönetimi, kısa süre içinde Filistin siyasi düzeninin ağırlık merkezi haline geldi. Ulusal Yönetim’in yapısı, teoride yasama (Filistin Yasama Meclisi), yargı ve yürütme arasında kuvvetler ayrılığı olacak şekilde Mısır, Suriye ve Tunus’u örnek aldı. Oysa başkanlık makamı, hükümetin diğer iki kanadı üzerinde tahakküm sahibi. Mahkemeler yürütme erki karşısında zayıf, Mahmut Abbas yasama organını kontrol ediyor ve başbakanı atama ve görevden alma yetkisine sahip. Güvenlik güçlerini de yöneten Mahmud Abbas, selefi Arafat gibi aynı anda hem Ulusal Yönetim’in başkanı, hem de Filistin Kurtuluş Ordusu’nun lideri ve El Fetih partisinin başkanı olarak partinin yasama organındaki oylarını da kontrol ediyor. Her ne kadar popülaritesi azalıyor olsa da, Ulusal Yönetim hâlâ Batı Şeria’nın yönetim organı, Filistinlilerin uluslararası platformdaki sesi ve seküler Filistin siyasetinin kalesi. Mahmud Abbas’ın üstlendiği çeşitli roller onu Filistin’deki yönetimin odak noktası haline getiriyor.

1987’de kurulan Hamas ise Filistin Ulusal Yönetimi’nin uzun süredir en büyük rakibi Hamas, işgalciler ile yapılacak herhangi bir barışı gayrimeşru gören İslamcı bir örgüt. Askeri kanadı da bulunan Hamas, ABD de dâhil olmak üzere birçok Batı ülkesi tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor.

Yumuşak geçiş zor

Ulusal Yönetim’in popülaritesi oldukça düşük ve Mahmud Abbas şu an 87 yaşında. Her geçen yıl yerine kimin geçeceği ile ilgili söylentiler daha da artıyor. Yeni bir başkanın seçilme zamanı geldiğinde, yumuşak bir geçiş ihtimali çok az. Mahmud Abbas, yerine kimin geçeceği sorusunun cevapsız kalmasını sağlayarak ve bu kişinin seçilmesi için bir mekanizma oluşturmayı reddederek iktidarı elinde tutmaya devam etti. Bu da, ölmesi ya da aniden istifa etmesi halinde uzun süreli ve şiddetli bir mücadelenin ortaya çıkabileceği anlamına geliyor. Böyle bir mücadele yalnızca Filistin Ulusal Yönetimi’ni kimin yöneteceğini ve bir yönetim organı olarak hayatta kalıp kalmayacağını değil, aynı zamanda Filistin ulusal hareketinin geleceğini de belirleyebilir.

Çöken otorite

Filistin Ulusal Yönetimi’nin, ABD’nin İsrail işgalini sona erdirecek bir anlaşmanın ardından kurulmasını umduğu bağımsız bir Filistin devletine yönelik geçici bir adım olması amaçlanıyordu. Ancak bu anlaşma hiçbir zaman gerçekleşmedi ve barış süreci 1990’ların sonunda duraklayınca Filistin Ulusal Yönetim’i fiilen kalıcı hale geldi. Kısa süre içinde hantal, etkisiz ve yönetmekten ziyade yandaşlara iltimas geçmekle ilgilenen bir kuruma dönüştü. Kuruluşundan sonraki birkaç yıl içinde pek çok Filistinli, Ulusal Yönetim’i yolsuzluk, adam kayırma ve beceriksiz ile özdeşleştirdi.

Bu eğilimler 2005 seçimlerinden çok daha önce başlamış olsa da Mahmud Abbas’ın liderliğinde ivme kazandı. İsrail işgalini sona erdirmek için yürütülen müzakerelerdeki başarısızlığı Filistin Ulusal Yönetimi’nin itibarına bilhassa zarar verdi. 2010 yılına gelindiğinde Filistin halkı diplomasiye olan inancını yitirmişti.

Müzakerelerden yana olan ve genellikle şiddete karşı çıkan Mahmud Abbas, 2011 yılında Birleşmiş Milletler’e katılmak için başvurarak İsrail ile çözüme giden alternatif bir yol aradı. Başvuru başarısız olunca bu çaba geri tepti. Filistinliler, Uluslararası Havacılık Örgütü, UNESCO ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi bazı BM kuruluşlarına katılmayı başardılar. Ancak bunun Filistinlilerin hayatına pek az elle tutulur etkisi oldu.

Aynı zamanda İsrail siyasetinin sağa kayması ilişkileri daha da kötüleştirdi ve Filistin Ulusal Yönetimi’nin başta güvenlik alanı olmak üzere İsrail ile yapacağı her türlü işbirliğini son derece olanaksız hale getirdi.

Bugün ise Ulusal Yönetim hâlâ diplomasiyi benimsiyor ve müzakere çağrılarında bulunuyor. Ancak Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi tarafından Mart ayında yapılan bir ankete göre, Filistinlilerin sadece yüzde 18’i işgali sona erdirmek için en iyi yolun müzakereler olduğuna inanıyor ve yüzde 69’u uluslararası kuruluşların İsrail politikalarını yumuşatabileceğini düşünmüyor.

Ulusal yönetim zorda

Ulusal Yönetim içeride de zorluklar ile karşı karşıya. Mahmud Abbas 2006 yılında meşruiyetini güçlendirmek Filistin Yasama Meclisi seçimlerinin yapılması çağrısında bulundu. Hamas, Filistin Ulusal Yönetimi’nin yolsuzluklarını hedef alan bir kampanya yürüttü ve 74 sandalye kazandı. Mahmut Abbas’ın El Fetih partisi ise yalnızca 45 sandalye kazanabildi. İktidar paylaşımı için yapılan müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı ve şiddet olayları patlak verdi.

2007 yılında silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmalar Gazze Şeridi’nde yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep oldu. Hamas çatışmalarda üstün geldi, Ulusal Yönetim’i kovarak bölgeyi ele geçirdi. İsrail buna Gazze’ye abluka uygulayarak karşılık verdi ve Filistinlileri coğrafi ve siyasi olarak bölünmüş bir halde bıraktı. Filistin Ulusal Yönetimi ise Batı Şeria’da iktidarını sürdürdü. Bu olaylar Ulusal Yönetim’i sarstı ve Mahmud Abbas Ulusal Yönetim’in itibarını yeniden tesis etmek için reform yanlısı bir başbakan olan Selam Feyyad’ı atadı.

Selam Feyyad’ın başbakanlığı kısa sürdü. Yolsuzlukla mücadele tedbirlerine El Fetih liderlerinin şiddetli muhalefet göstermesi nedeniyle 2013 yılında görevden alındı. Selam Feyyad’ın yolsuzluğu azaltmaya, maliyede şeffaflığı ve kamu sektöründe verimliliği artırmaya yönelik reformları rafa kaldırıldı. Bugün Filistinlilerin yaklaşık yüzde 80’i Filistin Ulusal Yönetimi’nin yolsuzluk içinde olduğuna inanıyor ve Nisan ayında kamuoyu araştırmacısı Halil Şikaki tarafından yapılan bir anket ilk kez Filistinlilerin çoğunluğunun Ulusal Yönetim’in çökmesinin kendi çıkarlarına olacağına kanaat getirdiğini gösteriyor.

Huzursuzluk kapıda bekliyor

Halkın Ulusal Yönetim’den duyduğu memnuniyetsizlik, Ulusal Yönetim’in giderek daha da otoriter hale gelmesinden sonra daha da arttı.

Filistin Ulusal Yönetimi hiçbir zaman demokrat olmadı. Ancak Mahmud Abbas, 2007’deki meclis seçimlerinde zafer kazanan Hamas’ı yönetme kabiliyetinden mahrum bırakma girişimlerinden başlayarak, gücü elinde toplamak için geriye kalan tüm denge ve denetleme mekanizmalarını bir kenara attı. Yargıyı kendi kontrolü altına aldı. 2016’da çıkardığı bir başkanlık kararnamesi ile Filistin Anayasa Mahkemesi’ni kurarak aldığı kararlara yasal bir kılıf uydurdu. Mahmud Abbas bu mahkemeyi kendi yandaşlarıyla doldurdu. Mahkeme onun lehine karar alarak ulusal ve yerel seçimlerin ertelenmesini onayladı. İki yıl sonra mahkeme yasama meclisini feshetti.

Bu kurumlar hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız olmamış olsa Mahmud Abbas’ın gücü elinde toplaması yine de önemli bir gelişmeydi. Mahmud Abbas’ın selefi de elbette hiçbir şekilde demokrat değildi. Ancak Arafat’ın siyasete yönelik uzlaşmacı bir yaklaşımı vardı; eleştiriye izin veriyor, işbirliğini çatışmaya tercih ediyor ve El Fetih içinde genç, enerjik siyasi yetenekleri cezbeden bir canlılığı teşvik ediyordu. Bunun sonucunda Arafat öldüğünde iktidar değişimi sorunsuz oldu. Mahmud Abbas ise her türlü fikir ayrılığını bir meydan okuma olarak görüyor, kendi politikalarını ve kararlarını sorgulayacak yetenekleri partiye katmaktan korkuyor.

Abbas’ın tabanı yok

Bu yaklaşım El Fetih’i sıkı bir şekilde kontrol altına almasını sağlamış olsa da partinin tabanı daraldı ve siyasetle ilgilenen genç Filistinliler için cazibesi azaldı. Mahmud Abbas, kendisine siyasi taban oluşturmaya çalışan ya da fazla popüler hale gelen parti üyelerine karşı hızlıca harekete geçti. Parti üyelerinin dışlanması ve ihraç edilmesi partiyi yetenekli siyasetçilerden mahrum bıraktı, liderlik için pek çok aday bulunsa bile hiçbiri ciddi bir rakip teşkil etmiyor.

Yine de Mahmud Abbas’ın ilerleyen yaşı nedeniyle parti ve hükümet içindeki isimler, zamanı geldiğinde nasıl hareket edecekleri konusunda dikkatli bir şekilde plan yapmaya başladılar. Filistin Kurtuluş Örgütü Genel Sekreteri Hüseyin el-Şeyh ve Filistin Ulusal Yönetimi Emniyet Sorumlusu Mecid Farac, Mahmud Abbas’a olan yakınlıklarını kullanarak yönetimi devralmayı hedefliyorlar. Ancak hem Hüseyin el-Şeyh hem de Mecid Farac’ın siyasi bir tabanı yok ve El Fetih’in liderleri tarafından, yükselişlerini halk tabanına veya parti kimliklerine değil Abbas’ın desteğine borçlu olan sonradan görmeler olarak nitelendiriliyorlar.

Diğer adaylar arasında Filistin Futbol Federasyonu başkanlığı görevini maharetle kullanarak destekçilerini artıran Cibril er-Racub ve partinin eski kuşağı arasında popüler olan El-Fetih’in genel başkan yardımcısı Mahmud el-Aloul yer alıyor. Cibril er-Racub ve Mahmud el-Aloul El Fetih partisi içinde destek görseler de Filistin Ulusal Yönetimi içinde yetkili değiller. Bu da başkanlık koltuğu için bir çekişme olması durumunda, zorla veya rüşvet yoluyla destekçi toplamak için gerekli devlet kaynaklarına erişemeyecekleri anlamına geliyor.

Diğer adaylar ise farklı bir oyun oynayarak esas adaylar birbirini harcadıktan sonra mutabakat adayı olarak ortaya çıkabilmek için mücadelenin dışında kalmaya çalışıyorlar. Bunlar arasında Ulusal Yönetim’in başbakanı Muhammed Iştiyye ve eski Dışişleri Bakanı Nasır el-Kudve de bulunuyor. Başta sürgündeki El Fetih lideri Muhammed Dahlan olmak üzere, kazanamayacaklarının bilincinde olan başka isimler de kendilerini iktidarı belirleyecek taraf olarak konumlandırmaya çalışıyor.

Tehlikeli bir durum

Abbas’ın sahneyi terk etmesi, Ulusal Yönetim için gerçek bir tehlikeye yol açacaktır. Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi’nin Mart ayında yaptığı ankete göre, Filistinlilerin yüzde 63’ünün bir kazanımdan ziyade bir yük olarak nitelendirdiği bu sistem hiç de popüler değil.

Nablus, Cenin ve diğer şehirlerdeki yerel silahlı grupların Ulusal Yönetim’in zayıflığından doğan boşluğu doldurmak için ortaya çıktığı Batı Şeria’da kötüleşen güvenlik koşulları Filistin Ulusal Yönetimi’nin durumunu daha da tehlikeli hale getiriyor. Hamas ise Filistin Ulusal Yönetimi’nin yolsuzluklarını ve acizliğini ön plana çıkararak ve İsrail ile çatışarak Filistin Ulusal Yönetimi’nin istikrarsızlığına katkı sağlıyor.

İktidar değişimi ister kısa ister uzun sürsün, ister düzen içinde ister kargaşa içinde olsun, tehlikeli bir an olacaktır. Merkezi bir siyasi ve güvenlik otoritesinin yokluğunda, yerel dinamikler kendilerini gösterecektir. El Halil’deki Cibril er-Racub ve Ramallah’taki Hüseyin eş-Şeyh ve Mecid Farac gibi yerel liderler tamamen yerel sebeplerden dolayı nüfuz sahibi olabilirler. Şu ana kadar Batı Şeria’da siyasi olarak kendini gösteremeyen Hamas, hedeflerine sempati duyan yerel liderleri destekleyerek halk tarafından desteklendiği bölgelerde harekete geçmeye karar verebilir.

Kargaşa içinde bir geçiş süreci bilhassa istikrar bozucu olacaktır. Uzun sürecek bir iktidar değişimi süreci kolaylıkla şiddete yol açabilir ki Batı Şeria’da hafif silahların çok fazla olması bu ihtimali daha da tehlikeli hale getiriyor. Eğer şiddet olayları patlak verirse, bu olaylar kaçınılmaz olarak İsrail güçlerini hedef alacak ve İsrail’in tepkisini çekecektir. Bu tür olaylara karşı önlem almak için İsrail askeri müdahalede bulunacaktır. Bu durum, Mahmud Abbas’ın yerine geçecek kişinin yönetme kabiliyetine daha da zarar verecektir.

Hazırlanmayı başaramayan, başarısızlığa hazırlanır

Süreç tüm hızıyla devam ederken istikrarlı bir geçiş süreci sağlanamaz. O anın harareti içinde, rakiplerden işbirliği yapmaları beklenemeyecek kadar yüksek riskler söz konusu olacaktır.

Abbas hala süreci şekillendirebilecek kadar güçlüyken süreç şimdi başlamalıdır. Yerine geçecek kişiyi tayin etmesine gerek yok. Bunun yerine, kabiliyetli liderlerin belirlenmesi ve seçilmesi için süreci ve kuralları belirlemesi yeterli olacaktır.

El Fetih ve Hamas arasındaki anlaşmazlıklar ve Filistin siyasetinin giderek ayrışan yapısı göz önüne alındığında, böyle bir sürecin tamamen demokratik olmasını beklemek fazla iyimser olabilir. Ancak El Fetih’in güvenilir liderler çıkarma kabiliyetini yeniden canlandırmak en azından iktidar değişimi sürecini istikrara kavuşturabilir.

Mahmud Abbas’ın bu adımları kendisinin atması pek olası değil, zira bu onun liderlik tarzına ters düşüyor. Bunun yerine, söz konusu süreç, Mahmut Abbas üzerinde müşterek baskı kurabilecek Avrupalı ve bölgesel aktörlerden oluşan bir koalisyonu bir araya getirebilecek kadar diplomatik güce sahip tek uluslararası aktör olan ABD tarafından oluşturulmalıdır. Washington bu süreci başlatmalı ve öncülük etmeli, ancak doğrudan kontrol etmemelidir. ABD bunun yerine Filistin siyasetini anlayan ve tüm aktörleri tanıyan Arap müttefikleriyle ortaklık içinde çalışmalıdır.

Böyle bir sürecin oluşturulması kolay olmayacaktır. Ancak bu süreç şimdi oluşturulmazsa, muhtemel sonuç Mahmud Abbas’ın sahneden çekilmesi halinde istikrarın ortadan kalkması ve hatta Ulusal Yönetim’in potansiyel çöküşü olacaktır. Böyle bir şey gerçekleşirse, bunun etkisi bölge için felakete yol açabilir. Şiddet olayları Filistin topraklarından İsrail’e ve hatta Ürdün’e sıçrayabilir. Bu durum, dikkati ve imkânları başka bir yere odaklanmış olsa dahi ABD’yi İsrail-Filistin çatışmasına sürükleyecektir. ABD’nin bölgedeki etkisinin azaldığı bir dönemde, istikrarlı bir Filistin Ulusal Yönetimi’nin önünü açmak Washington’un hala olumlu bir fark yaratabildiğini göstermesinin yollarından biridir.

Bu yazı ilk kez 23 Mayıs 2023’te yayımlanmıştır.

 

Ghaith al-Omari’nin Foreign Affairs dergisinde yayınlanan “The Palestinian Succession Crisis” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/palestinian-territory/palestinian-succession-crisis

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Filistin’de Mahmud Abbas’tan sonra ne olacak?

Filistin halkına göre, Filistin Ulusal Yönetimi yolsuzluklara batmış, varlığı zarar veren bir yapı. Bu yapının başkanı Mahmut Abbas’tan sonra, neler olabileceği üzerine çizilen senaryolarsa hiç parlak değil.

İsrail ve Filistin arasındaki müzakereler sonucunda 1994 yılında kurulan Filistin Ulusal Yönetimi 2005 yılından beri şimdi 87 yaşında olan Mahmud Abbas tarafından yönetiliyor ve yerine kimin geçeceği henüz belli değil. Bu belirsizlik Filistinliler arasında düşük popülerliğe sahip ve Hamas ile anlaşmazlık içindeki Filistin Ulusal Yönetimi’nin geleceğini tartışmaya açıyor. Filistin’de Mahmut Abbas’tan sonra ne olacak, sorusuna verilen yanıtlar iyimser sayılmaz.

Filistin barış müzakereleri ekibinin eski danışmanı ve Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nde araştırmacı olan Ghaith Al-Omari, Foreign Affairs dergisi için kaleme aldığı yazıda, Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’ın sahneden çekilmesi sonucunda ortaya çıkabilecek iktidar mücadelesini ve bunun muhtemel etkilerini detaylı bir şekilde ele alıyor.

Yazından öne çıkan bazı bölümleri paylaşıyoruz:

“Mahmud Abbas, 2005 yılında Yaser Arafat’ın ölümüyle boşalan Filistin Ulusal Yönetimi başkanlığına dört yıllığına seçilmişti. O zamandan beri hiç seçim yapılmadı ve son seçimden 18 yıl sonra Mahmud Abbas hâlâ görevde.

Filistin Ulusal Yönetimi, İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasında 1994 yılında yapılan anlaşma ile kuruldu. Yetkileri Batı Şeria’nın bazı kısımları ve Gazze ile sınırlı olan Filistin Ulusal Yönetimi, kısa süre içinde Filistin siyasi düzeninin ağırlık merkezi haline geldi. Ulusal Yönetim’in yapısı, teoride yasama (Filistin Yasama Meclisi), yargı ve yürütme arasında kuvvetler ayrılığı olacak şekilde Mısır, Suriye ve Tunus’u örnek aldı. Oysa başkanlık makamı, hükümetin diğer iki kanadı üzerinde tahakküm sahibi. Mahkemeler yürütme erki karşısında zayıf, Mahmut Abbas yasama organını kontrol ediyor ve başbakanı atama ve görevden alma yetkisine sahip. Güvenlik güçlerini de yöneten Mahmud Abbas, selefi Arafat gibi aynı anda hem Ulusal Yönetim’in başkanı, hem de Filistin Kurtuluş Ordusu’nun lideri ve El Fetih partisinin başkanı olarak partinin yasama organındaki oylarını da kontrol ediyor. Her ne kadar popülaritesi azalıyor olsa da, Ulusal Yönetim hâlâ Batı Şeria’nın yönetim organı, Filistinlilerin uluslararası platformdaki sesi ve seküler Filistin siyasetinin kalesi. Mahmud Abbas’ın üstlendiği çeşitli roller onu Filistin’deki yönetimin odak noktası haline getiriyor.

1987’de kurulan Hamas ise Filistin Ulusal Yönetimi’nin uzun süredir en büyük rakibi Hamas, işgalciler ile yapılacak herhangi bir barışı gayrimeşru gören İslamcı bir örgüt. Askeri kanadı da bulunan Hamas, ABD de dâhil olmak üzere birçok Batı ülkesi tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor.

Yumuşak geçiş zor

Ulusal Yönetim’in popülaritesi oldukça düşük ve Mahmud Abbas şu an 87 yaşında. Her geçen yıl yerine kimin geçeceği ile ilgili söylentiler daha da artıyor. Yeni bir başkanın seçilme zamanı geldiğinde, yumuşak bir geçiş ihtimali çok az. Mahmud Abbas, yerine kimin geçeceği sorusunun cevapsız kalmasını sağlayarak ve bu kişinin seçilmesi için bir mekanizma oluşturmayı reddederek iktidarı elinde tutmaya devam etti. Bu da, ölmesi ya da aniden istifa etmesi halinde uzun süreli ve şiddetli bir mücadelenin ortaya çıkabileceği anlamına geliyor. Böyle bir mücadele yalnızca Filistin Ulusal Yönetimi’ni kimin yöneteceğini ve bir yönetim organı olarak hayatta kalıp kalmayacağını değil, aynı zamanda Filistin ulusal hareketinin geleceğini de belirleyebilir.

Çöken otorite

Filistin Ulusal Yönetimi’nin, ABD’nin İsrail işgalini sona erdirecek bir anlaşmanın ardından kurulmasını umduğu bağımsız bir Filistin devletine yönelik geçici bir adım olması amaçlanıyordu. Ancak bu anlaşma hiçbir zaman gerçekleşmedi ve barış süreci 1990’ların sonunda duraklayınca Filistin Ulusal Yönetim’i fiilen kalıcı hale geldi. Kısa süre içinde hantal, etkisiz ve yönetmekten ziyade yandaşlara iltimas geçmekle ilgilenen bir kuruma dönüştü. Kuruluşundan sonraki birkaç yıl içinde pek çok Filistinli, Ulusal Yönetim’i yolsuzluk, adam kayırma ve beceriksiz ile özdeşleştirdi.

Bu eğilimler 2005 seçimlerinden çok daha önce başlamış olsa da Mahmud Abbas’ın liderliğinde ivme kazandı. İsrail işgalini sona erdirmek için yürütülen müzakerelerdeki başarısızlığı Filistin Ulusal Yönetimi’nin itibarına bilhassa zarar verdi. 2010 yılına gelindiğinde Filistin halkı diplomasiye olan inancını yitirmişti.

Müzakerelerden yana olan ve genellikle şiddete karşı çıkan Mahmud Abbas, 2011 yılında Birleşmiş Milletler’e katılmak için başvurarak İsrail ile çözüme giden alternatif bir yol aradı. Başvuru başarısız olunca bu çaba geri tepti. Filistinliler, Uluslararası Havacılık Örgütü, UNESCO ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi bazı BM kuruluşlarına katılmayı başardılar. Ancak bunun Filistinlilerin hayatına pek az elle tutulur etkisi oldu.

Aynı zamanda İsrail siyasetinin sağa kayması ilişkileri daha da kötüleştirdi ve Filistin Ulusal Yönetimi’nin başta güvenlik alanı olmak üzere İsrail ile yapacağı her türlü işbirliğini son derece olanaksız hale getirdi.

Bugün ise Ulusal Yönetim hâlâ diplomasiyi benimsiyor ve müzakere çağrılarında bulunuyor. Ancak Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi tarafından Mart ayında yapılan bir ankete göre, Filistinlilerin sadece yüzde 18’i işgali sona erdirmek için en iyi yolun müzakereler olduğuna inanıyor ve yüzde 69’u uluslararası kuruluşların İsrail politikalarını yumuşatabileceğini düşünmüyor.

Ulusal yönetim zorda

Ulusal Yönetim içeride de zorluklar ile karşı karşıya. Mahmud Abbas 2006 yılında meşruiyetini güçlendirmek Filistin Yasama Meclisi seçimlerinin yapılması çağrısında bulundu. Hamas, Filistin Ulusal Yönetimi’nin yolsuzluklarını hedef alan bir kampanya yürüttü ve 74 sandalye kazandı. Mahmut Abbas’ın El Fetih partisi ise yalnızca 45 sandalye kazanabildi. İktidar paylaşımı için yapılan müzakereler başarısızlıkla sonuçlandı ve şiddet olayları patlak verdi.

2007 yılında silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmalar Gazze Şeridi’nde yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep oldu. Hamas çatışmalarda üstün geldi, Ulusal Yönetim’i kovarak bölgeyi ele geçirdi. İsrail buna Gazze’ye abluka uygulayarak karşılık verdi ve Filistinlileri coğrafi ve siyasi olarak bölünmüş bir halde bıraktı. Filistin Ulusal Yönetimi ise Batı Şeria’da iktidarını sürdürdü. Bu olaylar Ulusal Yönetim’i sarstı ve Mahmud Abbas Ulusal Yönetim’in itibarını yeniden tesis etmek için reform yanlısı bir başbakan olan Selam Feyyad’ı atadı.

Selam Feyyad’ın başbakanlığı kısa sürdü. Yolsuzlukla mücadele tedbirlerine El Fetih liderlerinin şiddetli muhalefet göstermesi nedeniyle 2013 yılında görevden alındı. Selam Feyyad’ın yolsuzluğu azaltmaya, maliyede şeffaflığı ve kamu sektöründe verimliliği artırmaya yönelik reformları rafa kaldırıldı. Bugün Filistinlilerin yaklaşık yüzde 80’i Filistin Ulusal Yönetimi’nin yolsuzluk içinde olduğuna inanıyor ve Nisan ayında kamuoyu araştırmacısı Halil Şikaki tarafından yapılan bir anket ilk kez Filistinlilerin çoğunluğunun Ulusal Yönetim’in çökmesinin kendi çıkarlarına olacağına kanaat getirdiğini gösteriyor.

Huzursuzluk kapıda bekliyor

Halkın Ulusal Yönetim’den duyduğu memnuniyetsizlik, Ulusal Yönetim’in giderek daha da otoriter hale gelmesinden sonra daha da arttı.

Filistin Ulusal Yönetimi hiçbir zaman demokrat olmadı. Ancak Mahmud Abbas, 2007’deki meclis seçimlerinde zafer kazanan Hamas’ı yönetme kabiliyetinden mahrum bırakma girişimlerinden başlayarak, gücü elinde toplamak için geriye kalan tüm denge ve denetleme mekanizmalarını bir kenara attı. Yargıyı kendi kontrolü altına aldı. 2016’da çıkardığı bir başkanlık kararnamesi ile Filistin Anayasa Mahkemesi’ni kurarak aldığı kararlara yasal bir kılıf uydurdu. Mahmud Abbas bu mahkemeyi kendi yandaşlarıyla doldurdu. Mahkeme onun lehine karar alarak ulusal ve yerel seçimlerin ertelenmesini onayladı. İki yıl sonra mahkeme yasama meclisini feshetti.

Bu kurumlar hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız olmamış olsa Mahmud Abbas’ın gücü elinde toplaması yine de önemli bir gelişmeydi. Mahmud Abbas’ın selefi de elbette hiçbir şekilde demokrat değildi. Ancak Arafat’ın siyasete yönelik uzlaşmacı bir yaklaşımı vardı; eleştiriye izin veriyor, işbirliğini çatışmaya tercih ediyor ve El Fetih içinde genç, enerjik siyasi yetenekleri cezbeden bir canlılığı teşvik ediyordu. Bunun sonucunda Arafat öldüğünde iktidar değişimi sorunsuz oldu. Mahmud Abbas ise her türlü fikir ayrılığını bir meydan okuma olarak görüyor, kendi politikalarını ve kararlarını sorgulayacak yetenekleri partiye katmaktan korkuyor.

Abbas’ın tabanı yok

Bu yaklaşım El Fetih’i sıkı bir şekilde kontrol altına almasını sağlamış olsa da partinin tabanı daraldı ve siyasetle ilgilenen genç Filistinliler için cazibesi azaldı. Mahmud Abbas, kendisine siyasi taban oluşturmaya çalışan ya da fazla popüler hale gelen parti üyelerine karşı hızlıca harekete geçti. Parti üyelerinin dışlanması ve ihraç edilmesi partiyi yetenekli siyasetçilerden mahrum bıraktı, liderlik için pek çok aday bulunsa bile hiçbiri ciddi bir rakip teşkil etmiyor.

Yine de Mahmud Abbas’ın ilerleyen yaşı nedeniyle parti ve hükümet içindeki isimler, zamanı geldiğinde nasıl hareket edecekleri konusunda dikkatli bir şekilde plan yapmaya başladılar. Filistin Kurtuluş Örgütü Genel Sekreteri Hüseyin el-Şeyh ve Filistin Ulusal Yönetimi Emniyet Sorumlusu Mecid Farac, Mahmud Abbas’a olan yakınlıklarını kullanarak yönetimi devralmayı hedefliyorlar. Ancak hem Hüseyin el-Şeyh hem de Mecid Farac’ın siyasi bir tabanı yok ve El Fetih’in liderleri tarafından, yükselişlerini halk tabanına veya parti kimliklerine değil Abbas’ın desteğine borçlu olan sonradan görmeler olarak nitelendiriliyorlar.

Diğer adaylar arasında Filistin Futbol Federasyonu başkanlığı görevini maharetle kullanarak destekçilerini artıran Cibril er-Racub ve partinin eski kuşağı arasında popüler olan El-Fetih’in genel başkan yardımcısı Mahmud el-Aloul yer alıyor. Cibril er-Racub ve Mahmud el-Aloul El Fetih partisi içinde destek görseler de Filistin Ulusal Yönetimi içinde yetkili değiller. Bu da başkanlık koltuğu için bir çekişme olması durumunda, zorla veya rüşvet yoluyla destekçi toplamak için gerekli devlet kaynaklarına erişemeyecekleri anlamına geliyor.

Diğer adaylar ise farklı bir oyun oynayarak esas adaylar birbirini harcadıktan sonra mutabakat adayı olarak ortaya çıkabilmek için mücadelenin dışında kalmaya çalışıyorlar. Bunlar arasında Ulusal Yönetim’in başbakanı Muhammed Iştiyye ve eski Dışişleri Bakanı Nasır el-Kudve de bulunuyor. Başta sürgündeki El Fetih lideri Muhammed Dahlan olmak üzere, kazanamayacaklarının bilincinde olan başka isimler de kendilerini iktidarı belirleyecek taraf olarak konumlandırmaya çalışıyor.

Tehlikeli bir durum

Abbas’ın sahneyi terk etmesi, Ulusal Yönetim için gerçek bir tehlikeye yol açacaktır. Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi’nin Mart ayında yaptığı ankete göre, Filistinlilerin yüzde 63’ünün bir kazanımdan ziyade bir yük olarak nitelendirdiği bu sistem hiç de popüler değil.

Nablus, Cenin ve diğer şehirlerdeki yerel silahlı grupların Ulusal Yönetim’in zayıflığından doğan boşluğu doldurmak için ortaya çıktığı Batı Şeria’da kötüleşen güvenlik koşulları Filistin Ulusal Yönetimi’nin durumunu daha da tehlikeli hale getiriyor. Hamas ise Filistin Ulusal Yönetimi’nin yolsuzluklarını ve acizliğini ön plana çıkararak ve İsrail ile çatışarak Filistin Ulusal Yönetimi’nin istikrarsızlığına katkı sağlıyor.

İktidar değişimi ister kısa ister uzun sürsün, ister düzen içinde ister kargaşa içinde olsun, tehlikeli bir an olacaktır. Merkezi bir siyasi ve güvenlik otoritesinin yokluğunda, yerel dinamikler kendilerini gösterecektir. El Halil’deki Cibril er-Racub ve Ramallah’taki Hüseyin eş-Şeyh ve Mecid Farac gibi yerel liderler tamamen yerel sebeplerden dolayı nüfuz sahibi olabilirler. Şu ana kadar Batı Şeria’da siyasi olarak kendini gösteremeyen Hamas, hedeflerine sempati duyan yerel liderleri destekleyerek halk tarafından desteklendiği bölgelerde harekete geçmeye karar verebilir.

Kargaşa içinde bir geçiş süreci bilhassa istikrar bozucu olacaktır. Uzun sürecek bir iktidar değişimi süreci kolaylıkla şiddete yol açabilir ki Batı Şeria’da hafif silahların çok fazla olması bu ihtimali daha da tehlikeli hale getiriyor. Eğer şiddet olayları patlak verirse, bu olaylar kaçınılmaz olarak İsrail güçlerini hedef alacak ve İsrail’in tepkisini çekecektir. Bu tür olaylara karşı önlem almak için İsrail askeri müdahalede bulunacaktır. Bu durum, Mahmud Abbas’ın yerine geçecek kişinin yönetme kabiliyetine daha da zarar verecektir.

Hazırlanmayı başaramayan, başarısızlığa hazırlanır

Süreç tüm hızıyla devam ederken istikrarlı bir geçiş süreci sağlanamaz. O anın harareti içinde, rakiplerden işbirliği yapmaları beklenemeyecek kadar yüksek riskler söz konusu olacaktır.

Abbas hala süreci şekillendirebilecek kadar güçlüyken süreç şimdi başlamalıdır. Yerine geçecek kişiyi tayin etmesine gerek yok. Bunun yerine, kabiliyetli liderlerin belirlenmesi ve seçilmesi için süreci ve kuralları belirlemesi yeterli olacaktır.

El Fetih ve Hamas arasındaki anlaşmazlıklar ve Filistin siyasetinin giderek ayrışan yapısı göz önüne alındığında, böyle bir sürecin tamamen demokratik olmasını beklemek fazla iyimser olabilir. Ancak El Fetih’in güvenilir liderler çıkarma kabiliyetini yeniden canlandırmak en azından iktidar değişimi sürecini istikrara kavuşturabilir.

Mahmud Abbas’ın bu adımları kendisinin atması pek olası değil, zira bu onun liderlik tarzına ters düşüyor. Bunun yerine, söz konusu süreç, Mahmut Abbas üzerinde müşterek baskı kurabilecek Avrupalı ve bölgesel aktörlerden oluşan bir koalisyonu bir araya getirebilecek kadar diplomatik güce sahip tek uluslararası aktör olan ABD tarafından oluşturulmalıdır. Washington bu süreci başlatmalı ve öncülük etmeli, ancak doğrudan kontrol etmemelidir. ABD bunun yerine Filistin siyasetini anlayan ve tüm aktörleri tanıyan Arap müttefikleriyle ortaklık içinde çalışmalıdır.

Böyle bir sürecin oluşturulması kolay olmayacaktır. Ancak bu süreç şimdi oluşturulmazsa, muhtemel sonuç Mahmud Abbas’ın sahneden çekilmesi halinde istikrarın ortadan kalkması ve hatta Ulusal Yönetim’in potansiyel çöküşü olacaktır. Böyle bir şey gerçekleşirse, bunun etkisi bölge için felakete yol açabilir. Şiddet olayları Filistin topraklarından İsrail’e ve hatta Ürdün’e sıçrayabilir. Bu durum, dikkati ve imkânları başka bir yere odaklanmış olsa dahi ABD’yi İsrail-Filistin çatışmasına sürükleyecektir. ABD’nin bölgedeki etkisinin azaldığı bir dönemde, istikrarlı bir Filistin Ulusal Yönetimi’nin önünü açmak Washington’un hala olumlu bir fark yaratabildiğini göstermesinin yollarından biridir.

Bu yazı ilk kez 23 Mayıs 2023’te yayımlanmıştır.

 

Ghaith al-Omari’nin Foreign Affairs dergisinde yayınlanan “The Palestinian Succession Crisis” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.foreignaffairs.com/palestinian-territory/palestinian-succession-crisis

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x