Topluluk önünde konuşurken kaygılanmaya son

Kalabalıklara hitap etmek sizin için bir çile mi? Bir zoom toplantısında bilginizi ya da bir aile tartışmasında duygularınızı paylaşmak isterken, yaşadığınız konuşma kaygısından kurtulmak mümkün.

İster iki kişinin ister 300 kişinin, bir topluk önünde konuşmak çoğu zaman sıkıntı verici hatta büyük stres kaynağı olabilir. Bu durumun üstesinden gelmek ise sunum ya da konuşma hazırlarken bakış açımızda çok basit birkaç değişiklik yapmakla mümkün. Bireylerin ve kurumlarında daha etkili sunumlar yapmaları için antik Yunan öğretilerinden yola çıkan danışman John Bowe, Psyche’deki yazısında topluluk önünde kaygılanmadan konuşmanın temel ipuçlarını veriyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Büyük bir kalabalık önünde, toplantı masasında bir avuç meslektaşınızla, çevrimiçi olarak bir işe alım görevlisiyle ya da bir aile kavgası sırasında kendinizi ifade etmek amacıyla konuşurken, çok yaygın görülen konuşma kaygısı deneyimi sinir bozucu bir kendine ihanet eylemi haline gelebilir. Bilginizi, inançlarınızı ve duygularınızı paylaşmak istiyorsunuzdur. Ancak iş bunları karşı tarafa iletmeye geldiğinde kelimeler sanki ağzınızdan çıkmak istemiyordur…

Sorunu genellikle nasıl tanımladığınızı düşünün: ‘Utangacım.’, ‘Konuşma kaygısından mustaribim.’, ‘Bir grubun önünde nasıl kendim olacağımı bilmiyorum.’ Genellikle sorunun içimizdeki psikolojik veya duygusal bir eksiklikten kaynaklandığını düşünürüz. Ağzı iyi laf yapan akranlarımızın fikirlerini ve tutkularını nasıl ifade ettiklerini yıllarca izledikten sonra, kendinize gücenmek ve yabancılaşmak kolaydır. Bu olumsuz duygular, ‘İçimde ifade edemeyeceğim çok fazla şey var! Bende bir sorun var’ gibi başlangıç tepkilerimizi güçlendirebilir.

Bu teşhis, M.Ö. 4’üncü yüzyılda dil teorisini icat eden ve ardından bunu, birkaç yüzyıl öncesine kadar Batı’daki hemen her öğrenciye 2.000 yıl boyunca öğreten antik Yunan’ın eğitimcileri ve filozoflarına çok şaşırtıcı gelebilirdi. Antik bakış açısına göre topluluk önünde konuşma, tıpkı yazmak ya da askeri hüner gibi bir sanat türü olarak kabul edildi. Öğretilebilir, öğrenilebilir ve doğuştan gelen kişilik özellikleri ya da duygusal yapıyla tamamen alakasızdır. Onlara göre ortalama, konuşma konusunda kendini geliştirmemiş birinin belagatlı olmasını beklemek, eğitimsiz bir ergenin savaş alanında tecrübeli bir savaşçı gibi performans göstermesini beklemekle aynıdır. Görüşleri bugün de geçerli. Daha önce pratik yapmanın öğretilmediği bir sanat biçiminde yetkin ve usta olmayı beklemek hiç de gerçekçi değil.

Etkili iletişim yeteneği

Antik çağda öğrenciler, retorik disiplini altında (tüm biçimlerde ikna çalışması), mantığı, duyguları ve kelimeleri nasıl dengeleyeceklerine dair stratejik bir anlayış kazanmak uğruna yıllarını harcadılar. İyi konuşmak, bir argümanın tüm yönlerini analiz etmeyi öğrenmeye ve kişinin bir görüşünü ifade etmeden önce dinleyicileri ile olası tüm ortak yönlerini değerlendirmesine bağlıdır. Konuşma eğitimi, günümüzün okuma-yazma yaklaşımına benzer şekilde, psikoloji ve sosyal etkileşime ayrıca vurgu yaparak bilgiye kapsamlı ve eleştirel bir yaklaşımı içeriyordu.

Günümüzde ortalama bir Amerikalı günde yaklaşık 16.000 kelime ile konuşuyor. Aile yaşantısında, sosyal etkileşimlerde ve işyerinde konuşmanın rolü hesaba katıldığında etkili iletişim yeteneği, her zaman olduğu gibi şimdi de sahip olduğumuz en kritik beceridir. İtici, muğlak veya anlaşılması zor şekillerde konuşursak, ne kadar zeki, çalışkan ve hatta iyi olduğumuz önemli değildir, çünkü insanlar bizi anlamakta ve bizimle çalışmakta zorlanacaktır. Başkaları için faydalı olma halimiz gergin her etkileşimle azalacaktır. Net ve iyi konuştuğumuz takdirde ise insanlar bizi kolay anlaşılır bulacaklardır. Bizi ‘yakalayacaklar’, bizi beğeneceklerdir.

Bir süre önce durumundan şikâyetçi olan bir mimarla çalıştım. Şöyle diyordu: ‘Yıllarca okula gittim, mezun olduktan sonra işimin bir şeyler tasarlamak olacağını düşündüm. Gerçek şu ki, zamanımın neredeyse yüzde 90’ını fikirlerimi açıklamaya, sunumlar üzerinde çalışmaya, ekipler ile müşteriler arasındaki tartışmaları yönetmeye harcıyorum.’ Onun bu gözlemi, neredeyse her üst düzey meslek için geçerli. İşyerinizde çalışırken ne kadar parlak olsanız, bireysel çabalarınız ne kadar önemli olsa da sosyal anlamda ve ekip olarak değeriniz; telefon görüşmelerini, çevrimiçi toplantıları, satışla ilgili ve teknik sunumları ve müşteri etkileşimlerini ustaca yönetme becerinizle belirlenir. Bu kulağa zorlama gelebilir ama topluluk önünde konuşma becerisi zayıf olan kaç üst düzey yönetici hatırlıyorsunuz?

Açık ve etkili konuşmanın önemi göz önüne alındığında, okulda bunu öğrenmek için ne kadar çok zaman harcanabileceğini düşünebilirsiniz. Ancak çoğumuz için eğitim (en azından Batı’da), 12 ila 20 yıl boyunca matematik problemlerini kâğıt üzerinde okuma, yazma ve çözmekten ibarettir. Toplumumuz giderek bilgiye dayalı hale geldikçe, retorik ve konuşma eğitimi neredeyse tamamen gözden düştü. Birçoğumuz hayatımızın bu en temel faaliyetini yapmaya hazırlıksız halde mezun oluyoruz ve konuşma, hakkında hiç düşünmediğimiz en önemli konu olmaya devam ediyor.

Peki, dinleyiciler karşısında kaygılanmadan konuşma konusunda Yunanlardan ne öğrenebiliriz? Sahnede nerede durulacağına ve PowerPoint’in nasıl kullanılacağına dair ipuçlarını atlayarak ana hatlarıyla antik dil teorisinin en radikal ve yararlı unsuru üzerinde duracağım. Herhangi bir dinleyici kitlesi karşısında, herhangi bir yerde konuşurken duygularınıza hâkim olarak değil, başkalarının sizi nasıl dinlediğine daha fazla dikkat göstererek topluluk önünde konuşmayı öğreneceksiniz.

Dinleyici kitlenizi düşünün

Çoğumuz için herhangi bir eğitim olmadan ‘konuşma hazırlığı’ yapmak genellikle endişeli, kendi kendini cezalandıran ve ben merkezli öngörülerle başlar: ‘Topluluk önünde konuşmaktan nefret ederim. Bu bir kâbus olacak. Herkes aptal olduğumu düşünecek.’ Topluluk önünde konuşma konusundaki modern yaklaşımlar, genellikle bu endişelerinden yola çıkar (İzleyicilerinizin çıplak olduğunu hayal edin! Güven kimyasalları üretmek güç pozları benimseyin! Bir yatıştırıcı alın!)

Bu haldeyseniz, bir sonraki adımınız muhtemelen elinizdeki materyaller üzerine düşünmek olacaktır. Bir veri kümeniz var (…) ve bunu nasıl düzenleyeceğinizle boğuşuyorsunuzdur.”

Oysa yazar Bowe, Antik Yunanların işe kaygıyı yenmek veya konuşma materyallerini düzenlemekle başlamadıklarını ve topluluk önünde konuşmanın en önemli öğesinin “topluluk” olduğunda ısrar ettiklerini belirtiyor: “Aristoteles’in, M.Ö. 335’te, topluluk önünde konuşma üzerine en yetkin eser olan Retorik Sanatı kitabında savunduğu gibi dinleyici, topluluk önünde konuşmanın başlangıcı ve sonudur.

Yapılması gereken basit ve kolay bir başlangıçtır. Önünüzde yapmanız gereken bir konuşma varsa, hazırlığınıza bir kalem ve kâğıt ile (ya da bir dosya açarak) başlayın ve konuşacaklarınız hakkında bildiğiniz en gerçek, somut şeyleri listeleyin. Aşağıdaki soruları yanıtlamak yardımcı olabilir:

  • Dinleyiciler kim olacak?
  • Kaç kişi olacak?
  • Kaç yaşındalar?
  • Hangi toplumsal cinsiyete mensuplar?
  • Bahsedeceğiniz konu hakkında ne biliyorlar?
  • Neden sizi dinlemek için bir araya geliyorlar?

Bu ilk adım sadece birkaç dakika alır ve derinlemesine bir şeyler yapmayı gerektirmez. Mümkünse, sizi davet eden kişiye neden bunu yaptığını sorun. Dinleyici kitleniz ne bekliyor? Özel bir durum için mi geliyorlar? Düşüncelerinizi, izleyicilerinizin ihtiyaçlarına ve gerçekliğine yönlendirip endişelerinizin yarattığı kaostan uzaklaştıkça, onlarla nasıl bağlantı kuracağınızı çok daha iyi bileceksiniz. (…)

Neden konuştuğunuzu düşünün

Konuşmanızı yazmaya başlamadan önce amacınızı düşünün. Eğlendirmek, bilgilendirmek, ikna etmek ya da ilham vermek için mi konuşuyorsunuz? Karar verdikten sonra, özel hedefinizi tek bir cümleyle ifade etmenin bir yolunu bulun: Sunumumun sonunda, şunu bilmelerini ve şunu yapmalarını istiyorum, gibi.

Konuşmanızın amacını bu şekilde tanımlamak, aklınıza gelebilecek ancak dinleyicilerinizle veya konuşmanızla hiçbir ilgisi olmayan ilginç, komik veya anlamlı fikirleri gözden geçirmenize olanak tanır. Konuşmanız ilgi çekici hale geldikçe, topluluk önünde konuşmaya çok sık eşlik eden gevezelik ve kopukluk korkusunun azalacağını göreceksiniz. (…) Başkalarıyla konuşma amacınızı netleştirdiğinizde, kendinizi yüz yüze konuşmanın sosyal, duygusal sebebini kabul etmeye zorlarsınız.

Dinleyicilerinizin mutluluğunu düşünün

Aristoteles’in dil teorisine dair en büyük içgörülerinden biri, insanların tek bir nedenle dinlediğiydi: Kendi iyilikleri için.

Ekibinizin müşteri memnuniyeti veritabanı uygulaması hakkında bir ilerleme raporu sunduğunuzu ya da yeni ve mükemmel bir start-up için sunum yaptığınızı düşünebilirsiniz. Ancak dinleyicileriniz genellikle bambaşka bir noktaya, kendi mutluluklarına odaklanacaktır.

Aristoteles, Retorik Sanatı kitabında insanları mutlu eden unsurları sıralar: Sağlık, aile, servet, statü vb. Topluluk önünde konuşma üzerine bir kitapta bunların ne işi var diye düşünülebilir, ta ki meseleyi kavrayana kadar. Konunuz ne olursa olsun konuşmacı olarak başarınız, izleyicilerinize en çok önemsedikleri şeye dikkat ettiğinizi göstermenize bağlıdır. Onları görürsünüz, yakalarsınız ve ihtiyaçlarına ilgi duyduğunuzu gösterirsiniz.” (…)

Yazar, dinleyicilerin, değindiğiniz konuların doğruluğu ya da mantığından ziyade bunların kendi hayatlarını nasıl iyileştireceğine önem verdiğini belirtiyor: “Bir dinleyici kitlesini mutlu etmenin yolunun, sahte ‘eğlence’ ya da coşku içeren bir konuşma yapmak değil, her aşamada kendinizin değil onların menfaati için konuştuğunuzu göstermektedir. Örneğin, sıkıcı bir satış raporunu sunmak zorundaysanız, son derece kısa ve net olmaya özen gösterebilirsiniz. Sonuçta amaç, dinleyicilerinizin zamanına ve ilgisine saygı göstermektir. (…)

Pratik yapın

Nasıl ki insanları piyano dinletisine davet edip bunun için öncesinde prova yapmamanız doğru olmazsa herhangi bir çevrimiçi toplantıya ya da sunuma liderlik etmek de hazırlıksız olmaz.

Konuşma eğitimi verenler, tarih boyunca, bir konuşmanın her kelimesini yazıp ezberlemenin mi yoksa ana hatlardan oluşan basit bir taslak hazırlamanın mı daha iyi olduğu konusunda bölünmüşlerdir. Hangisi size uygunsa onu seçmelisiniz. İşte yararlı birkaç ipucu:

  • Aynanın önünde veya video ile pratik yapın. (…)
  • En azından, konuşmanızın girişini ve sonunu ezberleyin. (…)
  • Sınırlara uymak için konuşmanızı zamanlayın. (…)
  • Son olarak, prova yaparken konuşmanızda ince ayar yapın. (…)

Konuşma hazırlığının diğer aşamalarında olduğu gibi, amacınız sadece konuşmak değil, kendiniz ve dinleyicileriniz için konuşmanıza anlamlı bir yatırım yapmaktır.”

Bu yazı ilk kez 3 Mart 2021’de yayımlanmıştır.

 

John Bowe’nin Psyche dergisinde yayınlanan “How to speak in public” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla ayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz:
https://psyche.co/guides/public-speaking-doesnt-need-to-be-an-ordeal-if-you-follow-the-ancients

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Topluluk önünde konuşurken kaygılanmaya son

Kalabalıklara hitap etmek sizin için bir çile mi? Bir zoom toplantısında bilginizi ya da bir aile tartışmasında duygularınızı paylaşmak isterken, yaşadığınız konuşma kaygısından kurtulmak mümkün.

İster iki kişinin ister 300 kişinin, bir topluk önünde konuşmak çoğu zaman sıkıntı verici hatta büyük stres kaynağı olabilir. Bu durumun üstesinden gelmek ise sunum ya da konuşma hazırlarken bakış açımızda çok basit birkaç değişiklik yapmakla mümkün. Bireylerin ve kurumlarında daha etkili sunumlar yapmaları için antik Yunan öğretilerinden yola çıkan danışman John Bowe, Psyche’deki yazısında topluluk önünde kaygılanmadan konuşmanın temel ipuçlarını veriyor.

Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“Büyük bir kalabalık önünde, toplantı masasında bir avuç meslektaşınızla, çevrimiçi olarak bir işe alım görevlisiyle ya da bir aile kavgası sırasında kendinizi ifade etmek amacıyla konuşurken, çok yaygın görülen konuşma kaygısı deneyimi sinir bozucu bir kendine ihanet eylemi haline gelebilir. Bilginizi, inançlarınızı ve duygularınızı paylaşmak istiyorsunuzdur. Ancak iş bunları karşı tarafa iletmeye geldiğinde kelimeler sanki ağzınızdan çıkmak istemiyordur…

Sorunu genellikle nasıl tanımladığınızı düşünün: ‘Utangacım.’, ‘Konuşma kaygısından mustaribim.’, ‘Bir grubun önünde nasıl kendim olacağımı bilmiyorum.’ Genellikle sorunun içimizdeki psikolojik veya duygusal bir eksiklikten kaynaklandığını düşünürüz. Ağzı iyi laf yapan akranlarımızın fikirlerini ve tutkularını nasıl ifade ettiklerini yıllarca izledikten sonra, kendinize gücenmek ve yabancılaşmak kolaydır. Bu olumsuz duygular, ‘İçimde ifade edemeyeceğim çok fazla şey var! Bende bir sorun var’ gibi başlangıç tepkilerimizi güçlendirebilir.

Bu teşhis, M.Ö. 4’üncü yüzyılda dil teorisini icat eden ve ardından bunu, birkaç yüzyıl öncesine kadar Batı’daki hemen her öğrenciye 2.000 yıl boyunca öğreten antik Yunan’ın eğitimcileri ve filozoflarına çok şaşırtıcı gelebilirdi. Antik bakış açısına göre topluluk önünde konuşma, tıpkı yazmak ya da askeri hüner gibi bir sanat türü olarak kabul edildi. Öğretilebilir, öğrenilebilir ve doğuştan gelen kişilik özellikleri ya da duygusal yapıyla tamamen alakasızdır. Onlara göre ortalama, konuşma konusunda kendini geliştirmemiş birinin belagatlı olmasını beklemek, eğitimsiz bir ergenin savaş alanında tecrübeli bir savaşçı gibi performans göstermesini beklemekle aynıdır. Görüşleri bugün de geçerli. Daha önce pratik yapmanın öğretilmediği bir sanat biçiminde yetkin ve usta olmayı beklemek hiç de gerçekçi değil.

Etkili iletişim yeteneği

Antik çağda öğrenciler, retorik disiplini altında (tüm biçimlerde ikna çalışması), mantığı, duyguları ve kelimeleri nasıl dengeleyeceklerine dair stratejik bir anlayış kazanmak uğruna yıllarını harcadılar. İyi konuşmak, bir argümanın tüm yönlerini analiz etmeyi öğrenmeye ve kişinin bir görüşünü ifade etmeden önce dinleyicileri ile olası tüm ortak yönlerini değerlendirmesine bağlıdır. Konuşma eğitimi, günümüzün okuma-yazma yaklaşımına benzer şekilde, psikoloji ve sosyal etkileşime ayrıca vurgu yaparak bilgiye kapsamlı ve eleştirel bir yaklaşımı içeriyordu.

Günümüzde ortalama bir Amerikalı günde yaklaşık 16.000 kelime ile konuşuyor. Aile yaşantısında, sosyal etkileşimlerde ve işyerinde konuşmanın rolü hesaba katıldığında etkili iletişim yeteneği, her zaman olduğu gibi şimdi de sahip olduğumuz en kritik beceridir. İtici, muğlak veya anlaşılması zor şekillerde konuşursak, ne kadar zeki, çalışkan ve hatta iyi olduğumuz önemli değildir, çünkü insanlar bizi anlamakta ve bizimle çalışmakta zorlanacaktır. Başkaları için faydalı olma halimiz gergin her etkileşimle azalacaktır. Net ve iyi konuştuğumuz takdirde ise insanlar bizi kolay anlaşılır bulacaklardır. Bizi ‘yakalayacaklar’, bizi beğeneceklerdir.

Bir süre önce durumundan şikâyetçi olan bir mimarla çalıştım. Şöyle diyordu: ‘Yıllarca okula gittim, mezun olduktan sonra işimin bir şeyler tasarlamak olacağını düşündüm. Gerçek şu ki, zamanımın neredeyse yüzde 90’ını fikirlerimi açıklamaya, sunumlar üzerinde çalışmaya, ekipler ile müşteriler arasındaki tartışmaları yönetmeye harcıyorum.’ Onun bu gözlemi, neredeyse her üst düzey meslek için geçerli. İşyerinizde çalışırken ne kadar parlak olsanız, bireysel çabalarınız ne kadar önemli olsa da sosyal anlamda ve ekip olarak değeriniz; telefon görüşmelerini, çevrimiçi toplantıları, satışla ilgili ve teknik sunumları ve müşteri etkileşimlerini ustaca yönetme becerinizle belirlenir. Bu kulağa zorlama gelebilir ama topluluk önünde konuşma becerisi zayıf olan kaç üst düzey yönetici hatırlıyorsunuz?

Açık ve etkili konuşmanın önemi göz önüne alındığında, okulda bunu öğrenmek için ne kadar çok zaman harcanabileceğini düşünebilirsiniz. Ancak çoğumuz için eğitim (en azından Batı’da), 12 ila 20 yıl boyunca matematik problemlerini kâğıt üzerinde okuma, yazma ve çözmekten ibarettir. Toplumumuz giderek bilgiye dayalı hale geldikçe, retorik ve konuşma eğitimi neredeyse tamamen gözden düştü. Birçoğumuz hayatımızın bu en temel faaliyetini yapmaya hazırlıksız halde mezun oluyoruz ve konuşma, hakkında hiç düşünmediğimiz en önemli konu olmaya devam ediyor.

Peki, dinleyiciler karşısında kaygılanmadan konuşma konusunda Yunanlardan ne öğrenebiliriz? Sahnede nerede durulacağına ve PowerPoint’in nasıl kullanılacağına dair ipuçlarını atlayarak ana hatlarıyla antik dil teorisinin en radikal ve yararlı unsuru üzerinde duracağım. Herhangi bir dinleyici kitlesi karşısında, herhangi bir yerde konuşurken duygularınıza hâkim olarak değil, başkalarının sizi nasıl dinlediğine daha fazla dikkat göstererek topluluk önünde konuşmayı öğreneceksiniz.

Dinleyici kitlenizi düşünün

Çoğumuz için herhangi bir eğitim olmadan ‘konuşma hazırlığı’ yapmak genellikle endişeli, kendi kendini cezalandıran ve ben merkezli öngörülerle başlar: ‘Topluluk önünde konuşmaktan nefret ederim. Bu bir kâbus olacak. Herkes aptal olduğumu düşünecek.’ Topluluk önünde konuşma konusundaki modern yaklaşımlar, genellikle bu endişelerinden yola çıkar (İzleyicilerinizin çıplak olduğunu hayal edin! Güven kimyasalları üretmek güç pozları benimseyin! Bir yatıştırıcı alın!)

Bu haldeyseniz, bir sonraki adımınız muhtemelen elinizdeki materyaller üzerine düşünmek olacaktır. Bir veri kümeniz var (…) ve bunu nasıl düzenleyeceğinizle boğuşuyorsunuzdur.”

Oysa yazar Bowe, Antik Yunanların işe kaygıyı yenmek veya konuşma materyallerini düzenlemekle başlamadıklarını ve topluluk önünde konuşmanın en önemli öğesinin “topluluk” olduğunda ısrar ettiklerini belirtiyor: “Aristoteles’in, M.Ö. 335’te, topluluk önünde konuşma üzerine en yetkin eser olan Retorik Sanatı kitabında savunduğu gibi dinleyici, topluluk önünde konuşmanın başlangıcı ve sonudur.

Yapılması gereken basit ve kolay bir başlangıçtır. Önünüzde yapmanız gereken bir konuşma varsa, hazırlığınıza bir kalem ve kâğıt ile (ya da bir dosya açarak) başlayın ve konuşacaklarınız hakkında bildiğiniz en gerçek, somut şeyleri listeleyin. Aşağıdaki soruları yanıtlamak yardımcı olabilir:

  • Dinleyiciler kim olacak?
  • Kaç kişi olacak?
  • Kaç yaşındalar?
  • Hangi toplumsal cinsiyete mensuplar?
  • Bahsedeceğiniz konu hakkında ne biliyorlar?
  • Neden sizi dinlemek için bir araya geliyorlar?

Bu ilk adım sadece birkaç dakika alır ve derinlemesine bir şeyler yapmayı gerektirmez. Mümkünse, sizi davet eden kişiye neden bunu yaptığını sorun. Dinleyici kitleniz ne bekliyor? Özel bir durum için mi geliyorlar? Düşüncelerinizi, izleyicilerinizin ihtiyaçlarına ve gerçekliğine yönlendirip endişelerinizin yarattığı kaostan uzaklaştıkça, onlarla nasıl bağlantı kuracağınızı çok daha iyi bileceksiniz. (…)

Neden konuştuğunuzu düşünün

Konuşmanızı yazmaya başlamadan önce amacınızı düşünün. Eğlendirmek, bilgilendirmek, ikna etmek ya da ilham vermek için mi konuşuyorsunuz? Karar verdikten sonra, özel hedefinizi tek bir cümleyle ifade etmenin bir yolunu bulun: Sunumumun sonunda, şunu bilmelerini ve şunu yapmalarını istiyorum, gibi.

Konuşmanızın amacını bu şekilde tanımlamak, aklınıza gelebilecek ancak dinleyicilerinizle veya konuşmanızla hiçbir ilgisi olmayan ilginç, komik veya anlamlı fikirleri gözden geçirmenize olanak tanır. Konuşmanız ilgi çekici hale geldikçe, topluluk önünde konuşmaya çok sık eşlik eden gevezelik ve kopukluk korkusunun azalacağını göreceksiniz. (…) Başkalarıyla konuşma amacınızı netleştirdiğinizde, kendinizi yüz yüze konuşmanın sosyal, duygusal sebebini kabul etmeye zorlarsınız.

Dinleyicilerinizin mutluluğunu düşünün

Aristoteles’in dil teorisine dair en büyük içgörülerinden biri, insanların tek bir nedenle dinlediğiydi: Kendi iyilikleri için.

Ekibinizin müşteri memnuniyeti veritabanı uygulaması hakkında bir ilerleme raporu sunduğunuzu ya da yeni ve mükemmel bir start-up için sunum yaptığınızı düşünebilirsiniz. Ancak dinleyicileriniz genellikle bambaşka bir noktaya, kendi mutluluklarına odaklanacaktır.

Aristoteles, Retorik Sanatı kitabında insanları mutlu eden unsurları sıralar: Sağlık, aile, servet, statü vb. Topluluk önünde konuşma üzerine bir kitapta bunların ne işi var diye düşünülebilir, ta ki meseleyi kavrayana kadar. Konunuz ne olursa olsun konuşmacı olarak başarınız, izleyicilerinize en çok önemsedikleri şeye dikkat ettiğinizi göstermenize bağlıdır. Onları görürsünüz, yakalarsınız ve ihtiyaçlarına ilgi duyduğunuzu gösterirsiniz.” (…)

Yazar, dinleyicilerin, değindiğiniz konuların doğruluğu ya da mantığından ziyade bunların kendi hayatlarını nasıl iyileştireceğine önem verdiğini belirtiyor: “Bir dinleyici kitlesini mutlu etmenin yolunun, sahte ‘eğlence’ ya da coşku içeren bir konuşma yapmak değil, her aşamada kendinizin değil onların menfaati için konuştuğunuzu göstermektedir. Örneğin, sıkıcı bir satış raporunu sunmak zorundaysanız, son derece kısa ve net olmaya özen gösterebilirsiniz. Sonuçta amaç, dinleyicilerinizin zamanına ve ilgisine saygı göstermektir. (…)

Pratik yapın

Nasıl ki insanları piyano dinletisine davet edip bunun için öncesinde prova yapmamanız doğru olmazsa herhangi bir çevrimiçi toplantıya ya da sunuma liderlik etmek de hazırlıksız olmaz.

Konuşma eğitimi verenler, tarih boyunca, bir konuşmanın her kelimesini yazıp ezberlemenin mi yoksa ana hatlardan oluşan basit bir taslak hazırlamanın mı daha iyi olduğu konusunda bölünmüşlerdir. Hangisi size uygunsa onu seçmelisiniz. İşte yararlı birkaç ipucu:

  • Aynanın önünde veya video ile pratik yapın. (…)
  • En azından, konuşmanızın girişini ve sonunu ezberleyin. (…)
  • Sınırlara uymak için konuşmanızı zamanlayın. (…)
  • Son olarak, prova yaparken konuşmanızda ince ayar yapın. (…)

Konuşma hazırlığının diğer aşamalarında olduğu gibi, amacınız sadece konuşmak değil, kendiniz ve dinleyicileriniz için konuşmanıza anlamlı bir yatırım yapmaktır.”

Bu yazı ilk kez 3 Mart 2021’de yayımlanmıştır.

 

John Bowe’nin Psyche dergisinde yayınlanan “How to speak in public” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla ayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz:
https://psyche.co/guides/public-speaking-doesnt-need-to-be-an-ordeal-if-you-follow-the-ancients

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x