Sahip olduklarınızın kıymetini bilmek neden önemli?

Hep olmayanlara odaklanıp elinizdekileri görmüyor musunuz? Kusursuz ve eksiksiz bir hayat mümkün mü? Sahip olunanların kıymetini bilmek ilerlemeyi ve gelişmeyi engeller mi?

İnsanlar olarak genellikle sahip olduklarımızdan çok olamadıklarımıza odaklanma eğilimindeyiz ki, bunun da mutluluğa götürmediği açık. Sürekli daha fazla tüketime yönelik mesaj bombardımanı, bize elimizdekilerin kıymetini bilme konusunda hiç de yardımcı olmuyor. Peki, dünyada bu kadar eşitsizlik varken kendi halinden memnun olmak ayıplanacak bir durum mu?

Hamburg’da bulunan The New Institute’ten araştırmacı Avram Alpert, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazısında kıymet bilmenin hem kişisel iyi olma hali hem de dünyanın iyiliğine nasıl katkıda bulunabileceğini anlatıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Sahip olduklarınızın kıymetini bilmek, kendi niteliklerinizin yanı sıra çevrenizdeki insanların, nesnelerin ve dünyanın da değerinin farkına varmak ve bunların hepsine hak ettikleri özen ve düşünceyle davranmak demektir.

Bu anlamda kıymet bilme, yalnızca sahip olduğunuz veya size verilenler için minnettar olmak anlamına gelmez, çünkü minnettarlık mutlaka özen ve düşünceli tutum anlamına gelmez. Benim burada kullandığım şekliyle kıymet bilme, sahip olduklarınıza şükran duymakla başlayabilir, ancak bunun ötesine geçerek dünyanın nasıl işlediğine ve bunda neyin değerli olduğuna dair daha geniş bir anlayışa uzanır. Kıymet bilme bizi aynı zamanda minnettarlığın yol açamayacağı eleştirel bir tutuma da götürebilir, zira dünyaya ve onun sakinlerine olması gerektiği gibi önem verilmediğinin farkına varabiliriz. (…)

İnsanlar birbiriyle yarışan içgüdülere sahip, inanılmaz derecede karmaşık canlılardır. Bize, bizim olanı almamız ve belli bir sosyal statüye ulaşmamızı söylerken, aynı zamanda kazanımlarımızı küçümsememize yol açan nöronlarımız var. Bunun bir açıklaması, inişli çıkışlı bir zevk döngüsünden geçecek şekilde evrimleşmiş olmamızdır. İnsanların genlerini aktarmak için sadece bir kez yemek yemeleri veya üremeleri yeterli değildir; bunu sürekli yapmamız gerekir. Yani bir şeyi arzulamaya, onu elde etmeye ve sonra onunla tatmin olmamaya programlanmışız. Modern psikolojide bunun meşhur ifadesi hedonik koşu bandıdır: Her zaman bizi daha fazla mutlu edeceğini düşündüğümüz şeye doğru koşarız ve her zaman başladığımız yere geri döneriz.

Çağdaş kültür sıklıkla bu dinamiğe bir de baskı katıyor. Araştırmalar, çoğumuzun, özellikle de gençlerin yetersizliği vurgulayan kültürel mesajlardan dolayı tükenmiş ve bunalmış olduğunu gösteriyor. İnsanlara ilerlemek için çok çalışmaları söyleniyor, ancak birçoğu kendilerini sınırlı fırsatlar nedeniyle çıkmazda buluyor; ilerlemeyi başaranlar bile daha mutlu veya daha tatmin olmuş hissetmiyorlar. Kazananın her şeyi aldığı ekonomilerin ve yaşam maliyeti krizlerinin yarattığı gerçek ekonomik baskılar da var. Bir zamanlar yeteri kadarına sahip olduklarını hissedenler bile enflasyon ve değişken faiz oranları nedeniyle baskı altında. Hepsinden önemlisi, iklim değişikliği tehlikesi nedeniyle ve devasa kaynaklar üzerinde güç sahibi olmadan hayatta kalamayacağımız hissi de var. (…)

‘Sahip olduklarımızın kıymetini bilmemiz’ gerektiği fikri, egemen sınıfın ideolojisi gibi görünebilir. (…) Ancak zamanla, sahip olduklarımın kıymetini bilmemenin dünyaya daha da acımasız bir bakış açısı olduğuna inanmaya başladım. Sanki kafanızın içindeki küçük bir ses şöyle diyor: ‘Sadece yeterince şeye sahip olmamakla kalmayıp aynı zamanda bu konuda mutsuz da olmalısın.’ Ben, dünyadaki eşitsizlik seviyelerinden dehşete düşen, katı bir eşitlikçi olmaya devam ediyorum. Ancak artık sahip olduklarımın kıymetini bilmeyi reddetmenin dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğini ya da bireyler olarak bazı şeyleri değiştirme ihtimalimizi artıracağını düşünmüyorum. (…)

Bulunduğunuz yerden başlayın

Sahip olduklarınızın kıymetini daha iyi bilmek için önemli bir adım, filozof Daniel Milo’nun Good Enough (2019) adlı kitabında ‘başka yerdecilik’ olarak adlandırdığı güçlü eğilimi yeniden düşünmektir. Başka yerdecilik, ister farklı bir iş, ister eş veya kıta olsun, her zaman başka yerde daha iyiyi arama dürtüsüdür. Bu dürtü ilerlemeye götürse de mutsuzluğa da yol açabilir. Birisi her zaman başka yerde daha iyiyi arıyorsa, burada ve şimdinin niteliklerini asla takdir etmiyordur. (…)

İlk adım, bulunduğunuz yerden başlamak ve ruhunuzun ve içinde yaşadığınız toplumun iyi yönlerinin de olduğunu kabul etmektir. Bir kişinin durumu ne kadar kötü olursa olsun, her birimizin en azından bazı olumlu nitelikleri, özellikleri ve kapasiteleri vardır ve günümüz insanı, muazzam kültürel ve teknolojik ilerlemenin mirasçısıdır.” (…)

Sahip olduklarınızı belirleyin

Belki de sahip olduğunuz belirli şeylerin kıymetini bilmeye başlamanın en iyi yolu, hayatınızdaki eksiklerin yasını tutmaktır. Eksik olanların listesini de yapabilirsiniz. Eksikleri kabul etmek, sahip olduklarınızın kıymetini bilmenin önemli bir parçasıdır.

Öncelikle vücudunuzla ve iyi çalışan kısımlarıyla başlayın. Daha sonra niteliklerinize, yeteneklerinize ve becerilerinize geçin. Ardından maddi varlıklar gelsin. (…) Daha sonra sahip olduğunuz ilişkileri ve hayatınızdaki diğer insanları düşünün. Bunu yalnızca arkadaşlarınızla veya ailenizle sınırlamayın; çevrenizde, işerin yürümesine yardımcı olan, asla göremeyeceğiniz insanları da katın. Daha sonra dışarıya doğru ilerlemeye devam edin. Miras aldığınız sosyal, politik, kültürel veya dini gelenekleri göz önünde bulundurun. (…)

Sahip olduklarınız üzerine düşünün

Listenizi oluşturduktan sonra, farklı yönleri üzerinde düşünmeye başlayabilirsiniz. Yararlı bir egzersiz, listenizdeki bir şey (örneğin, miras aldığınız bir değer, kendi kendinize öğrendiğiniz bir beceri veya değer verdiğiniz bir kişi) hakkında kısa notlar veya günlük yazmaktır; bu, o şeyi veya kişiyi neden takdir ettiğinizi keşfetmenize yardımcı olabilir. Bu, aynı zamanda nispeten soyut şeylerin öneminin daha somut hissedilmesine de yardımcı olabilir. Yazmak yerine konuşmayı tercih edenlerdenseniz, bu egzersizi bir arkadaşınızla veya aile üyenizle tartışarak yapabilirsiniz. (…)

Kıymet bilmenin derin anlamını göz önünde bulundurun

Kıymet bilmenin derin anlamı, etrafınızda kötü olan her şeyin farkında olurken, iyi olanların kıymetini bilebildiğinizde ortaya çıkar. (…) Kıymeti bilineceklerin sınırları olsa da, yoksulluk ve şiddet gibi durumların tahribatına son vermek için bir ölçüde ortak noktada buluşmak ve bunlara son verecek bazı araçlara sahip olduğumuzu takdir etmek önemlidir. (…) Bu süreçte dikkat edilmesi gereken, kıymet bilmenin rehavete götürmesine izin vermemektir. Örneğin, insanların artık geçmişe göre daha uzun yaşam beklentisine sahip olduğunu ve herkesi besleyecek teknik kapasiteye sahip olduğumuzu takdir etmek güzeldir, zira bunlar inanılmaz başarılardır. Ancak bazen böyle bir ilerlemenin dünyadaki kurumların temelde iyi olduğu ve ilerlemenin kaçınılmaz olduğu anlamına geldiği öne sürülüyor. Milyarlarca insanın hâlâ yoksulluk içinde yaşadığı bir dünyada bu, kaydettiğimiz ilerlemenin gereğinden fazla takdir edilmesi anlamına gelir.”

Yazar, kıymet bilmenin derin anlamının iki yönlü olduğunu belirtiyor: “Nasıl ki zorluklara rağmen bir şeylerin kıymetini bilmemiz gerekiyorsa, ilerlemelere rağmen zorlukların da kıymetini bilmeliyiz. ‘Başka yercilik’in verimli bir versiyonunu yaratan da bu dengedir: Kolektif olarak daha iyi bir yer aramak, bulunduğumuz yerin kıymetini bilemediğimiz için değil, zamanımızın ve yerimizin iyiliğinin yeterli olmadığını bildiğimiz içindir.

Kusurluluğun kıymetini bilin

Kıymet bilme yolculuğumuzun bir sonraki adımı, ne kadar kıymet bilirseniz bilin ve ne kadar şansınız olursa olsun hayatınızın asla mükemmel olmayacağını anlamaktır. Bunun hastalık, doğal afetler, kazalar gibi birçok nedeni var. Tıp bilimi ve sosyal sistemler artık kimsenin bu tür şeyler hakkında endişelenmesine gerek kalmayacak noktaya ilerlese ve herkesin hayatı harika lezzetlerle dolu olsa bile, hayat yine de kusurlu olurdu. (…)

Kusurluluğu kabul etmenin kişilerarası ilişkilere de faydası var. Hepimiz bazı açılardan kusurlu olduğumuz için hiçbirimiz başkalarına karşı üstünlük iddiasında bulunamayız. Kendi kusurlarınızı tanır ve diğer insanlarda onları affetmeyi öğrenirseniz, daha alçakgönüllü, başkalarına karşı daha açık olabilirsiniz ve hatta daha demokratik ve eşit bir toplum inşa etmeye yardımcı olabilirsiniz (Eğer birisi mükemmel olsaydı, mantıksal olarak geri kalanımızdan daha fazla güce sahip olurdu; dolayısıyla kimsenin mükemmel olmaması iyi bir şey). (…)

Sahip olduklarınızın (ve olmadıklarınızın) değerlendirmesini yapmak, tutumlarınızı ve çerçevelerinizi ayarlamak ve kıymet bilmeyi sürekli olarak dünyayı iyileştirmenize yardımcı olacak bir kaynak olarak kullanmak için çalışmayı gerektirir. Kusurlu olmak, daha kötüsünü yapmak için bir mazeret değil, gelişmeye çalışırken kendinize karşı nazik olmanız gerektiğinin bir hatırlatıcısıdır.”

Bu yazı ilk kez 1 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Avram Alpert’in Psyche internet sitesinde yayımlanan “How to appreciate what you have” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://psyche.co/guides/how-to-appreciate-what-you-have-even-when-it-is-not-perfect

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Sahip olduklarınızın kıymetini bilmek neden önemli?

Hep olmayanlara odaklanıp elinizdekileri görmüyor musunuz? Kusursuz ve eksiksiz bir hayat mümkün mü? Sahip olunanların kıymetini bilmek ilerlemeyi ve gelişmeyi engeller mi?

İnsanlar olarak genellikle sahip olduklarımızdan çok olamadıklarımıza odaklanma eğilimindeyiz ki, bunun da mutluluğa götürmediği açık. Sürekli daha fazla tüketime yönelik mesaj bombardımanı, bize elimizdekilerin kıymetini bilme konusunda hiç de yardımcı olmuyor. Peki, dünyada bu kadar eşitsizlik varken kendi halinden memnun olmak ayıplanacak bir durum mu?

Hamburg’da bulunan The New Institute’ten araştırmacı Avram Alpert, Psyche internet sitesinde yayımlanan yazısında kıymet bilmenin hem kişisel iyi olma hali hem de dünyanın iyiliğine nasıl katkıda bulunabileceğini anlatıyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Sahip olduklarınızın kıymetini bilmek, kendi niteliklerinizin yanı sıra çevrenizdeki insanların, nesnelerin ve dünyanın da değerinin farkına varmak ve bunların hepsine hak ettikleri özen ve düşünceyle davranmak demektir.

Bu anlamda kıymet bilme, yalnızca sahip olduğunuz veya size verilenler için minnettar olmak anlamına gelmez, çünkü minnettarlık mutlaka özen ve düşünceli tutum anlamına gelmez. Benim burada kullandığım şekliyle kıymet bilme, sahip olduklarınıza şükran duymakla başlayabilir, ancak bunun ötesine geçerek dünyanın nasıl işlediğine ve bunda neyin değerli olduğuna dair daha geniş bir anlayışa uzanır. Kıymet bilme bizi aynı zamanda minnettarlığın yol açamayacağı eleştirel bir tutuma da götürebilir, zira dünyaya ve onun sakinlerine olması gerektiği gibi önem verilmediğinin farkına varabiliriz. (…)

İnsanlar birbiriyle yarışan içgüdülere sahip, inanılmaz derecede karmaşık canlılardır. Bize, bizim olanı almamız ve belli bir sosyal statüye ulaşmamızı söylerken, aynı zamanda kazanımlarımızı küçümsememize yol açan nöronlarımız var. Bunun bir açıklaması, inişli çıkışlı bir zevk döngüsünden geçecek şekilde evrimleşmiş olmamızdır. İnsanların genlerini aktarmak için sadece bir kez yemek yemeleri veya üremeleri yeterli değildir; bunu sürekli yapmamız gerekir. Yani bir şeyi arzulamaya, onu elde etmeye ve sonra onunla tatmin olmamaya programlanmışız. Modern psikolojide bunun meşhur ifadesi hedonik koşu bandıdır: Her zaman bizi daha fazla mutlu edeceğini düşündüğümüz şeye doğru koşarız ve her zaman başladığımız yere geri döneriz.

Çağdaş kültür sıklıkla bu dinamiğe bir de baskı katıyor. Araştırmalar, çoğumuzun, özellikle de gençlerin yetersizliği vurgulayan kültürel mesajlardan dolayı tükenmiş ve bunalmış olduğunu gösteriyor. İnsanlara ilerlemek için çok çalışmaları söyleniyor, ancak birçoğu kendilerini sınırlı fırsatlar nedeniyle çıkmazda buluyor; ilerlemeyi başaranlar bile daha mutlu veya daha tatmin olmuş hissetmiyorlar. Kazananın her şeyi aldığı ekonomilerin ve yaşam maliyeti krizlerinin yarattığı gerçek ekonomik baskılar da var. Bir zamanlar yeteri kadarına sahip olduklarını hissedenler bile enflasyon ve değişken faiz oranları nedeniyle baskı altında. Hepsinden önemlisi, iklim değişikliği tehlikesi nedeniyle ve devasa kaynaklar üzerinde güç sahibi olmadan hayatta kalamayacağımız hissi de var. (…)

‘Sahip olduklarımızın kıymetini bilmemiz’ gerektiği fikri, egemen sınıfın ideolojisi gibi görünebilir. (…) Ancak zamanla, sahip olduklarımın kıymetini bilmemenin dünyaya daha da acımasız bir bakış açısı olduğuna inanmaya başladım. Sanki kafanızın içindeki küçük bir ses şöyle diyor: ‘Sadece yeterince şeye sahip olmamakla kalmayıp aynı zamanda bu konuda mutsuz da olmalısın.’ Ben, dünyadaki eşitsizlik seviyelerinden dehşete düşen, katı bir eşitlikçi olmaya devam ediyorum. Ancak artık sahip olduklarımın kıymetini bilmeyi reddetmenin dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğini ya da bireyler olarak bazı şeyleri değiştirme ihtimalimizi artıracağını düşünmüyorum. (…)

Bulunduğunuz yerden başlayın

Sahip olduklarınızın kıymetini daha iyi bilmek için önemli bir adım, filozof Daniel Milo’nun Good Enough (2019) adlı kitabında ‘başka yerdecilik’ olarak adlandırdığı güçlü eğilimi yeniden düşünmektir. Başka yerdecilik, ister farklı bir iş, ister eş veya kıta olsun, her zaman başka yerde daha iyiyi arama dürtüsüdür. Bu dürtü ilerlemeye götürse de mutsuzluğa da yol açabilir. Birisi her zaman başka yerde daha iyiyi arıyorsa, burada ve şimdinin niteliklerini asla takdir etmiyordur. (…)

İlk adım, bulunduğunuz yerden başlamak ve ruhunuzun ve içinde yaşadığınız toplumun iyi yönlerinin de olduğunu kabul etmektir. Bir kişinin durumu ne kadar kötü olursa olsun, her birimizin en azından bazı olumlu nitelikleri, özellikleri ve kapasiteleri vardır ve günümüz insanı, muazzam kültürel ve teknolojik ilerlemenin mirasçısıdır.” (…)

Sahip olduklarınızı belirleyin

Belki de sahip olduğunuz belirli şeylerin kıymetini bilmeye başlamanın en iyi yolu, hayatınızdaki eksiklerin yasını tutmaktır. Eksik olanların listesini de yapabilirsiniz. Eksikleri kabul etmek, sahip olduklarınızın kıymetini bilmenin önemli bir parçasıdır.

Öncelikle vücudunuzla ve iyi çalışan kısımlarıyla başlayın. Daha sonra niteliklerinize, yeteneklerinize ve becerilerinize geçin. Ardından maddi varlıklar gelsin. (…) Daha sonra sahip olduğunuz ilişkileri ve hayatınızdaki diğer insanları düşünün. Bunu yalnızca arkadaşlarınızla veya ailenizle sınırlamayın; çevrenizde, işerin yürümesine yardımcı olan, asla göremeyeceğiniz insanları da katın. Daha sonra dışarıya doğru ilerlemeye devam edin. Miras aldığınız sosyal, politik, kültürel veya dini gelenekleri göz önünde bulundurun. (…)

Sahip olduklarınız üzerine düşünün

Listenizi oluşturduktan sonra, farklı yönleri üzerinde düşünmeye başlayabilirsiniz. Yararlı bir egzersiz, listenizdeki bir şey (örneğin, miras aldığınız bir değer, kendi kendinize öğrendiğiniz bir beceri veya değer verdiğiniz bir kişi) hakkında kısa notlar veya günlük yazmaktır; bu, o şeyi veya kişiyi neden takdir ettiğinizi keşfetmenize yardımcı olabilir. Bu, aynı zamanda nispeten soyut şeylerin öneminin daha somut hissedilmesine de yardımcı olabilir. Yazmak yerine konuşmayı tercih edenlerdenseniz, bu egzersizi bir arkadaşınızla veya aile üyenizle tartışarak yapabilirsiniz. (…)

Kıymet bilmenin derin anlamını göz önünde bulundurun

Kıymet bilmenin derin anlamı, etrafınızda kötü olan her şeyin farkında olurken, iyi olanların kıymetini bilebildiğinizde ortaya çıkar. (…) Kıymeti bilineceklerin sınırları olsa da, yoksulluk ve şiddet gibi durumların tahribatına son vermek için bir ölçüde ortak noktada buluşmak ve bunlara son verecek bazı araçlara sahip olduğumuzu takdir etmek önemlidir. (…) Bu süreçte dikkat edilmesi gereken, kıymet bilmenin rehavete götürmesine izin vermemektir. Örneğin, insanların artık geçmişe göre daha uzun yaşam beklentisine sahip olduğunu ve herkesi besleyecek teknik kapasiteye sahip olduğumuzu takdir etmek güzeldir, zira bunlar inanılmaz başarılardır. Ancak bazen böyle bir ilerlemenin dünyadaki kurumların temelde iyi olduğu ve ilerlemenin kaçınılmaz olduğu anlamına geldiği öne sürülüyor. Milyarlarca insanın hâlâ yoksulluk içinde yaşadığı bir dünyada bu, kaydettiğimiz ilerlemenin gereğinden fazla takdir edilmesi anlamına gelir.”

Yazar, kıymet bilmenin derin anlamının iki yönlü olduğunu belirtiyor: “Nasıl ki zorluklara rağmen bir şeylerin kıymetini bilmemiz gerekiyorsa, ilerlemelere rağmen zorlukların da kıymetini bilmeliyiz. ‘Başka yercilik’in verimli bir versiyonunu yaratan da bu dengedir: Kolektif olarak daha iyi bir yer aramak, bulunduğumuz yerin kıymetini bilemediğimiz için değil, zamanımızın ve yerimizin iyiliğinin yeterli olmadığını bildiğimiz içindir.

Kusurluluğun kıymetini bilin

Kıymet bilme yolculuğumuzun bir sonraki adımı, ne kadar kıymet bilirseniz bilin ve ne kadar şansınız olursa olsun hayatınızın asla mükemmel olmayacağını anlamaktır. Bunun hastalık, doğal afetler, kazalar gibi birçok nedeni var. Tıp bilimi ve sosyal sistemler artık kimsenin bu tür şeyler hakkında endişelenmesine gerek kalmayacak noktaya ilerlese ve herkesin hayatı harika lezzetlerle dolu olsa bile, hayat yine de kusurlu olurdu. (…)

Kusurluluğu kabul etmenin kişilerarası ilişkilere de faydası var. Hepimiz bazı açılardan kusurlu olduğumuz için hiçbirimiz başkalarına karşı üstünlük iddiasında bulunamayız. Kendi kusurlarınızı tanır ve diğer insanlarda onları affetmeyi öğrenirseniz, daha alçakgönüllü, başkalarına karşı daha açık olabilirsiniz ve hatta daha demokratik ve eşit bir toplum inşa etmeye yardımcı olabilirsiniz (Eğer birisi mükemmel olsaydı, mantıksal olarak geri kalanımızdan daha fazla güce sahip olurdu; dolayısıyla kimsenin mükemmel olmaması iyi bir şey). (…)

Sahip olduklarınızın (ve olmadıklarınızın) değerlendirmesini yapmak, tutumlarınızı ve çerçevelerinizi ayarlamak ve kıymet bilmeyi sürekli olarak dünyayı iyileştirmenize yardımcı olacak bir kaynak olarak kullanmak için çalışmayı gerektirir. Kusurlu olmak, daha kötüsünü yapmak için bir mazeret değil, gelişmeye çalışırken kendinize karşı nazik olmanız gerektiğinin bir hatırlatıcısıdır.”

Bu yazı ilk kez 1 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

Avram Alpert’in Psyche internet sitesinde yayımlanan “How to appreciate what you have” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://psyche.co/guides/how-to-appreciate-what-you-have-even-when-it-is-not-perfect

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x