Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed El Nahyan arasındaki rekabet kızışıyor. The Wall Street Journal’da yayımlanan, Summer Said, Dion Nissenbaum, Stephen Kalin ve Saleh al-Batati tarafından kaleme alınan yazı, iki lider arasındaki anlaşmazlık noktalarına ışık tutuyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Aralık ayında Riyad’da yerel gazetecilerle yaptığı kayıt dışı görüşmede çarpıcı bir mesaj vermiş; onlarca yıldır müttefikleri olan BAE için ‘Bizi sırtımızdan bıçakladı’ demişti. Toplantıya katılanların bildirdiğine göre, ‘Neler yapabileceğimi görecekler’ ifadesini de kullanmıştı.
37 yaşındaki Veliaht Prens ile bir zamanlar akıl hocası olan BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed El Nahyan’ın arası bir süredir açık. Bu da, Ortadoğu ve küresel petrol piyasalarında jeopolitik ve ekonomik güç rekabetini yansıtıyor. Neredeyse on yılını Arap dünyasının zirvesine ulaşmaya harcayan iki kraliyet mensubu arasında, şimdilerde ABD’nin rolünün giderek azaldığı bir Ortadoğu’da iplerin kimin elinde olacağı konusunda çekişme yaşanıyor.
İsrail’in Müslüman ülkelerle diplomatik bağları
ABD’li yetkililer, Körfez’deki rekabetin İran’a karşı birleşik bir güvenlik ittifakı oluşturmayı, Yemen’de sekiz yıldır devam eden savaşı sona erdirmeyi ve İsrail’in Müslüman ülkelerle diplomatik bağlarını genişletmeyi zorlaştırabileceğinden endişe duyduklarını söylüyor.
Biden yönetiminden üst düzey bir yetkili, “İkisi de, bölgede kilit ve vazgeçilmez birer oyuncu olmak isteyen son derece hırslı kişiler” diyor ve ekliyor: “Bir düzeyde hâlâ iş birliği yapıyorlar. Her ikisi de birbirinden hoşnut değil. Her şey hesaba katıldığında, kavga halinde olmaları bizim için iyi değil.”
Yakın çevrelerinin söylediğine göre, bir zamanlar aralarından su sızmayan bu iki lider (MbS olarak bilinen Suudi Veliaht Prens ve MbZ olarak bilinen 62 yaşındaki BAE Devlet Başkanı) altı aydan fazladır konuşmuyor ve aralarında anlaşmazlıklar açığa çıkmış durumda.
BAE ve Suudi Arabistan’ın Yemen’de süren çatışmaları sona erdirme çabalarını baltalayan farklı çıkarları var. Ayrıca BAE’nin, Suudilerin küresel petrol fiyatını yükseltmeye yönelik baskısından duyduğu hayal kırıklığı, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nde (OPEC) yeni çatlaklar yaratıyor.”
Yazarlar, iki ülkenin ekonomik olarak giderek birbirine rakip haline geldiğini belirtiyor: “MbS, Suudi Arabistan’ın ekonomik açıdan petrole bağımlılığını sona erdirme planları kapsamında, bölgesel merkezlerini Batılıların tercih ettiği daha kozmopolit bir şehir olan BAE’nin Dubai kentinden Suudi başkenti Riyad’a taşımları konusunda şirketlere baskı yapıyor. Ayrıca teknoloji merkezleri kurma, daha fazla turist çekme ve BAE’nin Ortadoğu’nun ticaret merkezi konumuna rakip olacak lojistik merkezler geliştirme girişimleri başlatıyor. (…)
İran meselesi
BAE yönetimi adına The Wall Street Journal’a konuşan bir yetkili, ilişkilerin gergin olduğuna dair iddiaların ‘kati surette yanlış ve temelsiz’ olduğunu söylerken, Suudi bir yetkili ise bu iddiaların ‘kesinlikle doğruyu yansıtmadığını’ vurguluyor: “BAE, Suudi Arabistan’ın yakın bir bölgesel ortağı ve politikalarımız, karşılıklı menfaatleri ilgilendiren çok çeşitli konularda birleşiyor. İki ülke de diğer Körfez komşularıyla siyasi, güvenlik ve ekonomik koordinasyon konusunda birlikte çalışıyor.”
BAE’li yetkili ise ‘stratejik ortaklıklarının bölgesel refah, güvenlik ve istikrar için aynı hedeflere ve vizyona dayandığını’ söylüyor.
Yemen politikası ve OPEC limitleri konusunda derinleşen ayrımların ardından gazetecilerle bir araya gelen MbS, toplantıda bulunanlara göre BAE’ye bir talepler listesi gönderdiğini söylemişti. MbS, küçük Körfez ülkesi hizaya gelmezse, Suudi Arabistan’ın cezalandırıcı adımlar atmaya hazır olduğu konusunda da uyarmıştı; tıpkı 2017’de üç yıldan fazladır diplomatik ilişki kurmadığı ve Abu Dabi’nin desteğiyle ekonomik boykot uygulamayı planladığı Katar’a yaptığı gibi. Ve bunun Katar’a uygulanandan daha kötü olacağını da belirtmişti.
MbS, Aralık’taki toplantının ardından bir dizi diplomatik adım attı ve bir Suudi suikast timi tarafından 2018’de işlenen Cemal Kaşıkçı cinayetinden sonra kendisine uygulanan siyasi izolasyona son verdi.
Suudi Arabistan’ın İran’la ilişkilerini düzeltmesi için yüzünü Çin’e döndü ve ardından Suriye’nin Arap Ligi’ne dönüşü sürecinin dümenine geçti ki bu süreç birkaç yıl önce BAE tarafından başlatılmıştı. (…)
MbS, ABD’nin İsrail’i resmen tanıması için ABD ile görüşmelerde bulunuyor, BAE de 2020’de aynısını yapmıştı. MbS, Sudan’daki şiddeti bastırmak için diplomatik çabalara öncülük ederken BAE, karşı tarafı destekliyor. (…)
MbZ, Suudilerin şikâyetlerine sert bir karşılık vererek geçen yılın sonlarında, eylemlerinin iki ülke arasındaki bağları baltaladığı konusunda Suudi yöneticileri uyardı. Körfez’den yetkililere göre, Suudi Veliaht Prensi petrol politikalarıyla Rusya’ya fazla yaklaşmakla ve BAE ile görüşmeden İran’la diplomatik anlaşma yapmak gibi riskli hamleler yapmakla suçladı.
MbZ, MbS’nin Çin lideri Xi Jinping’i Riyad’a çağırdığı Arap zirvesine ve Arap Birliği’nin Mayıs ayında Suriye’nin yeniden gruba dahil olması için yaptığı oylamaya katılmadı. MbZ, BAE’de Ocak ayında alelacele düzenlenen bir bölgesel zirvede Arap liderlerle buluştuğunda, MbS yine yoktu.
Uluslararası Kriz Grubu’nun Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programı’ndan üst düzey danışman Dina Esfandiary, ‘MbS’nin, MbZ’nin gölgesinden çıkmak istemesi nedeniyle aralarındaki gerilim artıyor. İşler daha da kötüye gidecek, çünkü her iki ülke de dış politikalarında kendilerine daha güvenli ve iddialı hale geliyor’ diyor.
Zoraki ittifak
Suudiler ve BAE, kendilerini en yakın müttefikler olarak adlandırıyorlardı, ancak BAE’nin 1971’de İngiltere’den bağımsızlığını ilan etmesinden önce de zaman zaman ilişkilerde gerginlik yaşanmıştı.
BAE’nin kurucu lideri Şeyh Zayed el Nahyan, Suudi Arabistan’ın Arap yarımadasındaki hakimiyeti karşısında öfkeliydi ve dönemin Suudi Kralı Faysal, çeşitli toprak anlaşmazlıklarını kullanarak Basra Körfezi’ndeki komşusunu tanımayı yıllarca reddetmişti. 2009 yılında BAE, ortak bir Körfez merkez bankasının Riyad’da kurulması önerisi üzerine bu planı bozmuştu. Bugüne kadar, iki ülke arasında petrol açısından zengin topraklar konusunda bölgesel anlaşmazlıklar devam ediyor.
MbZ ve MbS’nin yükselişiyle birlikte iki ülke yakınlaştı. BAE lideri, 2014 yılında, üvey kardeşi Devlet Başkanı Şeyh Halife bin Zayed’in felç geçirmesinin ardından 54 yaşında ülkesinin fiili hükümdarı oldu. MbS, babası Kral Selman’ın 2015’te tahta geçmesinin ardından güç kazanırken, MbZ o zamanlar henüz 29 yaşında olan genç Suudi prense akıl hocalığı yapmaya başladı. The Wall Street Journal’da yayımlanan bir yazıya göre, iki adam uçsuz bucaksız Suudi çölünde bir gecelik kamp gezisinden önce birbirlerini neredeyse hiç tanımıyorlardı ve bu gezi dostlukları için bir dönüm noktası olmuştu. (…)
MbZ ve diğer üst düzey BAE yetkilileri, o zamanlar hâlâ veliaht prens yardımcısı olan MbS lehine Trump yönetimiyle yapılan lobi faaliyetlerinde kilit bir rol oynadı. MbZ, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın 2017 yılında Suudi Arabistan’a yapacağı gezinin düzenlenmesine yardımcı oldu ki bu MbS’yi destekleyen bir adımdı. Suudi Prens, veliaht olmak için izleyen ay bir saray darbesi ile kendini eleştirenleri ve potansiyel rakiplerini saf dışı bırakmaya başladı.
MbS, muhafazakâr krallığını dönüştürmek ve dışa açmak için plan yaparken, MbZ kendisine rehberlik etti ve BAE’nin on yıl öncesinde benzer bir plan için kullandığı bankalardan ve danışmanlardan MbS de faydalandı.
MbS ve MbZ, Yemen’e müdahale eden, Mısır’da Abdülfettah El Sisi’nin darbe ile iktidarı ele geçirmesine yardımcı olan, bölünmüş Libya’nın doğusunda silahlı savaşçıları destekleyen ve İran ve İslamcılarla olan bağları nedeniyle Katar’ı boykot eden bir dış politika ittifakı teşkil etti.
Her ikisi de o zamandan beri ülkelerini bu müdahalelerden kurtarmaya çalışıyor. Körfez’den yetkililere göre MbS, BAE Devlet Başkanı’nın kendisini Suudi Arabistan’ın değil de BAE’nin çıkarlarına hizmet eden feci çatışmalara sürüklediğini düşünüyor.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Ortadoğu Enstitüsü’nde araştırmacı olan emekli CIA çalışanı Douglas London, MbS’nin ‘MbZ’den hoşlanmadığını ve bunu ona göstermek istediğini’ söylüyor. London, İran ve terörist gruplardan gelen tehditler azaldıkça, aralarındaki gerilimin tırmanmasının muhtemel olduğunu belirterek, Suudi liderin ülkesini yönetmek için daha pratik bir yaklaşım geliştirdiğini ve bunun da BAE’ye karşı aceleci eylemlerde bulunma olasılığını düşürdüğünü ifade ediyor.
OPEC anlaşmazlığı
İki lider arasındaki anlaşmazlık, geçen yıl Ekim ayında Rusya ile ittifak halindeki 13 üyeli OPEC’in Biden yönetimini gafil avlayan bir hamle ile üretimi kısmaya karar vermesiyle su yüzüne çıktı. BAE kesinti kararına uydu, ancak ABD yetkililerine ve medyaya Suudi Arabistan’ın onu bu karara katılmaya zorladığını söyledi.
Bu gelişme, Suudiler ve BAE arasında, Riyad’ın dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısı olarak yıllardır hâkim olduğu OPEC politikası konusunda uzun süredir devam eden bir anlaşmazlığı yansıtıyordu. BAE, petrol üretim kapasitelerini günde dört milyon varilin üzerine çıkardı, hatta beş milyon varilin üzerine çıkmayı planlıyor. Ancak OPEC politikası uyarınca, yaklaşık üç milyondan fazlasına izin verilmiyor ve bu da BAE için yüz milyarlarca dolarlık gelir kaybı demek.
BAE’nin petrol üretim kapasitesindeki artış, ona üretimi ve bununla birlikte küresel petrol fiyatlarını yukarı-aşağı hareket ettirme imkân da veriyor. Bir süre öncesine kadar, yalnızca Suudi Arabistan bu tür bir pazar gücüne sahipti.
Körfez’den ve ABD’den yetkililere göre, BAE’nin hayal kırıklıkları, ABD’li yetkililere OPEC’ten çekilmeye hazır olduklarını söylemeleri noktasına vardı. ABD’li yetkililer, bunu gerçek bir tehdit olarak değil, BAE öfkesinin bir işareti olarak gördüklerini söylüyorlar. OPEC’in Haziran ayındaki son toplantısında, BAE’nin üretim taban çizgisinde mütevazı bir artışa izin verildi ve enerji bakanı Suudi meslektaşı ile gayet samimiydi.
İki lider arasındaki görüş ayrılıkları, Yemen’de 2014 yılında başkent San’a da dahil olmak üzere ülkenin büyük bir bölümünü ele geçiren İran destekli Husi isyancılara karşı Suudiler, BAE ve Yemenli gruplar arasındaki savaşı sona erdirmek için devam eden çabaları baltalama tehlikesi taşıyor.
BAE, güneyde Yemen devletini yeniden kurmak isteyen ayrılıkçı hareketi desteklemeye devam ediyor. Bu, ülkeyi bir arada tutma çabalarını boşa çıkarabilir. Husi güçleri ile birlikte mücadele veren Suudi ve BAE destekli savaşçılar, geçen yıllarda zaman zaman silahlarını birbirlerine doğrultmuşlardı.
Aralık ayında BAE, Suudi destekli Yemen başkanlık liderlik konseyi ile Abu Dabi’ye Yemen’e ve kıyılarındaki sulara müdahale etme hakkı veren bir güvenlik anlaşması imzaladı. Suudi yetkililer ise bunu Yemen stratejilerine bir meydan okuma olarak gördü. (…)
Londra merkezli bağımsız düşünce kuruluşu Chatham House’un Ortadoğu ve Kuzey Afrika programından analistler, rakip Yemen güçlerinin devam eden barış görüşmelerini tehdit eden yeni çatışmalara hazırlandıkları konusunda uyarıyor. (…)
Suudilerin endişelerini dile getiren Yemenli yetkililer, Suudilerin Yemen’den çekilmesi durumunda, Husi kontrolündeki kuzeyin İran’la ve güneyin BAE ile ittifak kurarak Riyad’a yapacak çok fazla bir şey bırakmayacağını belirtiyor.
Biden’ın hedefi
Suudi Arabistan-BAE rekabeti, Riyad ve Abu Dabi gibi dost Körfez başkentlerinin İran’a karşı birleşik bir cephe oluşturmaya destek olmasını isteyen Biden yönetimini de kızdırıyor. İnsani felakete yol açan Yemen’deki savaşın sona erdirilmesi, bölgede ve petrol piyasalarında istikrar isteyen yönetimin de önemli bir dış politika hedefi.
Ne MbS ne de MbZ, Ukrayna ve Çin gibi önemli konularda Washington ile mükemmel bir uyum içinde. ABD’li yetkililer, MbS gibi kendileriyle güçlü bağlar kuran MbZ’nin Pekin ve Moskova’ya uzanmasından giderek daha fazla endişe duyuyor.
Biden, MbS emri vermediğini söylese de, Kaşıkçı cinayeti konusunda Krallığa bir parya devlet muamelesi yapma sözü vererek göreve gelmişti. Ancak, Temmuz 2022’de Suudi Arabistan’ı ziyaret ederek MbS’ye uygulanan izolasyonun sona ermesine yardımcı oldu. Şimdi, Krallıkla ilişki kurmakta tereddüt eden ABD şirketleri durumu yeniden değerlendiriyor. (…)
Bu yazı ilk kez 20 Temmuz 2023’te yayımlanmıştır.