Önümüzdeki üç yıl, Türkiye ekonomisinin can damarı sayılabilecek bazı sektörler için çok kritik.
Türkiye’nin ihracatının neredeyse yarısını yaptığı Avrupa Birliği, 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren, 6 sektörde (demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen) birlik içine ithal edilecek tüm ürünlerin karbon ayak izinin ölçülmesi ve çevreye salınan her bir ton başına karbon vergisi alınmasını şart koşuyor.
Bu koşul Türkiye gibi AB ile ticaret yapan ülkeler için alarm zillerinin çalması anlamına geliyor, çünkü eğer Türkiye ülke içinde bu 6 sektörde üretilen ürünler için bir karbon piyasası oluşturamaz ise ‘sınırda karbon düzenlemesi’ uygulaması gereğince karbon vergisi ödemek zorunda kalacak.
‘Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz’
Önümüzdeki süreçte, karbon ayak izi, karbon piyasası gibi terimler sadece çevre konularıyla ilgilenenlerin değil sanayi ve ekonomi çevrelerinin, kurumların, şirketlerin, KOBİ’lerin de hayatında ciddi bir yer tutmaya başlayacak.
Karbon ayak izi bir ürün veya faaliyetin, kişi veya kuruluşun üretim ve tüketim faaliyetleri boyunca doğrudan veya dolaylı olarak neden olduğu karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarının toplam miktarını birim cinsinden ifade eder.1
Karbon salımı son yıllarda Avrupa Yeşil Mutabakatı, yeşil ekonomi ve döngüsel ekonomi terimleriyle hayatımızda büyük bir yer edinmeye başladı. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak bireyler ve firmalar faaliyetleri sonucunda çevreye ne kadar emisyon saldıklarını hesaplamak, belgelendirmek ve saldıkları karbonun vergisini ödemek zorunda kalacak.
‘Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz’ ilkesi uyarınca Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması’nda belirlenen hedef düzeylere ulaşmak için öncelikle insan faaliyetlerinin karbon salınımını ölçülmek zorunda. Türkiye’de karbon ayak izinin ekonomi ve ticaretteki önemi, Avrupa Birliği ile Türkiye’nin mevcut ilişkisinden kaynaklanıyor.
Karbon vergisi
Avrupa Birliği’nde gerek standartların gerekse hammadde ve işgücü fiyatlarının yüksek olması nedeniyle uzunca bir süre üretim farklı coğrafyalara taşındı ve daha ucuz maliyetle üretilen ürünler AB’ye ithal edildi.
Ancak iklim politikaları söz konusu olduğunda AB’de politikaların diğer ülkelere göre daha katı olduğunu gözlemliyoruz. Bu da firmaların faaliyetlerini daha yumuşak iklim politikaları uygulayan veya hiç uygulamayan ülkelere taşıması sonucunu doğurabilir. Firmalar bu ülkelerde ürettikleri ürünleri herhangi bir karbon vergisi düzenlemesine tabi olmadan AB’ye ithal ederlerse ‘karbon kaçağı’ ortaya çıkar.
AB, firmaların faaliyetlerini iklim politikalarının sıkı olmadığı ülkelere taşımasını engellemek ve karbon kaçağını minimize etmek için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) adı verilen bir uygulama geliştirdi.
Bu düzenlemeye göre, üretim dünyanın neresinde yapılırsa yapılsın, çevreye saldığı zararlı gazların bir hesabı yapılacak ve karbon da diğer tüm metalar gibi fiyatlandırılacak. Oluşturulan karbon piyasasında karbon emisyonlarının bir fiyatı olacak ve üreticiler çevreye verdikleri emisyon miktarınca bir karbon vergisi ödeyecekler.
AB Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ile 2005 yılından bu yana uyguladığı Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) eşdeğer bir karbon fiyatlandırması yaparak bu fiyatlandırmayı şimdilik 6 sektörde birlik içine ithal edilen ürünlerde uygulamayı planlıyor.
Temiz sanayiye teşvik
AB 23 Ekim 2023 ile 31 Aralık 2025 tarihleri arasını ithalatçıların karbon ayak izini raporlama yükümlülüğü olan bir geçiş dönemi olarak öngörüyor, 1 Ocak 2026’dan itibaren ise Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması tam anlamıyla çalışmaya başlayacak ve firmalar eğer kendi ülkelerinde karbon vergisi ödemiyorlarsa bu vergi AB sınırında ödenmek zorunda olacak.2
AB ile ticaret yapan ülkeler kendi içlerinde de AB ile aynı ayarda bir karbon piyasası oluşturur ve karbon salınımını kendi içlerinde fiyatlandırır ise AB’ye ihracat yaparken karbon emisyonlarını ve ödenen vergileri belgelendirmek haricinde başka bir engel ile karşılaşmayacaklar.
Böylece çevre politikalarının sadece belli bir bölgede değil çok daha geniş bir coğrafyada etkin olması sağlanmış olacak.
AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’ndan maksadı, karbon yoğun malların üretimi sırasında doğaya salınan karbona küresel düzeyde adil bir fiyat koymak ve sadece AB’de değil, AB ile ticaret yapan tüm dış ülkelerde daha temiz sanayi üretimini teşvik ederek çevre politikalarının küresel düzeyde takip edilmesini sağlamak.3
Emisyon Ticaret Sistemi ile SKDM İlişkisi
Sanayileşme sonrasında artan üretimle birlikte çevreye salınan emisyonlar uzun yüzyıllar boyunca görmezden gelinerek küresel ısınma seviyesi kritik noktalara taşındı.
İktisatta uzun süre dışsallık4 olarak nitelendirilen emisyonlar, Emisyon Ticaret Sistemi sayesinde bir meta kimliği kazandı. ETS ile çevreye salınabilecek maksimum emisyon miktarı belirlenerek üreticilere ücretsiz olarak veya açık artırma yoluyla tahsis edildi.
Eğer bir firma daha temiz teknolojilere geçiş yaparak ürettiği emisyon miktarını azaltırsa elindeki tahsisatları satma ve paraya çevirme imkanı buldu. Diğer yandan daha fazla üretim ve zararlı gaz salımı yapacak firmalar da bu tahsisatları diğerlerinden satın alarak üretime devam edebildi. Böylece daha az karbon salınımı teşvik edilirken, daha fazla karbon üreten dolaylı olarak cezalandırılmış oldu.
Karbon ayak izi ve Sınırda Karbon Düzenlemesi uygulamalarının kökeni Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) gidiyor. Sera gazı emisyonları için belirlenen üst sınır AB’de kademeli olarak azaltılıyor, bu da bir yandan Paris Anlaşması’nda konulan hedefe yaklaşmak diğer yandan da emisyonların çevreye verdiği zararı daha aza indirmek için ümit vaat ediyor.
Sera gazı emisyonları Emisyon Ticaret Sistemi ile zamanla azaltılması gereken veya belli bir değerde sabit tutulması gereken bir meta hüviyeti kazandığı için bir maliyetleri var. Bu da üreticilere emisyonlarını azaltmaları için bir teşvik veriyor.
Türkiye’de hangi sektörler hazırlık yapmalı?
AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kapsamına demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen olmak üzere toplam altı sektör giriyor. Ayrıca doğrudan emisyonlara ek olarak üretim sürecinde kullanılan elektriğin üretiminden kaynaklanan emisyonlar da belli ürünlerde hesaplanmak zorunda.
Bu mekanizma kapsamındaki ürünler hem doğrudan AB’ye ithal edildikleri hem de diğer Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ürünlerinin üretimi aşamasında girdi olarak kullanıldıkları takdirde karbon vergisi düzenlemesine tabi tutulacak.
Ayrıca iki yıllık dönemler içinde karbon kaçağı riskleri tekrar değerlendirilerek kapsamın genişletilmesi söz konusu olacak. 2030 yılına kadar Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında olan tüm sektörlerin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na da dahil edilmesi bekleniyor.
Türkiye’de devlet kurumları yeni döneme nasıl hazırlanıyor?
Türkiye 2011 yılında Dünya Bankası tarafından başlatılan “Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı” (Partnership for Market Readiness – PMR) teknik destek programına 2013 yılında dahil oldu.
Bu ortaklık kapsamında Türkiye’ye en uygun karbon fiyatlandırma mekanizması olarak emisyon ticaret sistemi önerildi. Bu çalışmanın 2. uygulama fazında sağlanacak hibe ile pilot ETS uygulamasına başlanılması planlandı.
Ayrıca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı İklim Değişikliği Başkanlığı’nın bünyesinde 21 Haziran 2022 tarihinde Karbon Fiyatlandırma Dairesi Başkanlığı kurularak emisyon ticaret sistemi ile birlikte diğer piyasa temelli mekanizmalar ve ekonomik araçlara yönelik çalışmalar yapılmaya başlandı.
23 Ekim 2023 ile 31 Aralık 2025 arasındaki geçiş döneminde, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kapsamına giren ürünleri ithal eden ithalatçılar her bir çeyrek dönem için takip eden 1 ay içerisinde o çeyrekte ithal ettikleri ürünlerle ilgili raporlama yapmak zorundalar.
Bu konuda en güncel ve detaylı bilgiler Ticaret Bakanlığı web sitesinden bulunabilir. Sektörün bu değişikliğe hazırlanması için Ticaret Bakanlığı’nın öncülüğünde yapılan çalışmalar ve kurulan pek çok ihtisas ve çalışma grubu mevcut.5
KOBİ’ler ne yapmalı?
Büyük şirketlerin kendi içlerinde uzman istihdam ederek raporlama yapmaya hazır oldukları bilgisi var.
Ancak asıl sorunu bu konuda teknik desteğe ihtiyacı olan KOBİ’ler yaşayacak.
Türkiye’de KOBİ’lerin gelmekte olan bu dalgaya hazırlanmaları gerekli. Bu hazırlık öncelikle konu hakkında farkındalık ve bilgilendirme çalışmaları yapılarak, daha sonrasında da karbon ayak izinin ölçülmesi konusunda uzmanlar yetiştirip KOBİ’lere eğitim vererek yapılmalı.
Fakat en öncelikli olan durum şu; Türkiye’nin AB ile uyumlu olarak kendi karbon piyasasını oluşturması ve karbon fiyatlandırmasını yapması gerekli.
Aksi halde gelmekte olan 1.1.2026 tarihi geliverir ve biz ülke içinde karbon vergisi ödemediğimiz için o paraları AB sınırında ödemek zorunda kalırız. Kendi içimizde halledilebilecek ve ülke içinde kalacak paramızı AB kasasına göndermiş oluruz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 20 Haziran 2023’te yayımlanmıştır.
- https://www.eca.europa.eu/Lists/ECADocuments/SR14_14/QJAB14014ENC.pdf
- https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/yesil-mutabakat/ab-sinirda-karbon-duzenleme-mekanizmasi
- https://taxation-customs.ec.europa.eu/carbon-border-adjustment-mechanism_en
- Üretim veya tüketim süreçlerinin bu süreçle herhangi bir bağı olmayan ve bu süreçten bir kar elde etmeyen üçüncü kişilere olumsuz (negatif dışsallık) veya olumlu (pozitif dışsallık) bir etki yaptığı durumlar.
- https://ticaret.gov.tr/dis-iliskiler/yesil-mutabakat/genel-bilgi