Japonya, iklimi ve topografyası nedeniyle doğal afetlere karşı özellikle savunmasız ve tarihi boyunca sayısız deprem, tayfun ve diğer türde afetler yaşamış bir ülke. Peki, Japonya’da devlet ve kurumlar doğal afetlere nasıl hazırlanıyor?
Bu ülkede yüksek oranda doğal afet görülmesinin pek çok sebebi var: Birincisi; ülke mevsimsel yağmur cepheleri ve tayfunların yanı sıra Japonya Denizi’ndeki yoğun kar yağışı gibi aşırı iklimsel değişikliklere tâbi. İkincisi; Japonya’nın topografyası engebeli, çok sayıda fay (kırık) ve dik yokuş bulunuyor. Üçüncüsü; Japonya Pasifik deprem kuşağında olduğundan sık sık depremler yaşanırken, karmaşık kıyı şeridi tsunamilerin dev dalgalarına karşı savunmasız kalıyor. Ve dördüncüsü; 83 aktif volkanıyla Japonya, dünyada en çok aktif yanardağı bulunan ülkelerden biri ve “Pasifik Ateş Halkası¨ olarak bilinen deprem kuşağının bir parçası.
Bundandır ki bu ülke için doğal afetler bağlamında “eğer olursa” değil, “ne zaman olur” sorusu daha hayati bir mesele.
Aslında bu durum, Türkiye için de geçerli; dolayısıyla çoğu kez dile getirildiği gibi Japonya örneğinden çıkarabileceğimiz çok ders var.
Yerel topluluklar ve bireylerin kendilerinin alabileceği önlemler kadar devlet ve yerel yönetimlerin yapabileceği hazırlıklar da söz konusu.
Bu yazıda Japonya’da devlet ve devletle işbirliğindeki kurumlar tarafından yapılan doğal afet hazırlıklarından örnekler tanıtılıyor.
Japonya’da doğal afet yönetim anlayışı
Japonya için afetlere hazır olmak, ülkenin en temel prensiplerinden biri. Genel olarak doğal afet politikası Bakanlar Kabinesi, Arazi, Altyapı, Ulaştırma ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı aracılığıyla yürütülüyor. Ancak tüm bakanlıkların, hatta Dışişleri Bakanlığı’nın bile kendisine özgü Afet Yönetim Planı mevcut.
Ülke bazında Arazi, Altyapı, Ulaştırma ve Turizm Bakanlığı tarafından vatandaşların bölgelerinde ne tür felaketlerin olabileceğini öğrenebilecekleri bir tehlike haritası portal sitesi işletilmekte. Ayrıca başkentte, Tokyo Büyükşehir Belediyesi, halkın olası bir depreme hazırlıklı olmasına yardım edebilmek adına “Afete Hazırlık Tokyo” (Tokyo Bousai) adlı bir el kitabı hazırlıyor, bunu düzenli aralıklarla güncelleyip ücretsiz ve basılı formatta dağıtıyor.
“Bousai” Japonca’da “afete hazırlık” anlamına gelir ve “Afete Hazırlık Tokyo” megapolisin kentsel yapısı ve sakinlerinin yaşam tarzları gibi çeşitli yerel özelliklerine göre uyarlanmıştır. Bir afete nasıl hazırlanılacağı ve nasıl müdahale edileceği hakkında anlaşılması kolay bilgiler içerir. Bu bilgiler hem acil bir durumda hem de şimdi proaktif bir şekilde hazırlanmaya yardımcı olmak için kullanışlıdır.
Tokyo Büyükşehir Afet Önleme Haritası ise mevcut hava koşullarını, tahliye konumlarını, acil durum su tedarik merkezlerini vb. gösteren, birden çok dilde sağlanan etkileşimli bir haritadır. Ayrıca çocuklarda afet farkındalığını artırmayı hedefleyen bir manga çizgi romanı mevcut olup, İngilizceye de çevrilmiştir.
Japonya’daki idari sorumluluk paylaşımı ile genel anlamda doğal afete hazırlıklı olma anlayışını Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın raporunda şu şekilde özetleniyor:
Kriz yönetim döngüsündeki ana adımlar şunlar: “Hazırlık”, “müdahale”, “kurtarma”, ve “hafifletme”. Bireylerin ve yerel toplulukların kendi doğal afet hazırlıkları kadar ülke bazında da hazırlıklı olmak, hızla afet alanına müdahale edebilmek son derece önemli.
Yazının bundan sonraki kısmında Japonya’daki devletin rasyonel planlama ile hazırlık yöntemlerini ve bu yöntemleri hayata geçiren önemli kamu kuruluşları yer alıyor.
Depreme dair ulusal veri toplama ve bilgilendirme sistemi
Japonya Meteoroloji Ajansı (JMA), ülke genelinde sismik ve volkanik aktiviteyi operasyonel olarak izler ve depremler, tsunamiler ve volkanik patlamalarla ilgili felaketlerin neden olduğu hasarı azaltmak için ilgili uyarıları ve bilgileri yayınlar.
Japonya Meteoroloji Ajansı’nın Deprem Erken Uyarı Sistemi, tahmini sismik yoğunlukların ve ana hareketin beklenen varış zamanının önceden duyurulmasını sağlar. Bu tahminler, merkez üssü yakınında sismograflar tarafından gözlemlenen dalga formu verilerini kullanan depremin odak ve büyüklüğünün hızlı analizine dayanır.
Deprem Erken Uyarısı, trenlerin hızlı bir şekilde yavaşlatılması, tehlikeden kaçınmak için asansörlerin kontrol edilmesi, fabrikalar, ofisler, evler ve uçurum gibi tehlike arz eden ortamlarda bulunanların kendilerini korumaya alması adına bir dizi önleme izin vererek depremin yol açacağı hasarı azaltmayı amaçlıyor.
Daha geniş kitlelere ulaşmak kaygısıyla 1 Ekim 2007’de, TV ve radyo gibi çeşitli medya kuruluşları da Deprem Erken Uyarı hizmetine katıldılar.
Japonya Meteoroloji Ajansı, depremleri izlemek için şu anda yaklaşık 200 sismograf ve 600 sismik yoğunluk ölçerden oluşan bir “deprem gözlem ağı” işletmekte. Bu veriye ek olarak, yerel yönetimler ve Ulusal Yer Bilimi ve Afet Önleme Araştırma Enstitüsü (NIED) tarafından yönetilen 3 bin 600’den fazla sismik yoğunluk ölçerden de veri alıyor. Veriler Tokyo’daki Japonya Meteoroloji Ajansı genel merkezdeki Deprem Olayları Gözlem Sistemi’ne (EPOS) ve Osaka Bölgesi Meteoroloji Gözlemevi’ne gerçek zamanlı olarak giriliyor. Bir deprem meydana geldiğinde, Japonya Meteoroloji Ajansı derhal merkez üssü, büyüklüğü ve gözlemlenen sismik yoğunluğu hakkında bilgi paylaşıyor. Sismik şiddetin Japonya ölçeğinde 3 veya daha fazla olması durumunda, kurum bir buçuk dakika içinde Sismik Şiddet Bilgisi raporu düzenliyor.
Japonya Meteoroloji Ajansı’nın sismik şiddet ölçeği 0’dan (algılanamaz) başlar, 7’ye kadar çıkar. Bilgilendirme, afet önleme yetkililerine özel hatlar aracılığıyla yapılır. Yerel yönetimler ve medya aynı bilgiyi halka ulaştırır. Bu bilgi aynı zamanda deprem afetleri ile ilgili kurtarma ve yardım operasyonlarının başlatılması için tetikleyici olarak hayati bir rol oynar.
Japonya Meteoroloji Ajansı’na destek olan NIED, deprem, volkan, sel, toprak kayması, meteorolojik değişiklikler, kar ve buz zararları gibi nedenlerle meydana gelen afetleri araştırarak, insanların can ve mallarını doğal afetlerden korumayı ve toplumu doğal afetlere karşı dirençli hale getirmeyi amaçlar.
Selefi Ulusal Afet Önleme Araştırma Merkezi (NRCDP), 1963 yılında Bilim ve Teknoloji Ajansı’nın yetkisi altında ulusal bir araştırma enstitüsü olarak kuruldu. NIED Araştırma Departmanları arasında Deprem, Tsunami ve Volkan Ağ Merkezi veya Ulusal Afet Direnci Araştırma Merkezi bulunur. Kurumun projeleri arasında Gelişmiş Deprem ve Tsunami Tahmin Teknolojileri Projesi veya Altyapıların Direncini Artırmak için Ar-Ge gibi projeler yürütülmekte.
NIED, birinci sınıf yüksek yoğunluklu gözlem ağlarını kullanarak deprem, tsunami, volkan, meteorolojik afetler, dünyanın en büyük deneysel tesislerini kullanarak deneysel araştırmalar, etkili afet müdahalesi sağlamak için tehlike riski araştırmaları, rehabilitasyon ile ilgili bilgilerin kullanımına ve uygulanmasına ilişkin verileri yayınlar. Afetlerin kapsamlı ve bilimsel bir görseli olarak NIED’nin “Kyoşin Monitörü” (kuvvetli hareket monitörü), Japon takımadalarındaki tüm sismik aktiviteyi görselleştirir ve canlı yayınlar.
Tehlike haritalaması JMA ve NIED’den gelen bilgilerle yapılıyor. Potansiyel afet bölgelerinin haritalanması ve tahliye planlarının geliştirilmesi, doğal afetlere hazırlanmada önemli bir adım. Bu bilgiler, özellikle hassas olan alanları belirlemek ve kaynakların tahsisine öncelik vermek için kullanılıyor.
Japonya Ulusal Sismik Tehlike Haritaları, bir hükümet kuruluşu olan Deprem Araştırma Teşvik Merkezi (HERP) tarafından, gelecekte Japonya’da meydana gelebilecek depremlerin neden olduğu kuvvetli hareketleri tahmin etmek ve tahmini sonuçları haritalarda göstermek için hazırlanır. Ulusal Sismik Tehlike Haritaları iki tür haritadan oluşur: deprem oluşumunun uzun vadeli olasılıksal değerlendirmelerini ve güçlü hareket değerlendirmesini birleştiren Olasılıksal Sismik Tehlike Haritaları (PSHM) ve Belirlenmiş Sismik Kaynak Fayları için Sismik Tehlike Haritaları (J-SHIS’te Senaryo Deprem Sarsıntı Haritaları (SESM) olarak da anılır). Diğer olası doğal afet türleri için de risk haritaları mevcut. Bu haritalara ücretsiz NHK (Japonya için TRT) web sitesinde erişilebilir ve istenirse risk haritası kişinin posta koduna kadar daraltılabilir.
1995’teki depremden alınan dersler
17 Ocak 1995’teki Büyük Hanşin-Awaji Depremi’nde 6 bin 434 kişinin vefat etti ve 100 binden fazla bina yıkıldı. Bu, Japonya’nın II. Dünya Savaşı’nın sonundan bu yana gördüğü en büyük hasardı. Aynı zamanda, o dönemde ulusal deprem felaketi önleme tedbirlerindeki çeşitli sorunları da gün ışığına çıkardı. Bu sorunlara dayanarak, Temmuz 1995’te “Deprem Afetlerinin Önlenmesine İlişkin Özel Tedbir Yasası” çıkarıldı.
Bu yasa, deprem afetlerinde can ve mal kaybının önlenmesine ilişkin kapsamlı bir ulusal politikayı teşvik etmek üzere tasarlanmıştır. Kanun çıkartılırken ulusal sistemin deprem araştırmalarının sonuçlarını kamuoyuna ve afet önleme kuruluşlarına yeterince iletmekte ve uygulamakta başarısız olduğu kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, Deprem Araştırma Teşvik Merkezi (HERP) bu kanunla Başbakanlığa bağlı özel bir devlet kurumu olarak kurulmuştur. Daha sonra Milli Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’na devredilmiştir. Devlet politikasıyla doğrudan bağlantılı olan deprem araştırmalarına ilişkin sorumluluk sistemlerini netleştirmek için kurulmuştur. Bunu devlet kapasitesi ile entegre bir şekilde yönetir.
Deprem Araştırma Teşvik Merkezi, bir müdür (Milli Eğitim, Kültür, Spor, Bilim ve Teknoloji Bakanı) ve personelden (ilgili bakanlık ve kurumların bakan yardımcıları gibi) oluşur. Bunların altında ilgili devlet daireleri ve akademi kadrolarından oluşan çeşitli komiteler bulunur. “Politika Komitesi”, deprem araştırmalarının desteklenmesine ilişkin temel politikanın planlanmasını uygular. Ayrıca bütçeleri ve diğer idari işleri koordine eder. “Deprem Araştırma Komisyonu” ise aylık olarak düzenli olarak toplanır ve araştırma ve gözlem sonuçları ile çalışma sonuçlarını sınıflandırır ve analiz eder. Bu şekilde sismik aktiviteye dair değerlendirme sonuçları yayınlanır. Ayrıca, zarar verici depremler veya belirgin sismik faaliyetlere yanıt olarak özel amaçlı toplantılar da düzenlenir.
Yenilik ve gelenek bir arada
Toplumda afetlere karşı dayanıklılık oluşturmak, doğal afetlerin etkileriyle başa çıkma, iyileşme ve uyum sağlama becerilerini güçlendirmeyi içerir. Bu, yerel halkın geçim kaynaklarının iyileştirilmesi, yerel kurumların güçlendirilmesi ve toplum liderliğindeki afet risk yönetimi girişimlerinin desteklenmesi de dâhil olmak üzere bir dizi önlemle başarılabilir. Bu önlemlerden en önemlilerinden biri de inşaat yürütmelikleridir.
Japonya’da eski tarihlerden bu yana ahşap binalar yaygındır ve insanlar sıklıkla “Tapınak gibi geleneksel ahşap yapılar depreme karşı çok dayanıklıdır. Depremde yıkılmadan söğüt gibi eğilirler” derler. Bu şekilde büyük depremlerde çok sallanan ahşap yapılar görülmüş. “İşibadate” adı verilen geleneksel ahşap işçiliğiyle elde edilen sönümleme sistemi, kütle sönümleyici rolü oynayan, örneğin beş katlı bir pagodanın (Budistlerin dinî yapılarına verilen ad) merkezi kolonu ve kolon kaide montajı gibi geleneksel sismik izolasyon yöntemleriyle depremlere bir ölçüde dayanıklıdır. Ancak ne yazık ki 1923 Büyük Kanto Depremi ve 1995 Büyük Hanşin-Awaji Depremi gibi büyük depremlerde geleneksel Japon inşaat yöntemleriyle inşa edilen bazı ahşap binalar çöktü. Yani tamamen geleneksel olmanın da tehlikeli olduğu fark edildi.
Japonya’daki geleneksel inşaat yöntemleri inşaat verimliliğine odaklanıp her büyük depremden sonra binalar için gerekli duvar miktarı yeniden hesaplanmış ve artırılmıştır. 1995’ten sonra eski kriterlere göre inşa edilen mevcut ahşap evlerin sismik performansını kontrol edilmiş ve performansın düşük olduğu tespit edilenlerde güçlendirme çalışması yapılmış. Bu güçlendirme çalışmalarında ahşap evlerin sismik direnci, herhangi bir özel mühendislik yöntemi benimsenmeden duvar miktarı veya mukavemeti arttırılarak basit, ama yeterli bir şekilde arttırılabilmiştir.
Yapı performansı, çok pahalı olmayan destekler ve çivili kontrplak kullanılarak veya metal bileşenlerle birleştirme yerleri takviye edilerek iyileştirildi. Geleneksel ahşap yapıların bu şekilde güçlendirilmeleri yeni yaratıcılığa da ilham verdi. Tokyo’nun kalbindeki Marunouçi Binası, geleneksel sönümleme mekanizması kullanılarak inşa edildi.
Japonya’da geleneğin korunmasına ilaveten yeni yapılan binaların da kanunlar aracılığıyla gelecekte korunaklı olmaları zorunlu kılınıyor. 1978’de Miyagi prefektörlüğü kıyılarında meydana gelen depremin neden olduğu felaketin ardından “Bina Standardı Yasası” revize edilerek “Yeni Anti-sismik Tasarım Yasası” yürürlüğe girdi. Yeni standartlar, sadece depremlerde binaların yıkılmasının önlenmesine değil, aynı zamanda bina içindeki insanların güvenliğinin nasıl sağlanacağına da odaklanmış. 1981’den sonra inşa edilen tüm binalar, binaların depreme dayanıklı bir yapıya sahip olmasını gerektiren “Yeni Anti-sismik Yapı Standardı”na uygun olmalıdır. 1971 ve 1981’deki diğer revizyonların ardından, 1995’teki Büyük Hanşin Depremi’nden alınan derslere dayanarak, “Bina Standardı Yasası” ahşap binaların güvenliğini artırmak ve sismik olmayan performans seviyesini netleştirmek için revize edildi. Bu yasaların sonucunda zemin araştırmaları zorunlu kılınmış, “Konut Kalite Güvencesi Teşvik Yasası”nın da yürürlüğe girmesiyle birlikte, “Konut Performansı Etiketleme Sistemi” oluşturulmuş ve konut performansının birleşik standartlar temelinde değerlendirilmesi ve karşılaştırılması mümkün hale gelmiştir.
Etiketleme sisteminde binalar, kanunda öngörülen sismik dayanıklılık derecelerine göre etiketleniyor. En yüksek seviye sismik dayanıklılık derecesine sahip yapılar bazı sigorta avantajlarına da sahip. 2000 yılında yürürlüğe giren “Konut Kalite Güvence Teşvik Yasası” ile etiketleme sisteminden Arazi, Altyapı, Ulaştırma ve Turizm Bakanlığı sorumlu kılındı. Bu sistemde bakanlık tarafından yetkilendirilmiş üçüncü taraf bir kuruluşun bir konutun performansını 10 kritere göre objektif olarak değerlendirdiği ve konut alıcılarının konutların performansını birleştirilmiş kriterlere göre karşılaştırmasına olanak tanınıyor. Sismik Derece ile binaların dayanıklılığı standart bir şekilde ifade edilebiliyor. Derece ne kadar yüksek olursa, depreme dayanıklılık performansı o kadar yüksek. Örneğin, Sismik Derece 2 veya üzeri ile binalar “Uzun Ömürlü Kaliteli Konut” olarak sertifikalandırılabilir. Bu tür konutlar çeşitli vergi teşvikleri alabilir. Sismik Derece 3 binaları afet durumunda yeniden yapılanma ve ilk yardım faaliyetleri için kullanılabilir binalardır. Afet toplanma alanı olarak belirtilen hastane ve kamu binaları kanunen bu derecede olmak zorunda.
Deprem sigortası
Japonya’da bireysel Deprem Sigortası yaptırmak, konut sakinlerinin gönüllü kararıdır. 1964 Niigata Depremi’nin ardından, hükümet ile mal ve kaza sigorta şirketleri, deprem sigortası ile ilgili araştırmalar yapıp bir yasa hazırladılar ve bugüne kadar devam eden sistem başlatıldı. Depremler ve volkanik patlamalar nedeniyle yangınların ve binalardaki hasarların ne zaman meydana geleceğini tahmin etmek zor olduğundan, ancak bu tür hasarlar genellikle çok büyük olduğundan, deprem sigortası, hükümet ve özel şirketler tarafından müştereken yürütülen bir kamu sigortası haline geldi.
Bireyler deprem sigortasını yangın sigortası ile birlikte yaptırmalılar. Deprem sigortası, yangın sigortası gibi “bina” ve “ev eşyası”nı da kapsar. Tüketiciler kısa vadeli (1 yıl) veya uzun vadeli (2-5 yıl) ve “Yalnızca Bina”, “Yalnızca Ev Eşyaları” veya “Bina ve Ev Eşyaları” seçenekleri arasından seçim yapabilir. Sigorta süresi ne kadar uzun olursa, yıllık sigorta primi o kadar az oluyor. Deprem sigortasının teminat tutarı genellikle yangın sigortasının teminat tutarının %30-50’si aralığındadır. Maksimum teminat tutarı bir bina için 50 milyon JPY (yaklaşık 7 milyon TL) ve ev eşyaları için 10 milyon JPY’dir (yaklaşık 1,4 milyon TL). Bir olaydan sonra emlak ve kaza sigortası şirketi, binanın ve ev eşyalarının hasar durumunu teyit eder ve hasarın derecesine göre zararın dört kategoriden hangisi olduğunu belirler. Deprem sigortası primleri “binanın yapısı” ve “binanın bulunduğu yer”e göre değişmekte olup, sigorta primleri binanın riskine göre hesaplanmakta ve belirlenmektedir. Bu unsurlar Maliye Bakanlığı’nın internet sitesinden kontrol edilebilir. Deprem sarsıntısı ve yangın nedeniyle oluşan hasar riski göz önüne alındığında, binaların yapısı ahşap ve ahşap olmayan yapılar olmak üzere ikiye ayrılır (çelik karkas, betonarme yapılar vb.) Ahşap yapıların hasar ve yıkım riski yüksek olup, sigorta primleri yüksek, ahşap olmayan yapıların ise düşük risk ve sigorta primleri düşüktür.
Sigorta indirimleri binanın yapım yılı, deprem derecesi ve yapısına bağlı olarak sınıflandırılıyor. Ayrıca, apartmanlar için ayrı indirimler bulunmakta. Apartman dairesi sahibinin yaptırdığı sigorta teminatının kapsamı “münhasır kullanım alanı” ve “ev eşyası” içindir. Apartman dairelerinin “ortak kullanım alanı” için yönetim birliği sigortayı yaptırmak zorunda. 2015 mali yılında Bakanlar Kurulu verilerine göre, apartmanlarda yangın için sigorta sözleşme oranı %82’dir ve bu, gönüllü sigorta sözleşmesi için yüksek bir orandır. Japonya Genel Sigorta Derecelendirme Kuruluşu tarafından derlenen istatistiklere göre 2020’de deprem sigortasının sözleşme oranı ise %68,3 olmuştur. Gelecekte büyük depremlerin olacağı tahmin edilen veya yakın zamanda büyük bir depremin meydana geldiği bölgelerde, hane halkı arasında sözleşmeli deprem sigortası oranı veya refakat oranı diğer bölgelere göre daha yüksektir.
Deprem sigortası, binalara ve ev eşyalarına verilen tüm zararları kapsamaz, ancak bir afet sonrası yaşamı desteklemek için yapılan bir sigortadır. Bir deprem durumunda, “Afet Kurbanlarının Geçim Kaynaklarının Yeniden Yapılandırılmasına Yönelik Destek Yasası” adı verilen bir kamu destek sistemi kapsamında da tazminat alınabiliyor, ancak ödenen maksimum miktar yaklaşık 3 milyon JPY’dir (yaklaşık 450 bin TL).
Sivil toplum kuruluşlarından bir örnek
Bireyler, kamu kuruluşları ve özel şirketlerin arasındaki boşlukların doldurulmasında STK’ların rolü büyüktür. Burada bahsedeceğimiz Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği (JSCA), 1989’da kurulmuş bir yapısal mühendisler derneğidir.
Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği üyeleri, üst düzey tasarım tekniklerine sahip binaları inşa edebilen ve denetleyebilen yapı mühendislerinden oluşur. Bu derneğin üyeleri, binaların gerekli performans, güvenlik, uyumlu ortam ve sürdürülebilir olmalarını teftiş eder ve güvenirlilik kontrolü yaparlar.
2005’ten bu yana, yapı mühendisleri için son derece önemli olan bir dizi yasal revizyon getirildi. Bunlar, teknik standartların ve belgelendirme sistemlerinin geliştirilmesini ve birinci sınıf yapısal tasarım mimarlık sisteminin kurulmasını içerdiğinden yapı mühendislerinin sorumluluklarını da önemli ölçüde artırdı. Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği’nin yaklaşık 4.000 üyesinin neredeyse tamamı ulusal mesleki lisans olan “1. Sınıf Yapı Mühendisi” niteliğine sahip. Dernek sadece ülke içi değil, diğer uluslararası dernekler ve mühendislerle de mesleki bilgi alışverişinde bulunur.
Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği Yapı Mühendisi (JSCA-SE) lisansı, dernek tarafından güvenilir yapı mühendislerine özel bir lisans olarak verilir. Lisans sınavı, dört saatlik bir teknik test ve iki saatlik bir mülakattan oluşur. Yaklaşık 2.200 kayıtlı JSCA-SE vardır. Derneğin tarihçesine göre Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği üyeleri, 1995 Büyük Hanşin-Awaji Depremi, 2004 Niigata Depremi ile 2011 Tohoku Depremi ve tsunamisinden sonra yapısal hasarı araştırmak ve değerlendirmek için çalışmış ve Tohoku Depremi’nin ardından bölgedeki hasarın boyutunu değerlendirerek bina işlevselliğini/direncini korumak için hükümete çeşitli önerilerde bulunmuşlardır.
Ancak tartışmasız Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği’nin toplumdaki inşaat sektörüne güven duygusunu aşılaması, derneğin bir STK olarak en önemli katkılarından biri. Bu güven aşılamayı üyelerinin uymakla zorunlu tutulduğu bir kılavuz olan Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği Etik Kuralları ve Japonya Yapısal Danışmanlar Derneği Uygulama Kuralları’yla sağlıyor. Üyeler aşağıdaki etik kurallara göre hareket etmek ve bunları uygulamakla yükümlü.
Japonya’da deprem vb afetlere yönelik olarak devletin, kurumların ve sivil toplumun çalışmaları, afetlerle yaşama ve risk azaltma çalışmalarında önemli bir örnek teşkil ediyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 23 Şubat 2023’te yayımlanmıştır.